
Aşır Nedir? Belirli Gün ve Gündeme Göre Okunacak Önemli Aşırlar
Genellikle cemaatle kılınan namazlardan sonra veya çeşitli toplantılarda
ibadet maksadıyla yapılan tilavetlerde okunan on ayet veya orta
uzunlukta yaklaşık on ayetlik bölüme aşır veya aşr-ı şerif adı verilir.
Camilerde namazlardan sonra mihraptan okunan aşır mihrabiye olarak
isimlendirilir. Aşır sesli olarak ve makamla okunur. Aşır okumaya
istiâze ve besmele ile başlanır. Sonunda “sadekallahü’l-azîm” (En büyük
olan Allah doğru söyledi) cümlesi söylenir. Ardından Saffat Suresinin
180-181 ve 182. ayetleri okunur:
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ”
ve “el-Fatiha” denilir.
Aşır, mümkün olduğunca Kur’an-ı Kerim’e uygun, sade ve temiz nağmelerle
okunmalı aynı nağme motifleri her duruşta tekrarlanmamalıdır. Güzel ses
Kur’an’ın güzelliğini artırdığı gibi, dinleyenlerin ondan etkilenmesine
de vesile olur. Tilavette tecvid kurallarından kesinlikle taviz
verilmemelidir. Aşır Kur’an-ı Kerim’in belirli bölümlerinden okunacağı
için o bölümün anlamı bilinmeli, okurken sesin yükseltilmesi ya da
alçaltılması bakımından anlam dikkate alınmalıdır.
Aşr Arapça’da “on” demektir. Kur’an’ı öğrenme ve ezberleme çalışmasının
onar âyetlik bölümler halinde yürütülmesiyle ilgili ilk uygulamanın Hz.
Peygamber tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Ebû Abdurrahman
es-Sülemî’nin Hz. Osman, Abdullah b. Mes‘ûd ve Übey b. Kâ‘b’dan rivayet
ettiği bir hadise göre Hz. Peygamber bu sahâbîlere âyetleri onar onar
öğretmiş, sadece okumayı değil bu on âyetteki hükümleri de öğrenmedikçe
diğer on âyetlik bölüme geçmelerine izin vermemiştir (bk. Taberî, I, 80;
İbn Mücâhid, s. 69; Zehebî, I, 490). Kur’an’dan on âyet okumanın veya
ezberlemenin faziletine dair hadisler de vardır. Geceleri on âyet
okuyanın gafillerden sayılmayacağı (bk. Dârimî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 25;
Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 326), Kehf sûresinin başından on âyet ezberleyenin
deccâl*den korunacağı (bk. Müsned, V, 196; VI, 449-450; Müslim,
“Müsâfirîn”, 257; Ebû Dâvûd, “Melâḥim”, 14) bu hadislerde işaret edilen
hususlar arasındadır. Ayrıca Hz. Peygamber’in bir gece yarısı namaz için
kalkıp önce Âl-i İmrân sûresinin son on âyetini okuduğu da rivayet
edilmiştir (bk. el-Muvaṭṭaʾ, “Ṣalâtü’l-leyl”, 11; Buhârî, “Vuḍûʾ”, 36).
Muhtemelen bu fiilî ve kavlî sünnete uymak için mushaf yazımında sûreler
onar âyetlik bölümlere ayrılmış, buna ta‘şîr denmiştir. Ta‘şîre işaret
etmek üzere de her on âyetlik bölümün sonuna aşr kelimesinin ilk harfi
olan “ayın” (ع) konmuş, böylece bu harf bir aşrın bittiğini ve yeni bir
aşrın başladığını gösteren bir işaret olmuştur. Bazı mushaflarda ise
ayın harfi yerine veya ayınla birlikte aşır gülleri ve hatta değişik
renkte âyet gülleri kullanılmıştır. Ashap ve tâbiînin ileri
gelenlerinden bazılarının konu üzerinde görüş belirttiklerini bildiren
rivayetlere bakılırsa (bk. Dânî, s. 3, 14-15), ta‘şîrle ilgili ilk
denemelerin daha sahâbîler hayatta iken başladığı anlaşılmaktadır.
Zerkeşî, bu uygulamanın Abbâsî Halifesi Me’mûn’un veya Haccâc b. Yûsuf
es-Sekafî’nin emriyle yapıldığını belirtmekte ise de (bk. el-Burhân, I,
251) bunun işin resmiyet kazanma safhası ile ilgili olduğu söylenebilir.
Ta‘şîri gösteren “ayın” harfinin mushaf yazımında yaygın hale gelmediği,
bir kıssa veya konunun bitip yenisinin başladığını belirtmek ve hatimle
namaz kıldıranların yahut namazı uzun tutanların rükûa gidebilecekleri
en uygun yeri göstermek üzere daha sonraki asırlarda bir kısım âyetlerin
sonuna konan ve “rükû‘” (ركوع) kelimesinden alınan “ayın” işaretinin
bazı İslâm ülkelerinde onun yerini aldığı anlaşılmaktadır. Özellikle
Türk hattatları tarafından yazılan bazı Kur’an nüshalarında bir kısım
âyetlerin sonunda görülen “ayın” harfleri bu maksatla kullanılmış, on
âyetlik bölüm ölçüsü (ta‘şîr) dikkate alınmamıştır.
Genellikle cemaatle kılınan namazlardan sonra veya çeşitli toplantılarda
ibadet maksadıyla yapılan tilâvetlerde, hadislerde yer alan on sayısına
itibar ederek okunan on âyet veya orta uzunlukta yaklaşık on âyetlik
bir bölüm için Türk muhitlerinde kullanılan “aşr-ı şerif” tabirine öteki
müslüman ülkelerde rastlanmamaktadır.
Aşır okunacak ayetler günün özelliğine ya da toplantının konusuna uygun
ayetleri seçmek gerekir. Belirli gün ve gündeme göre okunacak aşırlar
için şu ayetler uygundur:
Ramazan ile ilgili olarak: Bakara Suresi 183-186. ayetler
RAMAZANLA İLGİLİ AŞIR
Bakara Sûresi (183 – 186) ayetler Sayfa :27
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
يَٓا اَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا
كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿١٨٣﴾
اَيَّاماً مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ
فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ
طَعَامُ مِسْكِينٍ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْراً فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ وَاَنْ
تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿١٨٤﴾ شَهْرُ رَمَضَانَ
الَّذِٓي اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ
الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ
وَمَنْ كَانَ مَرِيضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَ
يُرِيدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ
وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ
وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٨٥﴾ وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَادِي عَنِّي
فَاِنِّي قَرِيبٌ اُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِ
فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı
gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. (183) Sayılı günlerde
olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu
olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık
veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç
tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakiri doyuracak fidye gerekir. Bununla
beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir.
Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha
hayırlıdır. (184) Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve
doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği
aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim
o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka
günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.
Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine
karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. (185) Kullarım
sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği
vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim
davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar. (186)
Kur’an-ı Kerim ile ilgili toplantılarda Bakara Suresi 148-152. ayetler. Fatır Suresi 27-32. ayetler
Kur’an-ı Kerim ile ilgili toplantılarda-1
Bakara Suresi 148-152. ayetler Sayfa:22
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلِّيهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ اَيْنَ
مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللّٰهُ جَمِيعاً اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ
شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿١٤٨﴾ وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ
الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِنَّهُ لَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَمَا اللّٰهُ
بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿١٤٩﴾ وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ
وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا
وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ
اِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي
وَلِاُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿١٥٠﴾ كَمَٓا
اَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِنْكُمْ يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا
وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ
مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ ﴿١٥١﴾ فَاذْكُرُونِٓي اَذْكُرْكُمْ
وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır. (Ey müminler!) Siz hayır
işlerinde yarışın. Nerede olursanız olun sonunda Allah hepinizi bir
araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir. (148) Nereden yola
çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu emir
Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan
habersiz değildir. (149) (Evet Resûlüm!) Nereden yola çıkarsan çık
(namazda) yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. Nerede olursanız olunuz,
yüzünüzü o yana çevirin ki, aralarından haksızlık edenler (kuru
inatçılar) müstesna, insanların aleyhinizde (kullanabilecekleri) bir
delili bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun.
Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu bulasınız. (150)
Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden
arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size
öğreten bir Resûl gönderdik. (151) Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki
ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin! (152)
Kur’an-ı Kerim ile ilgili toplantılarda-2
Fatır Suresi 27-32. ayetler Sayfa:436
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجْنَا
بِهِ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفاً اَلْوَانُهَا وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ
وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ ﴿٢٧﴾ وَمِنَ النَّاسِ
وَالدَّوَٓابِّ وَالْاَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ كَذٰلِكَ اِنَّمَا
يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُا اِنَّ اللّٰهَ عَزِيزٌ
غَفُورٌ ﴿٢٨﴾ اِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا
الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِراًّ وَعَلَانِيَةً
يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ ﴿٢٩﴾ لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ
وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ ﴿٣٠﴾ وَالَّـذِٓي
اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقاً لِمَا
بَيْنَ يَدَيْهِ اِنَّ اللّٰهَ بِعِبَادِهِ لَخَبِيرٌ بَصِيرٌ ﴿٣١﴾ ثُمَّ
اَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا فَمِنْهُمْ
ظَالِمٌ لِنَفْسِهِ وَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ
بِالْخَيْرَاتِ بِاِذْنِ اللّٰهِ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Görmedin mi Allah gökten su indirdi. Onunla renkleri çeşit çeşit
meyveler çıkardık. Dağlardan (geçen) beyaz, kırmızı, değişik renklerde
ve simsiyah yollar (yaptık) . (27) İnsanlardan, hayvanlardan ve
davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinden
ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima
üstündür, çok bağışlayandır. (28) Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı
kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık
sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. (29) Çünkü
Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da
verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.
(30) Sana vahyettiğimiz kitap, kendinden öncekini (semavi kitapları)
doğrulayıcı olarak gelen gerçektir. Allah, kullarının (her halinden)
haberdardır, görendir. (31) Sonra Kitab’ı, kullarımız arasından
seçtiklerimize verdik. Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder,
kimi ortadadır, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için
yarışır. İşte büyük fazilet budur. (32)
Hac meclislerinde Bakara Suresi 197-203. ayetler Hac Suresi 26-33. ayetler
Hac meclislerinde -1
Bakara Suresi 197-203. ayetler Sayfa:30
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اَلْحَجُّ اَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌ فَمَنْ فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلَا
رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي الْحَجِّ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ
خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّٰهُ وَتَزَوَّدُوا فَاِنَّ خَيْرَ الزَّادِ
التَّقْوٰى وَاتَّقُونِ يَٓا اُولِي الْاَلْبَابِ ﴿١٩٧﴾ لَيْسَ عَلَيْكُمْ
جُنَاحٌ اَنْ تَبْتَغُوا فَضْلاً مِنْ رَبِّكُمْ فَاِذَٓا اَفَضْتُمْ مِنْ
عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ وَاذْكُرُوهُ
كَمَا هَدٰيكُمْ وَاِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّٓالِّينَ
﴿١٩٨﴾ ثُمَّ اَفِيضُوا مِنْ حَيْثُ اَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُوا
اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ ﴿١٩٩﴾ فَاِذَا قَضَيْتُمْ
مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَذِكْرِكُمْ اٰبَٓاءَكُمْ اَوْ اَشَدَّ
ذِكْراً فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَٓا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا
وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ ﴿٢٠٠﴾ وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ
رَبَّنَٓا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً
وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿٢٠١﴾ اُولٰٓئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِمَّا كَسَبُوا
وَاللّٰهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ ﴿٢٠٢﴾ وَاذْكُرُوا اللّٰهَ فِٓي اَيَّامٍ
مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِ
وَمَنْ تَاَخَّرَ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِ لِمَنِ اتَّقٰى وَاتَّقُوا
اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını
giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara
yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey
müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı
takvâdır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının.
(197) (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu
(kazancı) aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp
akın ettiğinizde Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin ve O’nu size
gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden
idiniz (198) Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden siz de akın.
Allah’tan mağfiret isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir. (199)
Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan
daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey
Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç
nasibi yoktur. (200) Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da
iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!
derler. (201) İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır.
(Şüphesiz) Allah’ın hesabı çok süratlidir. (202) Sayılı günlerde
(eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah’ı anın. Kim iki gün
içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönmek isterse, ona günah yoktur.
Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar
içindir. Allah’tan korkun ve bilin ki hepiniz O’nun huzurunda
toplanacaksınız. (203)
Hac meclislerinde-2
Hac Suresi 26-33. ayetler Sayfa:334
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰهِيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ بِي
شَيْـٔاً وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِفِينَ وَالْقَٓائِمِينَ
وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ ﴿٢٦﴾ وَاَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ
رِجَالاً وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ ﴿٢٧﴾
لِيَشْهَدُوا مَنَافِـعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ فِٓي اَيَّامٍ
مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْاَنْعَامِ فَكُلُوا
مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْـبَٓائِسَ الْفَقِيرَ ﴿٢٨﴾ ثُمَّ لْيَقْضُوا
تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ
الْعَتِيقِ ﴿٢٩﴾ ذٰلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ
لَهُ عِنْدَ رَبِّهِ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى
عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا
قَوْلَ الزُّورِ ﴿٣٠﴾ حُنَفَٓاءَ لِلّٰهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ وَمَنْ
يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَكَاَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَٓاءِ فَتَخْطَفُهُ
الطَّيْرُ اَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ ﴿٣١﴾ ذٰلِكَ
وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ
﴿٣٢﴾ لَكُمْ فِيهَا مَنَافِـعُ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّـهَٓا
اِلَى الْبَيْتِ الْعَتِيقِ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Bir zamanlar İbrahim’e Beytullah’ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle
demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet
edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut. (26) İnsanlar
arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan
gelen yorgun argın develer üzerinde, kendilerine ait bir takım yararları
yakînen görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık
hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban
kesmeleri için) sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz
yeyin, hem de yoksula, fakire yedirin. (27-28) Sonra kirlerini
gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev’i (Kâbe’yi)
tavaf etsinler. (29) Durum böyle. Her kim, Allah’ın emir ve yasaklarına
saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır.
(Haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl
kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden sakının.
(30) Kendisine ortak koşmaksızın Allah’ın hanifleri (O’nun birliğini
tanıyan müminler olun). Kim Allah’a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp
parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut rüzgâr onu uzak bir yere
sürüklemiş (bir nesne) gibidir. (31) Durum öyledir. Her kim Allah’ın
hükümlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvâsındandır.
(32) Onlarda (kurbanlık hayvanlarda veya hac fiillerinde) sizin için
belli bir süreye kadar birtakım yararlar vardır. Sonra bunların
varacakları (biteceği) yer, Eski Ev’e (Kâbe’ye) kadardır. (33)
Kurbanla ilgili Saffat Suresi 99-113. ayetler
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَقَالَ اِنِّي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبِّي سَيَهْدِينِ ﴿٩٩﴾ رَبِّ هَبْ لِي مِنَ
الصَّالِحِينَ ﴿١٠٠﴾ فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ ﴿١٠١﴾ فَلَمَّا
بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنِّٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ
اَنِّٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰى قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا
تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِرِينَ ﴿١٠٢﴾
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ ﴿١٠٣﴾ وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا
اِبْرٰهِيمُ ﴿١٠٤﴾ قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَا اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي
الْمُحْسِنِينَ ﴿١٠٥﴾ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُبِينُ ﴿١٠٦﴾
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ ﴿١٠٧﴾ وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي
الْاٰخِرِينَ ﴿١٠٨﴾ سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰهِيمَ ﴿١٠٩﴾ كَذٰلِكَ نَجْزِي
الْمُحْسِنِينَ ﴿١١٠﴾ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿١١١﴾
وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِحِينَ ﴿١١٢﴾ وَبَارَكْنَا
عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ
لِنَفْسِهِ مُبِينٌ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
(Oradan kurtulan İbrahim:) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu
gösterecek. Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi.
(99-100) İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik. (101)
Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni
boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben:
Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun,
dedi. (102) Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey
İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik. (103-106) Biz,
oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında
ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim’e selam! dedik. Biz iyileri böyle
mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır. (107-111)
Sâlihlerden bir peygamber olarak O’na (İbrahim’e) İshak’ı müjdeledik.
Kendisini ve İshak’ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her
ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa
kötülük edenler de olacak. (112-113)
Dua ile ilgili İbrahim Suresi 35-41. ayetler. Araf Suresi 54-57. ayetler
Dua ile ilgili -1
İbrahim Suresi 35-41. ayetler Sayfa:259
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا الْبَلَدَ اٰمِناً
وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ اَنْ نَعْبُدَ الْاَصْنَامَ ﴿٣٥﴾ رَبِّ اِنَّهُنَّ
اَضْلَلْنَ كَثِيراً مِنَ النَّاسِ فَمَنْ تَبِعَنِي فَاِنَّهُ مِنِّي
وَمَنْ عَصَانِي فَاِنَّكَ غَفُورٌ رَحِيمٌ ﴿٣٦﴾ رَبَّـنَٓا اِنِّٓي
اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ
الْمُحَرَّمِ رَبَّـنَا لِيُقِيمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْـِٔدَةً مِنَ
النَّاسِ تَهْوِٓي اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ
لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ ﴿٣٧﴾ رَبَّـنَٓا اِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفِي
وَمَا نُعْلِنُ وَمَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ فِي الْاَرْضِ
وَلَا فِي السَّمَٓاءِ ﴿٣٨﴾ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى
الْكِبَرِ اِسْمٰعِيلَ وَاِسْحٰقَ اِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَٓاءِ ﴿٣٩﴾
رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلٰوةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي رَبَّـنَا
وَتَقَبَّلْ دُعَٓاءِ ﴿٤٠﴾ رَبَّـنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ
وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Hatırla ki İbrahim şöyle demişti: «Rabbim! Bu şehri (Mekke’yi) emniyetli
kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!» (35) «Çünkü, onlar
(putlar), insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi
kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen
gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin.» (36) «Ey Rabbimiz! Ey
sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını
senin Beyt-i Harem’inin (Kâbe’nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye
yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara
meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere
şükrederler.» (37) «Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi
de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte hiçbir şey
Allah’a gizli kalmaz.» (38) «İhtiyar halimde bana İsmail’i ve İshak’ı
lütfeden Allah’a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.» (39) «Ey
Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey
Rabbimiz! Duamı kabul et!» (40) «Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap
olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!» (41)
Dua ile ilgili -2
Araf Suresi 54-57. ayetler sayfa:156
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ فِي
سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي الَّيْلَ
النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثاً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ
مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِهِ اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُ تَـبَارَكَ
اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ ﴿٥٤﴾ اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعاً
وَخُفْيَةًۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ ﴿٥٥﴾ وَلَا تُفْسِدُوا فِي
الْاَرْضِ بَعْدَ اِصْلَاحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفاً وَطَمَعاً اِنَّ
رَحْمَتَ اللّٰهِ قَرِيبٌ مِنَ الْمُحْسِنِينَ ﴿٥٦﴾ وَهُوَ الَّذِي
يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ حَتّٰٓى اِذَٓا
اَقَلَّتْ سَحَاباً ثِقَالاً سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ فَاَنْزَلْنَا
بِهِ الْمَٓاءَ فَاَخْرَجْنَا بِهِ مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ كَذٰلِكَ
نُخْرِجُ الْمَوْتٰى لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a
istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten;
güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır.
Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi
Allah ne yücedir! (54) Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin.
Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez. (55) Islah edilmesinden sonra
yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkarak ve (rahmetini) umarak
dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.
(56) Rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderen O’dur. Sonunda
onlar (o rüzgârlar), ağır bulutları yüklenince onu ölü bir memlekete
sevk ederiz. Orada suyu indirir ve onunla türlü türlü meyveler
çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Her halde bundan ibret
alırsınız. (57)
Sünnet cemiyetlerinde Â-li İmran Suresi 31-37. ayetler ve Lokman Sûresi 13-19.ayetleri.
Sünnet cemiyetlerinde -1
Âl-i İmran Suresi 31-37. ayetler Sayfa:53
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ
اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ ﴿٣١﴾
قُلْ اَطِيعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ
لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ ﴿٣٢﴾ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰٓى اٰدَمَ وَنُوحاً
وَاٰلَ اِبْرٰهِيمَ وَاٰلَ عِمْرٰنَ عَلَى الْعَالَمِينَ ﴿٣٣﴾ ذُرِّيَّةً
بَعْضُهَا مِنْ بَعْضٍ وَاللّٰهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ﴿٣٤﴾ اِذْ قَالَتِ
امْرَاَتُ عِمْرٰنَ رَبِّ اِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّراً
فَتَقَبَّلْ مِنِّي اِنَّكَ اَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿٣٥﴾ فَلَمَّا
وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ اِنِّي وَضَعْتُهَٓا اُنْثٰى وَاللّٰهُ اَعْلَمُ
بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰى وَاِنِّي سَمَّيْتُهَا
مَرْيَمَ وَاِنِّٓي اُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ
الرَّجِيمِ ﴿٣٦﴾ فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَاَنْبَتَهَا
نَبَاتاً حَسَناً وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا
زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ
اَنّٰى لَكِ هٰذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ
يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi
sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve
esirgeyicidir. (31) De ki: Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Eğer yüz
çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez. (32) Allah birbirinden
gelme bir nesil olarak Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini
seçip âlemlere üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir. (33-34) İmrân’ın
karısı şöyle demişti: «Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf
sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve
(niyetimi) bilen sensin.» (35) Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu
bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi
değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu
senin korumanı diliyorum, dedi. (36) Rabbi Meryem’e hüsnü kabul
gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya’yı da onun
bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde
orada bir rızık bulur ve «Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?» der; o
da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir,
derdi. (37)
Sünnet cemiyetlerinde -2
Lokman Sûresi 13-19.ayetler Sayfa:411
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَاِذْ قَالَ لُقْمٰنُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ
بِاللّٰهِ اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ ﴿١٣﴾ وَوَصَّيْنَا
الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْناً عَلٰى وَهْنٍ
وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ اَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَۜ اِلَيَّ
الْمَصِيرُ ﴿١٤﴾ وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلٰٓى اَنْ تُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ
لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا
مَعْرُوفاً وَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ اَنَابَ اِلَيَّ ثُمَّ اِلَيَّ
مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿١٥﴾ يَا بُنَيَّ
اِنَّـهَٓا اِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي
صَخْرَةٍ اَوْ فِي السَّمٰوَاتِ اَوْ فِي الْاَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللّٰهُ
اِنَّ اللّٰهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ ﴿١٦﴾ يَا بُنَيَّ اَقِمِ الصَّلٰوةَ
وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاصْبِرْ عَلٰى مَٓا
اَصَابَكَ اِنَّ ذٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ ﴿١٧﴾ وَلَا تُصَعِّرْ
خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحاًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا
يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ﴿١٨﴾ وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ
مِنْ صَوْتِكَ اِنَّ اَنْكَرَ الْاَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu
şirk, büyük bir zulümdür, demişti. (13) Biz insana, ana-babasına iyi
davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara
katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte
bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede
bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. (14) Eğer onlar seni, hakkında
bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için
zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana
yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size,
yapmış olduklarınızı haber veririm. (15) (Lokman, öğütlerine devamla
şöyle demişti:) Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir
hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya
göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin
karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her
şeyden haberdardır. (16) Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret,
kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar,
azmedilmeye değer işlerdir. (17) Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve
yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp
duran kimseleri asla sevmez. (18) Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt.
Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir. (19)
Cenazelerde, vefat meclislerinde Âl-i İmran Suresi 185-189. ayetler. Yasin Suresi 77-83. ayetler.
Cenazelerde, vefat meclislerinde -1
Âl-i İmran Suresi 185-189. ayetler Sayfa:73
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ وَاِنَّمَا تُوَفَّوْنَ اُجُورَكُمْ
يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَاُدْخِلَ الْجَنَّةَ
فَقَدْ فَازَ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ
﴿١٨٥﴾ لَتُبْلَوُنَّ فِٓي اَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ
مِنَ الَّذِينَ اُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ
اَشْرَكُٓوا اَذًى كَثِيراً وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ ذٰلِكَ
مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ ﴿١٨٦﴾ وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ ِيثَاقَ الَّذِينَ
اُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ
فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَناً قَلِيلاً
فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ ﴿١٨٧﴾ لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ
بِمَٓا اَتَوْا وَيُحِبُّونَ اَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلَا
تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَليمٌ
﴿١٨٨﴾ وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ
شَيْءٍ قَدِيرٌ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın
karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp
cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise
aldatma metâından başka bir şey değildir. (185) Andolsun ki, mallarınız
ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine
kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz.
Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak)
işlerin en değerlisidir. (186) Allah, kendilerine kitap verilenlerden,
«Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek
söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa
değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü! (187) Sanma ki
ettiklerine sevinen, yapmadıkları ile övülmek isteyenler, evet, sanma ki
onlar azaptan kurtulacaklardır. Onlar için elem verici bir azap vardır.
(188) Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah’ın her şeye
gücü yeter. (189)
Cenazelerde, vefat meclislerinde -2
Yasin Suresi 77-83. ayetler Sayfa:444
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اَوَلَمْ يَرَ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ
خَصِيمٌ مُبِينٌ ﴿٧٧﴾ وَضَرَبَ لَنَا مَثَلاً وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ
مَنْ يُحْـيِ الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ ﴿٧٨﴾ قُلْ يُحْيِيهَا الَّـذِٓي
اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ ﴿٧٩﴾ اَلَّذِي
جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْاَخْضَرِ نَاراً فَاِذَٓا اَنْتُمْ
مِنْهُ تُوقِدُونَ ﴿٨٠﴾ اَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ بَلٰى وَهُوَ
الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ ﴿٨١﴾ اِنَّـمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَيْـٔاً
اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ ﴿٨٢﴾ فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ
مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki,
apaçık düşman kesilmiş. (77) Kendi yaratılışını unutarak bize karşı
misal getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?»
diyor. (78) De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O,
her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. (79) Yeşil ağaçtan sizin için ateş
çıkaran O’dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. (80) Gökleri ve yeri
yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette
kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır. (81) Bir şey yaratmak
istediği zaman Onun yaptığı «Ol» demekten ibarettir. Hemen oluverir.
(82) Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir!
Siz de O’na döneceksiniz. (83)
Şehitlikle ilgili meclislerde Bakara Suresi 152-157.ayetler; Âl-i İmran Suresi 169-174.ayetler
Şehitlikle ilgili meclislerde -1
Bakara Suresi 152-157.ayetler Sayfa:22
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
فَاذْكُرُونِٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ ﴿١٥٢﴾ يَٓا
اَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِ اِنَّ
اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرِينَ ﴿١٥٣﴾ وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فِي
سَبِيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ ﴿١٥٤﴾
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ
الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ ﴿١٥٥﴾
اَلَّذِينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ
وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ ﴿١٥٦﴾ اُولٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ
رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَاُولٰٓئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin;
sakın bana nankörlük etmeyin! (152) Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile
Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.
(153) Allah yolunda öldürülenlere «ölüler» demeyin. Bilakis onlar
diridirler, lâkin siz anlayamazsınız. (154) Andolsun ki sizi biraz korku
ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik)
ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! (155) O sabredenler,
kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na
döneceğiz, derler. (156) İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep
onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır. (157)
Şehitlikle ilgili meclislerde -2
Âl-i İmran Suresi 169-174.ayetler Sayfa:71
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتاً بَلْ
اَحْيَٓاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ ﴿١٦٩﴾ فَرِحِينَ بِمَٓا
اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهِ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ
يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ
يَحْزَنُونَ ﴿١٧٠﴾ يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍ
وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يُضِيعُ اَجْرَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٧١﴾ اَلَّذِينَ
اسْتَجَابُوا لِلّٰهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَصَابَهُمُ الْقَرْحُ
لِلَّذِينَ اَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا اَجْرٌ عَظِيمٌ ﴿١٧٢﴾
اَلَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ
فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ايمَاناً وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ
الْوَكِيلُ ﴿١٧٣﴾ فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍ لَمْ
يَمْسَسْهُمْ سُٓوءٌ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللّٰهِ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ
عَظِيمٍ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar
diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile
sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.
Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit
kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini
duymaktadırlar. (169-170) Onlar, Allah’tan gelen nimet ve keremin;
Allah’ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci
içindedirler. (171) Yara aldıktan sonra yine Allah’ın ve Peygamber’in
çağrısına uyanlar (özellikle) bunların içlerinden iyilik yapanlar ve
takvâ sahibi olanlar için pek büyük bir mükâfat vardır. (172) Bir kısım
insanlar, müminlere: «Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker
topladılar; aman sakının onlardan!» dediklerinde bu, onların imanlarını
bir kat daha arttırdı ve «Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!»
dediler. (173) Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan,
Allah’ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah’ın rızasına
uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir. (174)
Nişan, nikâh, düğün
meclislerinde Furkan Suresi 61-77 veya 71-77. ayetler. Rum Suresi 20-27.
ayetler. Nur Suresin 32-34.ayetleri
Nişan, nikâh, düğün meclislerinde -1
Furkan Suresi 61-77 Sayfa:364
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَجَعَلَ فِيهَا
سِرَاجاً وَقَمَراً مُنِيراً ﴿٦١﴾ وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ الَّيْلَ
وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ
شُكُوراً ﴿٦٢﴾ وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ
هَوْناً وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً ﴿٦٣﴾
وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً ﴿٦٤﴾ وَالَّذِينَ
يَقُولُونَ رَبَّـنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ اِنَّ عَذَابَهَا
كَانَ غَرَاماً ﴿٦٥﴾ اِنَّهَا سَٓاءَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً ﴿٦٦﴾
وَالَّذِينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ
بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَاماً ﴿٦٧﴾ وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ
اِلٰهاً اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّٰهُ
اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَاماً
﴿٦٨﴾ يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ
مُهَاناً ﴿٦٩﴾ اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلاً صَالِحاً
فَاُولٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللّٰهُ
غَفُوراً رَحِيماً ﴿٧٠﴾ وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاِنَّهُ يَتُوبُ
اِلَى اللّٰهِ مَتَاباً ﴿٧١﴾ وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ
وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً ﴿٧٢﴾ وَالَّذِينَ اِذَا
ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ
وَعُمْيَـاناً ﴿٧٣﴾ وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا هَبْ لَنَا مِنْ
اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا
لِلْمُتَّقِينَ اِمَاماً ﴿٧٤﴾ اُولٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا
صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَاماً ﴿٧٥﴾ خَالِدِينَ
فِيهَا حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً ﴿٧٦﴾ قُلْ مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ
رَبِّي لَوْلَا دُعَٓاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir
ay barındıran Allah, yüceler yücesidir. (61) İbret almak veya şükretmek
dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de O’dur.
(62) Rahmân’ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler
ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin)
«Selam!» derler (geçerler); (63) Gecelerini Rablerine secde ederek ve
kıyam durarak geçirirler. (64) Ve şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem
azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil,
devamlıdır. (65) Orası cidden ne kötü bir yerleşme ve ikamet yeridir!
(66) (O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi
arasında orta bir yol tutarlar. (67) Yine onlar ki, Allah ile beraber
(tuttukları) başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana
haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahı (nın
cezasını) bulur; (68) Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve onda
(azapta) alçaltılmış olarak devamlı kalır. (69) Ancak tevbe ve iman edip
iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini
iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
(70) Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul
edilmiş olarak Allah’a döner. (71) (O kullar), yalan yere şahitlik
etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip
giderler. (72) Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise,
onlara karşı sağır ve kör davranmazlar; (73) (Ve o kullar): Rabbimiz!
Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ
sahiplerine önder kıl! derler. (74) İşte onlara, sabretmelerine karşılık
cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla
karşılanacaklardır. (75) Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir
yerleşme ve ikamet yeridir. (76) (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve)
yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar!
Size Resûl’ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap
yakanızı bırakmayacaktır! (77)
Nişan, nikâh, düğün meclislerinde -2
Rum Suresi 20-27.ayetler sayfa:405
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَمِنْ اٰيَاتِهِ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ
بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ ﴿٢٠﴾ وَمِنْ اٰيَاتِهِ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ
اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ
مَوَدَّةً وَرَحْمَةً اِنَّ فِي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
﴿٢١﴾ وَمِنْ اٰيَاتِهِ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ
اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْ اِنَّ فِي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِمِينَ
﴿٢٢﴾ وَمِنْ اٰيَاتِهِ مَنَامُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ
وَابْتِغَٓاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ اِنَّ فِي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ
يَسْمَعُونَ ﴿٢٣﴾ وَمِنْ اٰيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً
وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَيُحْـيِ بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ
مَوْتِهَا اِنَّ فِي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٢٤﴾ وَمِنْ
اٰيَاتِهِٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِهِ ثُمَّ اِذَا
دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ ﴿٢٥﴾
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ ﴿٢٦﴾
وَهُوَ الَّذِي يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ
عَلَيْهِ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ
الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Sizi topraktan yaratması, O’nun (varlığının) delillerindendir. Sonra
siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz. (20) Kaynaşmanız için
size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ
etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi
düşünen bir kavim için ibretler vardır. (21) O’nun delillerinden biri
de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik
olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır. (22)
Gece olsun gündüz olsun, uyumanız ve Allah’ın lütfundan (nasibinizi)
aramanız da O’nun (varlığının) delillerindendir. Gerçekten bunda, işiten
bir kavim için ibretler vardır. (23) Yine O’nun delillerindendir ki,
size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip
ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. Doğrusu bunda, aklını kullanan
bir kavim için (alınacak) dersler vardır. (24) Göğün ve yerin O’nun
buyruğu ile durması da O’nun (varlığının) delillerindendir. Sonra sizi
topraktan bir çağırdı mı hemen (kabirlerinizden) çıkıverirsiniz. (25)
Göklerde ve yerde olanlar hep O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmiştir. (26)
Yaratmaya başlayan, sonra onu tekrarlayan O’dur, ki bu, O’nun için pek
kolaydır. Göklerde ve yerde (tecelli eden) en yüce sıfat O’nundur. O,
mutlak güç ve hikmet sahibidir. (27)
Nişan, nikâh, düğün meclislerinde -3
Nur Suresin 32-34.ayetler sayfa:353
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ
وَاِمَٓائِكُمْ اِنْ يَكُونُوا فُقَـرَاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ
فَضْلِهِ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ ﴿٣٢﴾ وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا
يَجِدُونَ نِكَاحاً حَتّٰى يُغْنِيَهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهِ وَالَّذِينَ
يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ
اِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْراً وَاٰتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللّٰهِ الَّـذِٓي
اٰتٰيكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَٓاءِ اِنْ
اَرَدْنَ تَحَصُّناً لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَنْ
يُكْرِهْهُنَّ فَاِنَّ اللّٰهَ مِنْ بَعْدِ اِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحِيمٌ
﴿٣٣﴾ وَلَقَدْ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلاً
مِنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli
olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile
onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.
(32) Evlenme imkânını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini
varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında
bulunanlardan (köleler ve câriyelerden) mükâtebe yapmak isteyenlerle,
eğer kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik) görüyorsanız,
hemen mükâtebe yapın. Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara
verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye,
namuslu kalmak isteyen câriyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor
altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar
için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir. (33) Andolsun ki biz size
(gerekeni) açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş
olanlardan örnekler ve takvâya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.
(34)
Mevlit kandili ve
Peygamberimizin doğumuyla ilgili Tevbe Suresi 123-129. ayetler Ahzab
Suresi 38-48. ayetler, Saf Suresi 1-9. ayetler
Mevlit kandili ve Peygamberimizin doğumuyla ilgili -1
Tevbe Suresi 123-129. ayetler sayfa:206
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
يَٓا اَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا قَاتِلُوا الَّذِينَ يَلُونَكُمْ مِنَ
الْكُفَّارِ وَلْيَجِدُوا فِيكُمْ غِلْظَةً وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ
مَعَ الْمُتَّقِينَ ﴿١٢٣﴾ وَاِذَا مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ فَمِنْهُمْ مَنْ
يَقُولُ اَيُّـكُمْ زَادَتْهُ هٰذِهِ اِيمَاناًۚ فَاَمَّا الَّذِينَ
اٰمَنُوا فَزَادَتْهُمْ اِيمَاناً وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ ﴿١٢٤﴾ وَاَمَّا
الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَتْهُمْ رِجْساً اِلٰى رِجْسِهِمْ
وَمَاتُوا وَهُمْ كَافِرُونَ ﴿١٢٥﴾ اَوَلَا يَرَوْنَ اَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ
فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً اَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا
هُمْ يَذَّكَّرُونَ ﴿١٢٦﴾ وَاِذَا مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ نَظَرَ
بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ هَلْ يَرٰيكُمْ مِنْ اَحَدٍ ثُمَّ انْصَرَفُوا
صَرَفَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ ﴿١٢٧﴾
لَقَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا
عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُفٌ رَحِيمٌ ﴿١٢٨﴾
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar
(savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah
sakınanlarla beraberdir. (123) Herhangi bir sûre indirildiği zaman
onlardan bir kısmı der ki: «Bu sizin hanginizin imanını artırdı?» İman
edenlere gelince (bu sûre) onların imanlarını artırır ve onlar
sevinirler. (124) Kalplerinde hastalık (kâfirlik ve münafıklık) olanlara
gelince, onların da inkârlarını büsbütün artırır ve onlar artık kâfir
olarak ölürler. (125) Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli
belâlarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe
ediyorlar ne de ibret alıyorlar. (126) Bir sûre indirildiği zaman, (göz
kırpıp alay ederek) birbirlerine bakar (ve): (Çevreden) sizi birisi
görüyor mu? diye sorarlar, sonra da (sıvışıp) giderler. Anlamayan bir
kavim oldukları için Allah onların kalplerini (imandan) çevirmiştir.
(127) Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin
sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere
karşı çok şefkatlidir, merhametlidir. (128) (Ey Muhammed!) Yüz
çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben
sadece O’na güvenip dayanırım. O yüce Arş’ın sahibidir. (129)
Mevlit kandili ve Peygamberimizin doğumuyla ilgili -2
Ahzab Suresi 38-48. ayetler sayfa:422
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
مَا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ فِيمَا فَرَضَ اللّٰهُ لَهُ
سُنَّةَ اللّٰهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ
قَدَراً مَقْدُوراً ﴿٣٨﴾ اَلَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللّٰهِ
وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ اَحَداً اِلَّا اللّٰهَ وَكَفٰى بِاللّٰهِ
حَسِيباً ﴿٣٩﴾ مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَٓا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ
وَلٰكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّنَ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ
شَيْءٍ عَلِيماً ﴿٤٠﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ
ذِكْراً كَثِيراً ﴿٤١﴾ وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَصِيلاً ﴿٤٢﴾ هُوَ الَّذِي
يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلٰٓئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ
اِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيماً ﴿٤٣﴾ تَحِيَّتُهُمْ
يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَاَعَدَّ لَهُمْ اَجْراً كَرِيماً ﴿٤٤﴾ يَٓا
اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً
وَنَذِيراً ﴿٤٥﴾ وَدَاعِياً اِلَى اللّٰهِ بِاِذْنِهِ وَسِرَاجاً مُنِيراً
﴿٤٦﴾ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ بِاَنَّ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ فَضْلاً
كَبِيراً ﴿٤٧﴾ وَلَا تُطِـعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ وَدَعْ
اَذٰيهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَكِيلاً
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Allah’ın, kendisine helâl kıldığı şeyde Peygamber’e herhangi bir vebâl
yoktur. Önce gelip geçenler arasında da Allah’ın âdeti böyle idi.
Allah’ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir. (38) O
peygamberler ki Allah’ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah’tan
korkarlar ve O’ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah
(herkese) yeter. (39) Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası
değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur.
Allah her şeyi hakkıyla bilendir. (40) Ey inananlar! Allah’ı çokça
zikredin. (41) Ve O’nu sabah-akşam tesbih edin. (42) Sizi karanlıklardan
aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O’dur. Melekleri
de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir. (43)
Kendisine kavuştukları gün, Allah’ın onlara iltifatı, «selâm» dır. Allah
onlara çok değerli mükâfat hazırlamıştır. (44) Ey Peygamber! Biz seni
hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
(45) Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak
(gönderdik). (46) Allah’tan büyük bir lütfa ereceklerini müminlere
müjdele. (47) Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine
aldırma. Allah’a güvenip dayan, vekîl ve destek olarak Allah yeter. (48)
Mevlit kandili ve Peygamberimizin doğumuyla ilgili -3
Saf Suresi 1-9. ayetler sayfa:550
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَهُوَ
الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿١﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا لِمَ
تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ ﴿٢﴾ كَبُرَ مَقْتاً عِنْدَ اللّٰهِ اَنْ
تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ ﴿٣﴾ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الَّذِينَ
يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِهِ صَفاًّ كَاَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ ﴿٤﴾
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَنِي وَقَدْ
تَعْلَمُونَ اَنِّي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ فَلَمَّا زَاغُٓوا اَزَاغَ
اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ ﴿٥﴾
وَاِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِٓي اِسْرَٓائِلَ اِنِّي
رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ مُصَدِّقاً لِمَا بَـيْنَ يَدَيَّ مِنَ
التَّوْرٰيةِ وَمُبَشِّراً بِرَسُولٍ يَأْتِي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُٓ
اَحْمَدُ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْبَـيِّنَاتِ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ
مُبِينٌ ﴿٦﴾ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ
وَهُوَ يُدْعٰٓى اِلَى الْاِسْلَامِ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ
الظَّالِمِينَ ﴿٧﴾ يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ
وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ ﴿٨﴾ هُوَ الَّـذِي
اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى
الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah’ı tesbih eder. O, üstündür, hikmet
sahibidir. (1) Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin
söylüyorsunuz? (2) Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında
büyük bir nefretle karşılanır. (3) Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir
yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever. (4) Bir zaman Musa kavmine:
Ey kavmim! Benim, Allah’ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz
halde niçin beni incitiyorsunuz? demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da
kalplerini saptırmıştı. Allah, fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez.
(5) Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın
elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra
gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim,
demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir
büyüdür, dediler. (6) İslâm’a çağırıldığı halde Allah’a karşı yalan
uydurandan daha zalim kim olabilir! Allah, zalimler topluluğunu doğru
yola erdirmez. (7) Onlar ağızlarıyla Allah’ın nûrunu söndürmek
istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu
tamamlayacaktır. (8) Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün
kılmak için Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O’dur. (9)
Miraçla ilgili İsrâ Suresi 1-10. ayetler, Necm Suresi 1-18. ayetler
Miraçla ilgili -1
İsrâ Suresi 1-10. ayetler sayfa:281
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
سُبْحَانَ الَّـذِٓي اَسْرٰى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ
لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَا اِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ ﴿١﴾
وَاٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِٓي اِسْرَٓائِلَ
اَلَّا تَتَّخِذُوا مِنْ دُونِي وَكِيلاً ﴿٢﴾ ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا
مَعَ نُوحٍ اِنَّهُ كَانَ عَبْداً شَكُوراً ﴿٣﴾ وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَنِٓي
اِسْرَٓائِلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ
وَلَتَعْـلُنَّ عُـلُواًّ كَبِيراً ﴿٤﴾ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ اُولٰيهُمَا
بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَاداً لَنَٓا اُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُوا
خِلَالَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْداً مَفْعُولاً ﴿٥﴾ ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ
الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَاَمْدَدْنَاكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَنِينَ
وَجَعَلْنَاكُمْ اَكْثَرَ نَفِيراً ﴿٦﴾ اِنْ اَحْسَنْتُمْ اَحْسَنْتُمْ
لِاَنْفُسِكُمْ وَاِنْ اَسَأْتُمْ فَلَهَا فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ
الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا
دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراً ﴿٧﴾
عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يَرْحَمَكُمْ وَاِنْ عُدْتُمْ عُدْنَا وَجَعَلْنَا
جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ حَصِيراً ﴿٨﴾ اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْدِي
لِلَّتِي هِيَ اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ
الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْراً كَبِيراً ﴿٩﴾ وَاَنَّ الَّذِينَ لَا
يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً اَلِيماً
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye
(Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız
Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O,
gerçekten işitendir, görendir. (1) Biz, Musa’ya Kitab’ı verdik ve
İsrailoğullarına: «Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab
edinmeyin» diyerek bu Kitab’ı bir hidayet rehberi kıldık. (2) (Ey) Nuh
ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nuh,
çok şükreden bir kul idi. (3) Biz, Kitap’ta İsrailoğullarına: Sizler,
yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir
kibre kapılacaksınız, diye bildirdik. (4) Bunlardan ilkinin zamanı
gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin
arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi.
(5) Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet
ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık. (6) Eğer
iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş
olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara
etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid’e (Süleyman Mâbedi’ne)
girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler
(diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık). (7) Belki Rabbiniz
size merhamet eder; fakat siz eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz
de sizi yine cezalandırırız. Biz cehennemi kâfirler için bir hapishane
yaptık. (8) Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir; iyi
davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat
olduğunu müjdeler. (9) Ahirete inanmayanlara gelince, onlar için de
elemli bir azap hazırlamışızdır.
Miraçla ilgili -2
Necm Suresi 1-18. ayetler sayfa:525
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰى ﴿١﴾ مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰى ﴿٢﴾ وَمَا
يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰى ﴿٣﴾ اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰى ﴿٤﴾ عَلَّمَهُ
شَدِيدُ الْقُوٰى ﴿٥﴾ ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوٰى ﴿٦﴾ وَهُوَ بِالْاُفُقِ
الْاَعْلٰى ﴿٧﴾ ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰى ﴿٨﴾ فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ
اَدْنٰى ﴿٩﴾ فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِهِ مَٓا اَوْحٰى ﴿١٠﴾ مَا كَذَبَ
الْفُؤٰادُ مَا رَاٰى ﴿١١﴾ اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى ﴿١٢﴾ وَلَقَدْ
رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰى ﴿١٣﴾ عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى ﴿١٤﴾
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰى ﴿١٥﴾ اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰى
﴿١٦﴾ مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى ﴿١٧﴾ لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ
رَبِّهِ الْكُبْرٰى
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve
bâtıla inanmadı; o, arzusuna göre de konuşmaz. (1-3) O (bildirdikleri)
vahyedilenden başkası değildir. (4) Çünkü onu güçlü kuvvetli ve üstün
yaratılışlı biri (Cebrail) öğretti. Sonra en yüksek ufukta iken asıl
şekliyle doğruldu. (5-7) Sonra (Muhammed’e) yaklaştı, derken daha da
yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da
yakın oldu. (8-9) Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi.
(Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı. (10-11) Onun gördükleri
hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız? (12) Andolsun onu,
Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında önceden bir defa daha görmüştü. (13-14)
Cennetü’l-Me’vâ da onun yanındadır. (15) Sidre’yi kaplayan kaplamıştı.
(16) Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı. (17) Andolsun o, Rabbinin en büyük
âyetlerinden bir kısmını gördü. (18)
Kadir gecesi Kadir Suresi 1-5.ayetler; Duhan Suresi 1-8.ayetler, Zümer Suresi 53-61 ayetler
Kadir gecesi -1
Kadir Suresi 1-5.ayetler sayfa:598
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ ﴿١﴾ وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا
لَيْلَةُ الْقَدْرِ ﴿٢﴾ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ ﴿٣﴾
تَنَزَّلُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ
اَمْرٍ ﴿٤﴾ سَلَامٌ هِيَ حَتّٰى مَطْلَعِ الْفَجْرِ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. (1) Kadir gecesinin ne
olduğunu sen bilir misin? (2) Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. (3) O
gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner
dururlar. (4) O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar. (5)
Kadir gecesi -2
Duhan Suresi 1-8.ayetler sayfa:495
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
حٰمٓ ﴿١﴾ وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ ﴿٢﴾ اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ
مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ ﴿٣﴾ فِيهَا يُفْرَقُ كُـلُّ اَمْرٍ
حَـكِيمٍ ﴿٤﴾ اَمْراً مِنْ عِنْدِنَا اِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ ﴿٥﴾
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ اِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿٦﴾ رَبِّ
السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا اِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ ﴿٧﴾
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْـيِ وَيُمِيتُ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَائِكُمُ
الْاَوَّلِينَ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Hâ. Mîm. (1) Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu (Kur’an’ı) mübarek
bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır. (2-3) Katımızdan bir
emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Çünkü biz, Rabbinin bir
rahmeti olarak peygamberler göndermekteyiz. O işitendir, bilendir. (4-6)
Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah), göklerin, yerin ve
ikisi arasında bulunanların Rabbidir. (7) O’ndan başka ilâh yoktur. (Her
şeyi O) diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da
Rabbidir. (8)
Kadir gecesi -3
Zümer Suresi 53-61 ayetler sayfa:463
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ اَسْرَفُوا عَلٰى اَنْفُسِهِمْ لَا
تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ
جَمِيعاً اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ﴿٥٣﴾ وَاَنِيبُٓوا اِلٰى
رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ
ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ ﴿٥٤﴾ وَاتَّبِعُٓوا اَحْسَنَ مَٓا اُنْزِلَ
اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ
بَغْتَةً وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَ ﴿٥٥﴾ اَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا
حَسْرَتٰى عَلٰى مَا فَرَّطْتُ فِي جَنْبِ اللّٰهِ وَاِنْ كُنْتُ لَمِنَ
السَّاخِرِينَ ﴿٥٦﴾ اَوْ تَقُولَ لَوْ اَنَّ اللّٰهَ هَدٰينِي لَكُنْتُ
مِنَ الْمُتَّقِينَ ﴿٥٧﴾ اَوْ تَقُولَ حِينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ اَنَّ
لِي كَرَّةً فَاَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ ﴿٥٨﴾ بَلٰى قَدْ جَٓاءَتْكَ
اٰيَاتِي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ
﴿٥٩﴾ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ
وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌ اَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى
لِلْمُتَكَبِّرِينَ ﴿٦٠﴾ وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذِينَ اتَّقَوْا
بِمَفَازَتِهِمْ لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın
rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar.
Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. (53) Size azap gelip
çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun, sonra size yardım
edilmez. (54) Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden
önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur’an’a) tâbi olun.
(55) Kişinin: Allah’a yakınlık konusunda kusurlu davrandığım için bana
yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim (diyeceği günden
sakının)! (56) Veya: Allah bana hidayet verseydi, elbette sakınanlardan
olurdum, diyeceği yahut azabı gördüğünde: Keşke benim için bir kez
(dönmeye) imkân bulunsa da iyilerden olsam! diyeceği günden sakının.
(57-58) Hayır (dönemeyeceksin)! Âyetlerim sana gelmişti de sen onları
yalanlamış, büyüklük taslamış ve inkârcılardan olmuştun. (59) Kıyamet
gününde Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu
görürsün. Kibirlenenlerin kalacağı yer cehennemde değil midir? (60)
Allah, takvâ sahiplerini esenliğe kavuşturup kurtuluşa erdirir. Onlara
hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun da olmazlar. (61)
Tüm gün ve geceler için Mü’minûn Sûresi 1-11.ayetleri okunabilir.
Tüm gün ve geceler için
Mü’minûn Sûresi 1-11.ayetler sayfa:341
اَعُـوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجيمِ
بِسْــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١﴾ اَلَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ
خَاشِعُونَ ﴿٢﴾ وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ ﴿٣﴾
وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَ ﴿٤﴾ وَالَّذِينَ هُمْ
لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ ﴿٥﴾ اِلَّا عَلٰى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا
مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ ﴿٦﴾ فَمَنِ ابْتَغٰى
وَرَاءَ ذٰلِكَ فَاُولٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ ﴿٧﴾ وَالَّذِينَ هُمْ
لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ ﴿٨﴾ وَالَّذِينَ هُمْ عَلٰى
صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ ﴿٩﴾ اُولٰئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ ﴿١٠﴾
اَلَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
—
صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظِيمُ
“سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَامٌ عَلَى
الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَلْفَاتِحَةُ”
TÜRKÇE MEALİ
Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; (1) Onlar ki, namazlarında huşû
içindedirler; (2) Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;
(3) Onlar ki, zekâtı verirler; (4) Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;
(5) Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla
ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir. (6) Şu halde, kim bunun
ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir. (7) Yine
onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler; (8) Ve
onlar ki, namazlarına devam ederler. (9) İşte, asıl bunlar vâris
olacaklardır; (10) (Evet) Firdevs’e vâris olan bu kimseler, orada ebedî
kalıcıdırlar. (11)
DiPNOTLAR :
el-Muvaṭṭaʾ, “Ṣalâtü’l-leyl”, 11; Müsned, V, 196; VI, 449-450; Dârimî,
“Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 25; Buhârî, “Vuḍûʾ”, 36; Müslim, “Müsâfirîn”, 257;
Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 326, “Melâḥim”, 14; Taberî, Tefsîr (Şâkir), I, 80;
İbn Mücâhid, Kitâbü’s-Sebʿa fi’l-ḳırâʾât (nşr. Şevkī Dayf), Kahire 1972,
s. 69; Ebû Amr ed-Dânî, el-Muhkem fî nakti’l-mesâhif (nşr. İzzet
Hasan), Dımaşk 1379/1960, s. 3, 14-15; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, I, 490;
Zerkeşî, el-Burhân, I, 251; Süyûtî, el-İtkan, IV, 160-162; Zürkānî,
Menâhilü’l-ʿirfân, Kahire 1372/1953, I, 402-403; Hind Şelebî, el-Ḳırâʾât
bi-İfrîḳıyye, Tunus 1983, s. 77.