
Namazdaki Mudrik, Mesbûk ve Lâhik Nedir?
Mudrik
Mudrik, Namazın başından sonuna kadar fasılasız olarak imama uyan ve
bütün rekatları imam ile beraber kılan kimsedir. İmama ilk rekatın
rukûsunda yetişen, o rekata yetişmiş ve mudrik adını almış olur.
Lâhik
Lâhik, namaza imam ile beraber başladığı halde kendisinde bir
abdestsizlik hali arız olup da tekrar abdest alıp namaza yetişerek imâma
uyan kimsedir.
Mesbûk
Mesbûk, bir rekat kılındıktan sonra imama uyan kimsedir ki, son oturuşta dahi imama uymuş olsa yine mesbûk sayılır.
İmama birinci rekatte yetişemeyen ve daha sonraki rekatlerde ona uyan
kimse. Namaza sonradan yetişen kimse birinci rekattan sonra ve son
oturuşta imam selâm vermeden önce imama uyan kimse cemaatle kılınan
namaza yetişmiş olur ve mesbûk hükümlerine tabi bulunur. Bu duruma göre
mesbuk, iki rekatlı namazda ikinci rekât ve son oturuşta; dört rekâtlı
namazda iki, üç ve dördüncü rekâtta veya son oturuşta üç rekâtlı namazda
ise; iki ve üçüncü rekâtlarda veya son oturuşta imama uyan kimsedir.
Mesbûk hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır:
Mesbûk, imama sesli okunan bir rekatta yetişmişse “Sübhaneke”yi okumaz,
tekbir alıp, susar. İmam ile birlikte son oturuşta yalnız “et-Tehiyyât”ı
okur, imam selâm verince kalkar, eûzû-besmeleden sonra, Fatiha ile bir
miktar Kur`an okur ve geri kalan rek`atleri tamamlar. İmama rükûda veya
secdelerde yetişirse; duruma bakar. Eğer “Sübhaneke”yi okuyunca, rükû
veya secdeden bir bölümüne yetişebileceğine kanaat getirirse, bunu
ayakta okur. Aksi halde imama uyar ve Sübhaneke`yi okumaz. İmama
oturuşta yetişirse Sübhaneke`yi okumaz, başlangıç tekbiri alıp, oturur
(el-Fetâvâl-Hindiyye, Beyrut 1400/1980, I, 90, 91).
Mesbûk, son oturuşta teşehhüd miktarı oturduktan sonra, aşağıdaki
durumlarda imamın selâm vermesini beklemeksizin ayağa kalkabılir:
a) Mesbûkun, ayağındaki mestinin, mesih süresinin sona ermesinden korkması (bk. “mesh” mad.).
b) Özür sahibi olan mesbûkun, namaz vaktinin çıkmasından korkması (bk. “özür” mad.).
c) Cuma namazında, ikindi namazı vaktinin girmesinden korkması.
d) Bayram namazlarında, öğle vaktinin girmesinden veya sabah namazında güneşin doğmasından korkması.
e) Abdestinin bozulacağına kanaat getirirse, artık ne imamın selâmını ve ne de yanılma secdesini yapmasını beklemez.
f) Mesbûk, imamın selâmını beklerse, önünden insanların geçeceği kanaatine varırsa yine teşehhüdden sonra kalkabılir.
Bir sebep ve özür olmadığı halde teşehhüdden sonra kalkarsa, namaz
geçerli olur. Fakat bu tahrimen mekruhtur. Teşehhüd miktarı oturmadan
kalkarsa, caiz olmaz. Mesbûk, imamın selâmından önce, namazını tamamlasa
ve selâmda imama uysa, mümkün ve caizdir (el-Fetâvâl-Hindiyye, I, 91).
Namazların özelliğine göre, imama birinci rekâtten sonra uyân
kimselerin, eksik kalan rekâtları tamamlarken karşılaşması mümkün olan
durumları şöylece ifade edebiliriz.
1) Sabah namazının ikinci rekâtında imama uyan kimse, tekbir alıp susar.
Son oturuşta “et-Tehiyyâtü”yü okur, imam selâm verince ayağa kalkar ve
imamla birlikte kılmadığı ilk rekâtı kılmaya başlar. Sübhaneke`den, Eûzü
ile besmeleden sonra Fâtiha ile bir miktar daha Kur`an okur, rukû ve
secdelerden sonra oturup et-Tehiyyât ile Salavatı ve Rabbenâ Âtinâ
dualarını okuyarak selâm verir.
2) Mesbûk, akşam namazının son rekâtında imama uysa; Sübhâneke`yi okur,
imamla beraber o rekâtı kılıp teşehhütte oturur, sonra kalkar, Sübhaneke
ile Eûzü ve Besmele`yi ve Fâtiha ile bir miktar daha Kur`an okur, rükû
ve secdelerden sonra oturur, yalnız et-Tehiyyât`ı okur, sonra Allahü
Ekber diyerek ayağa kalkar, sadece Besmele ile Fatiha ve bir miktar daha
Kur`an okuyarak rükûya ve secdelere varır, bundan sonra son kadeyi
(oturuş) yaparak selâm ile namazdan çıkar. Bu halde üç defa teşehhütte
bulunmuş olur. Bununla beraber mesbûk, ikinci rekatın sonunda teşehhütte
yanlışlıkla oturmayacak olsa kendisine sehiv (yanılma) secdeleri
gerekmez. Çünkü bu rekât, onun yönünden birinci rekât mesabesindedir.
3) Mesbûk, dört rekâtlı namazlardan birinin dördüncü rekâtında imama
uysa, imam ile teşehhüde oturduktan sonra kalkar, Sübhaneke`yi, Eûzü ile
Besmele`yi ve Fâtiha ile bir miktar daha Kur`an okur, rükû ve
secdelerden sonra oturur, yalnız et-Tehiyyât`ı okur. Sonra kalkar,
Besmele ile Fâtiha`yı ve bir miktar daha Kur`an okuyup rükûa, secdelere
varır, oturmaksızın ayağa kalkar,sadece Besmele ve Fâtiha ile bir rekat
daha kılarak son oturuşu yapar, et-Tehiyyât ile Salavat ve Rabbenâ Âtinâ
dualarını okuyup selam verir.
4) Mesbûk, dört rekatlı namazların üçüncü rekatından itibaren imama uysa
onunla beraber son oturuşta yalnız et-Tehiyyât`ı okur, sonra kalkar,
Sübhaneke`yi ve Eûzü ile Besmele ve Fâtiha ile bir miktar daha Kur`ân
okuyup rükûa ve secdelere varır, sonra kalkar, yalnız Besmele`yi ve
Fâtiha ile bir miktar daha âyet okuyarak yine rükûa, secdelere varır,
teşehhüde oturur, et-Tehiyyât ile Salevâtı ve Rabbenâ Âtinâ duası
okuyarak selâm ile namazını bitirir.
5) Mesbûk, dört rekâtlı namazların ikinci rekâtında imama uyacak olsa,
üç rekâtı imam ile beraber kılmış olur, teşehhütten sonra ayağa kalkar,
Sübhaneke`yi ve Eûzü ile Besmele`yi ve Fâtiha ile bir miktar âyet okur,
rükû ve secdeleri yapar, son kadeyi yaparak namazını selâm ile tamamlar.
6) İmama rükûda iken uyan kişi, o rükûun ait olduğu rekâta yetişmiş
sayılır. Fakat imamı secde halinde bulan kimse, hemen secdeye varırsa da
bu secdenin ait olduğu rekâtı kaçırmış sayılır. Binaenaleyh o rekâtı
yukardaki tariflere uygun olarak kazâ etmesi gerekir.
7) Mesbûkun kazâ edeceği rekâtlarda başkasına uyması, başkasının da bu
durumda mesbûka tabi olması caiz değildir. Mesbûk bu hususta tek başına
namaz kılan sayılmaz. Fakat bir mesbûk, ne kadar rekât kazâ edeceğini
unutup da kendisiyle beraber mesbûk bulunan bir şahsın ne kadar kazâ
edeceğini mücerred olarak göz önüne alsa bununla namazının sıhhatine bir
noksanlık gelmez.
8) Mesbûk, namazını yeniden kılmak niyetiyle tekbir alacak olsa önceki
tekbir ile başlamış olduğu namazı bozmuş olur. Tek başına kılan ise
böyle değildir, başka bir namaz kılmaya niyet etmedikçe aynı namaza
yeniden başlamak niyetiyle alacağı tekbir, bu namazını bozmaz. Çünkü her
iki namaz, tek başına kılana göre birbirinin aynıdır. Mesbûk ise kendi
yönünden münferit (tek başına kılan); imama uyması bakımından da onun
hakkında bu aynı durum yoktur.
9) Mesbûk, Ebû Hanîfe`ye göre de Kurban Bayramında teşrik tekbirlerini
imam ile beraber alır, sonra ayağa kalkıp geri kalan rekâtları tamamlar.
Halbuki Ebû Hanife`ye göre münferit, bu tekbirler ile mükellef
(yükümlü) değildir. Binaenaleyh mesbûk, bu konuda münferit değil,
muktedi (tabi olan, uyan) durumunda kabul edilmiştir.
10) Mesbûk, imam daha selâm vermeden tahiyyâtı okuyup bitirmiş olsa bir
görüşe göre şahâdet kelimesini tekrar eder, bir görüşe göre de susar. Bu
hususta sahîh olan, mesbûkun tahiyyâtı yavaş yavaş okumasıdır. Birinci
oturuşta imamdan önce teşehhüdü bitirmiş olan bir muktedi (imama uyan
kişi) de susar, teşehhüdde bulunmaz.
11) İmam yanlışlıkla beşinci rekâta kalktığı gibi mesbûk da kendisine
tabi olarak ayağa kalksa, bakılır; eğer imam, dördüncü rekâtta oturmuş
ise, mesbûkun namazı bu ayağa kalkışla bozulur; fakat imam, dördüncü
rekâtta oturmamış ise, beşinci rekâtta secdeye varmadıkça mesbûkun
namazı bozulmaz.
12) Bir mesbûk, aynı zamanda lâhik de olabilir, Şöyle ki: İmama sonradan
uyan kişi, uyku veya abdestsizlik meydana gelmesi gibi bir sebeple
rükünlerden veya rekâtlardan bir kaçını imam ile kılamayıp geçirse hem
mesbûk, hem de lâhik * olmuş olur. Bu halde önce, ulaşamadığı için
geçirdiği rekâtları okumayarak kazâ eder, sonra mümkün ise geri kalan
namazda imama uyar, daha sonra da imama uymadan önceki bir veya birden
fazla rekatı okuyarak kazâ eder. Önce bunları kaza edip, sonra namaz
arasında geçirmiş olduğu rükünleri veya rekâtları kaza etmesi de
câizdir. Fakat bu takdirde meşrû tertibi gözetmemiş olacağından günaha
girmiş olur (bk. “Lâhik” mad.).
Sonuç olarak mesbuk ve lâhikle ilgili hükümlerin amacı, müslümanları
cemaatle namaza teşvik etmek ve namaza vaktinde yetişemeyenlere veya
namazın tümünü imamla birlikte kılamayanlara kolaylık sağlamaktadır.
İslâm`da cemaatle namaza büyük önem verilmiş ve yalnız başına kılınacak
bir farz namaza göre, cemaatle kılınacak böyle bir farz namaza yirmi
yedi derece ecir olduğu haber verilmiştir (Mesbûk için bk. Molla Hüsrev,
Durarul-Hukkâm, İstanbul 1307, I, 92 vd.; el-Fetâvâl-Hindiyye, Beyrut
1400/1980, I, 90 vd.; İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, Mısır 1389/1970, I, 377
vd.; Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 186
vd.).
Mesbûk Hakkında Meseleler
Mesbûk hakkında aşağıdaki meseleler ortaya çıkar. Mesbûk, imam selam
verdikten sonra edâ edeceği rekatlarda imam ile kılıyormuş gibi râbıtalı
bir şekilde namazını tamamlar.
Örnek: Bir kimse sabah namazının ikinci rekatında imama uyacak olsa, mesbûk olmuş olur.
Mesbûk aldığı tekbirden sonra sukût eder. İmam ile beraber son oturuşta
yalnız “ElTahiyyâtu” okur. İmam selam verince, kendisi ayağa kalkar ve
imam ile kılmamış olduğu ilk rekatı imam ile kılıyormuş gibi râbıtalı
bir şekilde kılmaya başlar. “Subhânake duâsı ve Eûzu-Besmela’dan” sonra
ElFâtiha Sûresi ile bir miktar daha Gur’ân-ı Kerîm okur. Sonra rukû ve
secde yapar. Secdeden kalkınca son oturuş’a(kâde-i âhire) durur ve
ElTahiyyâtu, Salli-Bârik ve Rabbenâ Âtinâ ve Rabbenâ İğfirlî duâlarını
okuyarak selâm verir.
Akşam namazının ikinci rekatında imama uyan kimse de birinci rekat hakkında bu şekilde hareket eder.
Mesbûk, dört rekatlı namazların üçüncü rekatından başlayarak imama uysa,
imam ile beraber son oturuşta yalnız “ElTahiyyâtu” duâsını okur. İmam
selam verdikten sonra kalkar, Subhânake, Eûzu-Besmela, ElFâtiha Sûresi
ve bir miktar daha Gur’ân-ı Kerim’i okur. Rukû ve secdelere varır, sonra
kalkar yalnız Eûzu-Besmela ile ElFâtiha Sûresini okur. Biraz daha
Gur’ân-ı Kerîm okur. Yine rukû ve secdelere gider. Teşehhud’e(son
oturuş) oturur. ElTahiyyâtu, Salli-Bârik ve Rabbenâ Âtinâ ve Rabbenâ
İğfirlî duâlarını okuyarak selam ile namazını tamamlar.
Mesbûk, dört rekatlı namazların ikinci rekatında imama uyacak olsa, üç
rekatı imam ile kılmış olur. Teşehhüd’den(son oturuştan) sonra imam
selam verince ayağa kalkar. Subhânake duâsını, Eûzu-Besmela’yı, ElFâtiha
Sûresi ve ekleyeceği âyetleri okur. Rukû ve secdeye varıp son oturuşu
yapar. Selâm verip namazını tamamlar.
İmam rukûda iken, imama uyan kimse, o rukûya ait olan rekata yetişmiş
olur. Fakat imamı secde halinde bulan kimse, hemen secdeye varırsa da o
secdenin rekatına yetişmiş olmaz. Bunun için o rekatı yukarıda
anlatıldığı şekilde edâ etmesi gerekir.
Mesbûk, imam selâm verdikten sonra “Allâhu Ekbaru” diyerek ayağa kalkar
ve noksan kalmış olan rekatları tamamlar. İmam selâm vermeden mesbûk’un
kalkıp noksan kalan rekatları kılmaya başlaması uygun değildir.
Bunun ile beraber imam, henüz selâm ile namazdan çıkmamış olunca,
mesbûk’un teşehhüd(son oturuş) miktarı oturması lazımdır. Bundan önce
kalkması caiz değildir.
Mesbûk(İmama sonradan yetişen kişi): İmam sağa ve sola selâm
verdikten sonra “Allâhu Ekbaru” diyerek ayağa kalkar ve kalan
rekatlarını sanki imam ile beraber kılıyormuş gibi devam eder.
LAHİK KONUSU:
Lahik: Namaza imam ile beraber başladığı halde kendisine gaflet, uyku
veya cemaatin çokluğundan dolayı bir zahmet arız olup veya abdesti bozan
bir durum ile karşılaşıp da namazın tamamını veya bir kısmını imam ile
kılamayan kimse.
Namazın başından sonuna kadar, aralıksız olarak imama uyan, bütün
rek’atleri imam ile beraber kılan kimseye “müdrik”, imama birinci
rek’atın rükûundan sonra, imam selâm verinceye kadar, arada uyan kimseye
de “mesbûk” adı verilir.
Lâhik, imamla birlikte kılamadığı kısım için, imama uyan kimse gibidir.
Bu yüzden kaçırdığı rek’atleri kaza ederken, Kur’ân-ı Kerim okumaz ve
kendi başına kıldığı rek’atlerdeki yanılmasından dolayı “sehiv secdesi”
yapması gerekmez. Çünkü imamın arkasında namaz kılan cemaat kendi
yanılmasından dolayı sehiv secdesi yapmaz.
İmama uyan cemaatten birisinin, namaz içinde abdesti bozulsa, meselâ,
burnu kanasa, saftan ayrılır, namaza aykırı bir şeyle uğraşmaksızın
hemen abdest alır, tekrar cemaate dönerek yetiştiği yerden imama uyar.
Mümkün ise önce kaçırdığı rek’âtleri veya rükünleri kaza eder, sonra
imama tabi olarak onunla selâm verir. Bir kimse, birinci rek’atın
kıyamında uyuyup da imam secdeye vardığı anda uyansa, hemen rükûa varır,
sonra secdeye vararak imama tabi olur. Bir yere dayanmaksızın vuku
bulan, uyku hali gerçek uyku sayılmadığı için abdeste ve dolayısıyla
namaza zarar vermez.
Lâhik, imama yetişemeyeceğini anlarsa, hemen imama tabi olur, imam
namazdan çıkınca kendisi kaçırmış olduğu rek’atleri veya rükünleri kaza
eder. Ancak hükmen imamın arkasında namaz kılmakta olduğu kabul edilerek
bir şey okumaksızın eksik kalan rek’atleri tamamlar.
İmama ikinci rek’atte uyan bir kimse (mesbûk) abdesti bozulduğu için,
bir veya daha fazla rek’atı kaçırsa, imam selâm verdikten sonra kaza
edeceği ilk rek’atte kırâatte bulunması gerekir.
İmam sehiv secdeleri yapsa, Lâhik namazını henüz tamamlamamış ise,
onunla beraber bu secdeleri yapmaz. Önce namazı tamamlar, ondan sonra bu
sehiv secdelerini yapar (İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, I, 277 vd.;
ez-Zeylaî, Tebyînul-Hakaik, el-Emîriyye, III,137 vd.; İbn Âbidîn,
Reddül-Muhtâr,Mısır, t.y., I, 500-560; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve
Edilletuh, Dımaşk 1405/1980, II, 209, 210).
Korku namazında, namazı imama uyarak kılmaya başlayan ve iki rek’atlı
namazda ilk rek’atı, üç veya dört rek’atlı namazda ise, ilk iki rek’atı
imam ile beraber kılan birinci grup, ikinci secdeden veya birinci
oturuşta “tahiyyât”tan sonra düşman cephesine gider, ikinci grup
gelerek, imam ile geri kalan re’katleri kılar, yeniden düşman karşısına
gider. İmam kendi başına selâm verir. Birinci grup, döner gelir,
namazını kıraatsız olarak tamamlar, selâm verir.
İşte bu grup “lâhik” hükmündedir. İkinci grup namazlarını imamdan sonra
kıraatle tamamlayıp düşman cephesine yeniden gider (bk. “Korku Namazı”).
Bu ikinci grup ise “mesbûk” hükmünde olduğu için namazını kıraatla
tamamlar.
Ancak her lâhikin yukarıda açıklandığı şekilde namazı tamamlaması güç
olduğu için, lâhiklerin eksik kalan namazlarına yeniden başlamaları daha
uygun görülmüştür.
Cemaatle namaz
kılarken abdesti bozulan kimsenin, namazı kaldığı yerden kılabilmesi
konusunda, bu meselenin cevâzıyla ilgili şartlar:
a) Meydana gelen hadesin abdesti gerektirmesi,
b) Nadir olaylardan olmaması,
c) Hadesin meydana gelmesinde şahsın ihtiyar ve iradesinin bulunmaması,
yani ihtiyarı dışında meydana gelmesi, (Bahr-i Râik / îbn Nüceym.)
O halde namazda iken kasten idrarını akıtır, ya da büyük abdestini bozar
veya yellenir ya da buna benzer bir fiili kasten meydana getirirse,
artık alacağı abdestle kılmakta olduğu namazı kaldığı yerden değil,
yeniden kılması gerekir. Çünkü kasde dayalı abdest bozma namazı bozmuş
sayılır.
Kasden yapmaz da ancak meydana gelen hades guslü gerektirirse, o takdirde de namaz bozulmuştur, yeniden kılması gerekir.
Bunun gibi, meydana gelen hades, bir insanın fiiliyle oluşuyorsa, yine o
namazı iade etmesi lâzımdır. Ebû Yusuf bu görüşe muhalefet etmiştir.
Ona göre kaldığı yerden kılabilir. Çünkü kendi fiiliyle değil başkasının
fiiliyle hades vaki olmuştur.
Elinde olmayarak ağız dolusu kusuntu gelirse, abdest alıp kılmakta
olduğu namazı kaldığı yerden tamamlar. Ancak bu arada konuşmaması
gerekir.
Namaz kılarken kendi fiili olmaksızın abdesti bozacak bir durum meydana gelirse, meselâ:
Atılan bir taş başını yarıp kan akmasına neden olur veya hariçten birisi
onun yüzündeki yaraya dokunarak irin akmasına sebep olursa, bu takdirde
namaz bozulmuştur. Abdest alıp yeniden kılması gerekir. Bu, İmam Ebû
Hanîfe ile İmam Muhammed’e göredir. (Şerh-i Tahavi.)
Namaz kılarken damdan düşen bir taş başını yarıp kan akmasına neden
olursa, bu taş oradan geçen bir kimsenin yürümesinden dolayı düşmüşse, o
takdirde namazı iade etmesi gerekir. Taş kendiliğinden düşmüşse, abdest
alıp kaldığı yerden kılıp tamamlayabilir.
Bunun gibi ağacın altında namaz kılarken düşen bir meyve kan akmasına
neden olursa, bu takdirde abdest alıp namazı kaldığı yerden kılabilir.
Dilerse yeniden kılar.
Ama namaz kılarken ayağına bir diken batması veya alnını secdeye korken
yine keskin bir taş ya da dikenin batması sebebiyle kan akarsa, bunda
adamın kastı olmasa bile yine de o namazı iade etmesi gerekir. Çünkü
daha önce namaz kılacak yere dikkat edip ona göre durmalıydı. Namazda
iken sivrisineğin ya da başka bir haşerenin ısırmasıyla çıkıp akan kan
abdesti bozduğu gibi namazı da bozmuş sayılır, yeniden kılması gerekir.
Namazda iken aksırır ya da öksürürken yellenirse, abdesti bozulduğu gibi
namazı da bozulur; abdest alıp yeniden kılması gerekir. Sahih olan da
budur. (Fetâvâ-yi Hindiyye.)
Kadın namaz kılarken tenasül cihazına yerleştirdiği bez kendiliğinden
ıslak bir vaziyette düşerse imamların ittifakıyla kadın abdest alıp o
namazı kaldığı yerden tamamlayabilir. Ama bezin düşmesini kendi
hareketiyle sağlamışsa, o takdirde o namazı yeniden kılması gerekir. Ebû
Yusuf’a göre, bu durumda da kaldığı yerden tamamlayabilir. (El-Tebyîn /
Zeylai.)
Namaz kılarken vücudundaki kanlı bir çıban patlar da kan ya da irin
akacak olursa, abdest alıp kaldığı yerden namazını tamamlayabilir.
Vücudundaki çıbanı sıkar veya dizindeki çıban rükû’a eğildiğinde
ellerinin dokunmasıyla patlar ve kan akarsa, yeniden abdest alıp bozulan
namazı iade etmesi gerekir. (El-Muhit / Radıyüddin Serahsî.)
Namazda bayılır veya cinnet getirir ya da kahkaha ile gülerse, abdest
alıp yeniden namaz kılması gerekir. Bunun gibi namazda uyur veya ihtilâm
olursa abdest alıp yeniden namaz kılar. Bu, istihsanî bir hükümdür.
Namazda iken elbisesine dirhem miktarı idrar serpilirse, abdest alıp
yeniden namazını kılması gerekir. Zahir rivayet budur. (Şerh-i Tahavî.)
d) Şartlarından biri de, abdesti bozulunca hemen ayrılması,
Aksi halde bir rükün miktarı ya yerinde bekler, ya da bir rükün eda edip
öylece ayrılırsa, namazı da bozulmuş sayılır. Yeniden kılması gerekir.
Bu durumda abdest almaya giderken veya dönerken Kur’ân’dan bir şeyler
okursa, namazı yine de bozulur; iade etmesi vâcib olur. Sahih olan da bu
görüştür. (Fetâvâ-yi Hindiyye.)
Abdest almaya giderken ve ondan dönerken tesbihte bulunursa, bu namazı
bozmaz, kaldığı yerden tamamlayabilir. En sahih olan görüş ve ictihâd
budur. (El-Tebyîn / Zeylai.)
İmam namaz kıldırırken, rükû’da abdesti bozulur, fakat o yine
“Semiallahu limen hamidehu” diyerek başını kaldırır veya secdede abdesti
bozulur, o bir rükün edâ etmeyi dileyerek Allahu Ekber diyerek başını
kaldırırsa, hem kendisinin, hem cemaatin namazı bozulmuş olur. Ama bir
rüknü yerine getirmeyi dilemeden böyle yaparsa, farklı iki görüş vardır.
(El-Kâfi / El-Mervezi.)
İmam secdede iken abdesti bozulur ve o da Allahu Ekber diyerek başını
kaldırırsa, namazı bozulmuş olur. Tekbir getirmeden kaldırırsa namazı
bozulmaz, yerine bir adam geçirerek namazın tamamlanmasını sağlar.
(Fetâvâ-yi Hindiyye.)
Uyuklayarak abdesti bozulur ve bir müddet sonra uyanırsa, yeniden abdest
alıp namazı kaldığı yerden tamamlar. Ama uyandıktan sonra az da olsa
bir süre beklerse, namazı bozulur. Yeniden iadesi gerekir.
(Mi’racü’d-Diraye.)
e) Şartlardan biri de, abdesti bozulduktan sonra namaza aykırı bir fiilde bulunmaması,
O halde namazda abdesti bozulduktan sonra yürüyüp abdest almanın dışında
başka bir harekette bulunur veya konuşur, güler veya bir şey yer ya da
içerse namaz bozulur. Abdest aldıktan sonra yeniden kılması gerekir.
Namazda abdesti bozulduktan sonra yeniden abdest alırken avret yeri
açılırsa, namazı bozulur, yeniden kılması gerekir. (El-Bedayiü1 /
Kâsani.)
Ancak abdest alırken elde olmayan sebeplerle avret yeri açılır ve bundan
sakınması mümkün olmazsa, Kaadı Ebû Ali En-Nesefîye göre, namazı
bozulmaz, kaldığı yerden tamamlayabilir. (En-Nihaye – Fetâvâ-yi
Hindiyye.)
Kadına gelince, namazda abdesti bozulduktan sonra abdest almak için
kollarını sıvadığında namazı bozulur. Çünkü kollar avrettir. Sahih olan
da budur.
Abdest almak için kuyu, yakında; çeşme ise uzakta olursa, en az külfetli
olanı seçer. Ancak kuyudan su çekerek abdest alırsa, sahih olan şudur
ki, namazını yeniden kılar. Muhtar olan kavi de budur.
Namazda abdesti bozulduktan sonra çok yakın olan evine gitmeyip ondan
biraz daha ötede olan çeşmeye giderek abdest alan kimsenin namazı
bozulmuştur, yeniden kılması gerekir. Ama çeşmeyle evi arasında iki saf
sığacak kadar az bir mesafe bulunursa, o takdirde namazı kaldığı yerden
tamamlayabilir.
Evinde su bulunduğunu unutarak biraz öteki çeşmeye kadar uzanıp abdest
alırsa, aradaki mesafe belirttiğimizden fazla da olsa, namazı kaldığı
yerden tamamlayabilir. (Fetâvâ-yi Hindiyye.)
Abdest aldıktan sonra namaz kılmaya gelirken başını mesh etmediğini
hatırlar da dönüp bunu yerine getirdikten sonra namazı kaldığı yerden
tamamlayabilir. Ancak gelip namaza durduktan sonra bunu hatırlarsa,
artık başını mesnettikten sonra o namazı yeniden kılar. (El-Hulasa –
El-Mebsut / Serahsi.)
Abdest alıp ayrıldıktan sonra elbisesini unuttuğunu hatırlayarak geri
dönüp alırsa, artık namazı hükümsüz olmuştur, yeniden kılması gerekir.
(Tatarhaniyye.)
Abdesti mescidde namaz kılarken bozulur ve mescit içindeki su kabından
abdest aldıktan sonra o kabı tek eliyle tutup namaz kılacağı yere
taşırsa, namazı bozulmamış sayılır ve kaldığı yerden tamamlayabilir. Ama
iki eliyle tutup taşıdığı takdirde namaz bozulmuştur, yeniden kılması
gerekir. (El-Muhlt / Radıyüddin Sevahsî.)
Abdest almak için kilitli bulunan evini, açar, abdest aldıktan sonra
hırsızlık endişesiyle kapıyı tekrar kilitleyip öylece namazı tamamlamaya
gelirse, kaldığı yerden kılabilir. Böyle bir endişe olmadığı halde
kilitlerse, artık o ilk namaz bozulmuştur, yeniden kılması gerekir.
(El-Cevheratü’n-Neyyire.)
Namazda iken namaza mâni’ olacak kadar necaset elbisesine dokunur, onu
yıkarsa, bu necaset kendi bünyesinden meydana gelen bir necasetse namazı
kaldığı yerden tamamlayabilir. Hariçten dokunmuşsa, namazı bozulmuştur,
yeniden kılması gerekir. İmam Ebû Yusuf’a göre, hariçten de dokunmuş
olsa, yine de namazı kaldığı, yerden tamamlayabilir.
Elbisesine namazda iken necaset dokunursa, hemen oracıkta elbisesini
değiştirme imkânı varsa değiştirip namazı kaldığı yerden tamamlar.
Necaset dokunan elbiseyle namazın az bir bölümünü yerine getirecek
olursa, namaz bozulmuş sayılır. Namazı olduğu yerde bırakır da bir süre o
vaziyette beklerse, hüküm yine böyledir. (El-Muhit / Serahsi.)
Namazda iken abdesti bozulduğu için abdest almak üzere ayrılır ve bu
esnada kasten abdest bozacak bir fiilde bulunursa, artık o namaz
bozulmuştur, yeniden kılınması gerekir. (Fetâvâ-yi Kaadıhan.)
f) Şartlardan biri de, semavi bir hades arız olduktan sonra geçmiş bir hadesin ortaya çıkmaması,
Buna bir misal verelim:
Ayağında mest bulunduğu halde namaz kılarken abdesti bozulur, yeniden
abdest almak için ayrıldığında mestlerin süresi dolarsa, artık o namazı
yeniden kılması gerekir. Sahih olan da budur. (Bahr-i Râik / îbn
Nüceym.)
Bunun gibi teyemmümle namaz kılarken abdesti bozulduğu için yeniden
abdest almak üzere ayrılır ve bu sırada suya rastlarsa, namazı bozulmuş
sayılacağından onu yeniden kılması gerekir. (El:Muhit / Serahsi.)
g) Şartlardan biri de, cemaat halinde namaz kılarken abdesti bozulmuşsa,
yeniden abdest aldığında -imam namazı bitirmemişse- gelip imama uyması
gerekir. İmam namazı bitirmişse, artık dönmesine gerek yoktur. Şayet
dönüp eski yerine gelirse, namazı bozulmuş olur, yeniden kılması
gerekir.
İmam henüz namazı bitirmemişse, muktedi abdest aldıktan sonra eski
yerine gelmesine gerek yoktur, ara yerde bir engel yoksa bulunduğu
yerden imama uyup namazını tamamlar. (Bahr-i Râik / İbn Nüceym.)
Yalnız başına namaz kılarken abdesti bozulduğu, için yeniden abdest alan
kimse, dilerse namazı evinde tamamlar, dilerse ilk namaz kıldığı yere
döner. Dönmesi afdaldır. (El-Kâfî – Hâkim-i Şehid El-Mervezi.)
Bu konuda imam da münferit gibidir. Abdesti bozulduğunda yerine birini
geçirip kendisi abdest aldıktan sonra, yerine bıraktığı imam namazı
bitirmişse o artık dönmeyip olduğu yerde namazını tamamlar.
Bitirmemişse, dönüp ona uyarak namazını tamamlar. (Şerh-i Vikaaye /
Sadrü’ş-Şeri’a Ubeydullah.)
h) Namazda abdesti bozulduktan sonra üzerinde kazaya kalmış bir namazı hatırlamaması gerekir.
Abdesti bozulan kimse tertip sahibi olur da abdest aldığında kazaya
kalmış bir namazı hatırlarsa, ilk başladığı namaz bozulmuş sayılır,
vakit dar değilse önce kazaya kalmış namazı, sonra o namazı yeniden
kılar. (Bahr-i Râik / İbn Nüceym.)
i) Şartlardan biri de, abdesti bozulan kimse imam olursa, yerine imamete
elverişli olmayan bir kişiyi geçirmemesi gerekir. Meselâ:
Yerine imanı olmak üzere bir kadını geçirirse, namazı bozulmuş
olacağından abdest aldıktan sonra yeniden kılması gerekir. Bu durumda
cemaatin de namazı bozulur. (Bahr-i Râik / İbn Nüceym.)