
Cem-i takdim – Cem-i tehir Nedir? Neden Yapılır? Nezaman Yapılır? Namazları Birleştirmenin Hükmü Nedir?
Karoglan Hoca Başağaçlı Raşit Tunca nın Konuya izahı:
Cem-i Takdim veya Cem i Evvel Ne Demekdir:
Bir namazı,vakti girmeden önce, önceki namazla birlikte kılmaya Cem-i
Takdim yani, öne alma, peşinen ödeme, veya evvele öne alma denilir.
Cem-i Tehir veya Cem i Ahir Ne Demekdir:
Bir namazı, vakti çıkıncaya kadar geciktirip, sonraki namazla birlikte
kılmaya Cem-i Tehir veya Cem i Ahir sonraya alma, Sonradan ödeme, ileri
alma denilir.
Bir evin ana giriş kapisi olmasi demek mutfağa veya banyoya veya oturma
odasinada o kapidan girilcegini göstermez, içeri girdikden sonra başka
kapilarida olabilir o yüzden Muhammed Mustafanin bunu veda haccinda
arafatda yapmasi demek bu sünnettir illa araftda yapilir başka zaman
yapilmaz manasini taşimaz. bazi sünnetler maksadına binaen yapilir,
bazilari manasına binaen, bazilari maneviyatına binaen yapilir. ve bu
sünnette maksad önemlidir, ve maksad insanin vakti ne zaman en müsait
ise, yani vakit girmeden müsait ise önceye alması, yoksa sonra müsait
olcaksa, sonraya almasina cevaz vermek içindir. ve burada araftda
Muhammedin ikişer ikişer, iki namazi birleştirmeside, sadece bir örnek
teşkil etmek içindir, bu olurda olur, üç vakit namazda olabilir ve en
müsait olduğun zaman üç vakti sana uygun olan yöntemle kılmandır efdal
olan, bu öncede olabilir veya sonrda olabilir yani.
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 21 Temmuz 2015 Salı
Original Kar © glan
—oOo—
Bir başka kaynakdan izah:
“Muhakkak ki namaz, mü’minler üzerine vakitleri belirli (bir farz) olarak yazılıdır.” (Nisa,103)
Namazı cem’ etmek; “cem-i takdim” ve “cem-i te’hir” olmak üzere iki kısımdır
Namaz kılan kişinin öğle vaktinde, ikindi namazını öğle namazı ile
birlikte kılmasına “cem-i takdîm” denir. Bu durumda vakti girmeden önce
ikindi namazı, öğle namazıyla birlikte kılınmış olmaktadır.
Namaz kılan kişinin öğle namazını, vakti çıkıncaya kadar geciktirip
ikindi vaktinde ikindi namazıyla birlikte kılmasına ise “cem-i te’hîr”
denir. Yatsı namazıyla akşam namazı da, tıpkı öğle ve ikindi namazları
gibi her iki şekilde de kılınabilirler. Sabah namazına gelince, bunun
hiç bir halde başka bir vakit namazıyla bir arada kılınması sahîh olmaz.
Belirteceğimiz sebeplerden birinin mevcûd olmaması halinde mükellef bir
kişinin, farz namazlardan birini vaktinden sonraya bırakması veya
vaktinden önceye alması caiz olmaz. Zîrâ noksanlıklardan münezzeh Yüce
Allah, her namazı tâyin edilen kendi vaktinde kılmamızı emretmek üzere
şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak ki namaz, mü’minler üzerine vakitleri belirli (bir farz) olarak yazılıdır.” (Nisa,103)
İslâm Dîni kolaylık ve müsamaha dîni olduğundan dolayı, meşakkatlerin
bulunması hâlinde, sıkıntıları gidermek amacıyla namazların, vakitleri
dışında kılınmasını mübah saymıştır. (İslam İlmihali – Halil Gönenç)
Vakit namazlarının ikisini bir arada kılmak, (bazı hallerde) caizdir.
Bir arada kılmanın sebep ve şartlarına gelince; bunlar, mezheblere göre
detaylı olarak aşağıda ayrı ayrı anlatılmıştır.
Hanefîlere göre;
Ne sefer ne de ikâmet hâlinde herhangi bir özürden dolayı iki vakit
namazını bir arada kılmak, iki durum dışında caiz olmaz demişlerdir.
Bunlardan birincisi: Öğle ve ikindi namazını, öğle vaktinde cem-i takdim
olarak bir arada kılmaktır. Bu da dört şartla caiz olur:
1. Bu cem arefe gününde yapılmalıdır.
2. Hac için ihramda bulunulmalıdır.
3. Bu namazlar, müslümanların imamının veya vekilinin ardında kılınmalıdır.
4. Öğle namazı sahîh kalmalıdır. Eğer fâsid olduğu anlaşılırsa, iade
edilmesi vâcib olur. Bu durumda ikindiyi öğleyle bir arada cem’ etmek
caiz olmaz. Aksine ikindi vakti girdiğinde, ikindi namazını kılmak vâcib
olur.
Cem yapmanın caiz olduğu durumlardan ikincisi: Akşam namazını
erteleyerek yatsıyla birlikte cem-i’ te’hîr şeklinde kılmaktır. Bunun
caiz olması için de iki şart vardır:
1. Bu cemediş, Müzdelife’de olmalıdır.
2. Hac için ihramda bulunulmalıdır.
Cem’edilen iki namazın her ne kadar kendilerine özgü kametleri olacaksa
da, ikisi için sadece bir tek ezan okunur. Abdullah İbn Mes’ûd (ra),
namazların cemine ilişkin şöyle bir rivayette bulunmuştur:
“Kendisinden başka ilâh bulunmayan (Allah)’a andolsun ki, Resûlullah
(asm), iki namaz dışında bütün namazlarını mutlaka vakti içinde kıldı.
Bunlardan biri Arafat’ta öğleyle ikindiyi birleştirerek kıldığı namaz,
diğeri de Müzdelife’de, akşamla yatsıyı birleştirerek kıldığı namazdır.”
(Tirmizi, Ebu Davud)
Şafiilere göre;
Anılan iki namazı, gerekli sefer şartlarını taşıyan ve sefer mesafesi de
en azından 80.640 km. uzunluğunda olan misafir kimselerin cem-i takdîm
veya cem-i te’hîr yaparak kılmaları caiz olur. Yağmur nedeniyle de
sadece cem-i takdim yaparak kılınabilir. Cem-i takdimin yapılması için
altı şart gereklidir:
1. Tertib: Önce hangi vakitte bulunuluyorsa o vaktin namazını kılarak
tertibe riâyet edilmelidir. Sözgelimi öğle vaktindeki bir kişi, bu
vaktin namazıyla birlikte ikindiyi de kılmak isterse, önce öğle namazını
kılmalıdır. Bunun tersini yaparsa, vaktin namazı olan öğle namazı sahîh
olur. Önce kıldığı ikindi namazıysa, ne farz ve ne de nafile yerine
geçer. Eğer üzerinde bu neviden (kazaya kalmış) farz bir namaz varsa,
ancak onun yerine geçerli olur. Ama bu tertibsizliği, bilgisizlik veya
unutkanlık nedeniyle yapmış ise, bu takdirde önce kıldığı ikindi namazı
nafile yerine geçerli olur.
2. Niyet: Cem yapmaya niyet etmek. Öğle ve İkindi namazlarını cem-i
takdim yaparak kılacak olan kişinin kalben, öğleden sonra ikindiyi
kılacağına ilişkin niyet etmesi gereklidir. Bu niyetin selâmla birlikte
de olsa ilk namazda yapılması şarttır. Niyetin tekbirinden önce veya
selâmdan sonra yapılması yeterli olmaz.
3. İki namaz arasında muvâlât: İki namaz arasına, çok hafif de olsa, iki
rek’at kılacak kadar bir fasıla konulmamalı ve yine iki namaz arasında
nafile de kılınmamalıdır. Aralarına ezan, ikâmet ve taharet gibi
fasılaların konulması caizdir. Meselâ öğle namazını teyemmümle kılan bir
kişi, ikindiyi de cemederek kılmak isterse, ikindi için bir teyemmüm
yaparak araya fasıla koymasının cem için bir zararı olmaz. Zîrâ iki
namazı bir teyemmümle cemedip kılmak caiz olmaz.
4. Seferin, ikinci namaza iftitah tekbiri alıp başlayıncaya kadar devam
etmesi şarttır. İkinci namaza başladıktan sonra sefer nihayete ererse
cem işlemi tamamlanır. Ama ikinci namaza başlamadan önce sefer sona
ererse, sebebi ortadan kalkmış olduğu gerekçesiyle cemetmek sahîh olmaz.
5. İkinci namazın gerçekleşmesine kadar, birinci namazın vaktinin çıkmayacağını kesin olarak bilmek şarttır.
6. Birinci namazın sahîh olduğunu zannetmek şarttır. Meselâ birinci
namaz Cuma namazı ise ve hiç gerek yokken birden fazla yerlerde
kılınmaktaysa; hangisinin daha önce kıldığı veya beraberce kıldıkları
hususunda şüpheye düşürülürse, ikindi namazını öne alarak cem-i takdim
yapıp onunla birlikte kılmak sahîh olmaz.
Şu da var ki: Cem yaparak namazları bir arada kılmamak daha uygundur.
Çünkü bunun caiz olup olmaması hususunda ihtilâf vardır. Ama hac
ibâdetini edâ etmekte olan kişi misafir ise, Arafat’tayken sünnet olarak
ikindiyi öne alıp cem-i takdim yaparak öğle namazıyla birlikte
kılmalıdır. Müzdelife’de de akşamı erteleyerek yatsı namazıyla cem-i
tehîr edip kılmalıdır. Bu iki durumda cem yapmanın caiz olduğu hususunda
mezhepler görüş birliği etmişlerdir. Şunu da bilmek gerekir ki: İkindi
namazının cem edilerek kılınması bazen vâcib, bazen de mendub olur. Bir
namazın vakti daralır da abdest alıp namaz kılmaya yeterli olmazsa, bu
vaktin namazı, müteâkib namazla birlikte cem edilerek kılınmak üzere
tehir edilir. Ki bu da vâcibtir.
Az önce durumu belirtilen hacıların iki namazı cemederek kılmaları
mendub olur. Namazın kılınışı cem sayesinde kemâl derecesine ulaşacaksa,
cem ederek kılmak da mendub olur. Meselâ cemederken iki namazı cemaatle
beraber kılacak olan kişinin; cemetmediği takdirde namazı tek başına
kılması gerekiyorsa bu durumda, cemaatle kılacağı için cemederek kılması
mendub olur. Seferdeyken namazları cem-i tehîr şeklinde kılmanın sahîh
olması için iki şart gereklidir:
a. Cem-i tehîr için birinci namazın vaktinde niyet etmek şarttır.
Birinci vakitte niyet edilirken, geriye tam veya kısaltılmış olarak
namaz kılabilecek kadar bir vakit kalmış olmalıdır. Eğer birinci vakitte
cem-i tehire niyet etmemişse veya etmiş olup da geriye tam veya
kısaltılmış olarak namaz kılacak kadar zaman kalmamışsa günahkâr olur.
Eğer bu namazın yalnızca bir rek’atini bile vakit içinde kılamazsa
kazaya kalmış olur. Vakit içinde bir rek’atini kılabilirse, haram
işlemiş olmakla birlikte namazını edâ etmiş sayılır.
b. Sefer hâlinin, cem-i tehîr olarak kılınan namazların sonuna dek devam
etmesi şarttır. Eğer seferîlik, namazların sonuna dek devam etmeyip
sona ererse, tehîrine niyet ettiği namaz kazaya kalmış olur. Cem-i tehîr
olarak kılınan namazlar arasında tertib ve muvâlâta riâyet etmek, şart
olmayıp sünnettir.
Mukîm olan kimsenin, yağmur sebebiyle ikindiyi öne alarak Cuma namazıyla
birlikte cem-i takdim şeklinde vaktin evvelinde kılması caizdir. Bu
yağmur, elbiselerin üstünü veya ayakkabıların altını ıslatacak kadar
olsa da cem-i takdîm yapması caizdir. Eriyen kar ve dolu da bu hüküm
açısından yağmur gibidir. Mukîm olan kişinin böyle yapması, tabiî ki
bazı şartlara bağlıdır:
1. Yağmur ve benzeri (kar ve dolu) şeyler, her iki namazın iftitah
tekbirleri esnasında ve birinci namazın selâmı esnasında mevcûd
olmalıdır ki, birinci namaz ikinciye bitiştirilebilsin. Yağmurun birinci
namazda veya ikinci namazda veyahut da bu ikisinden sonra kesilmesinin
cem için bir zararı olmaz.
2. İki namaz arasındaki tertibe riâyet edilmelidir.
3. İki namaz arasında muvâlâta riâyet edilmeli, yani aralarına bir fasıla konulmamalıdır.
4. Seferîlikte yapılan cem gibi, bu cemedişte de cem için niyet edilmelidir.
5. İkinci namazın en azından iftitah tekbirinin cemaatle birlikte
alınması gerekir. Cemaatin, namazın sonuna kadar devam etmesi şart
değildir. Birinci rek’atin tamamlanmasından önce cemaatten ayrılıp
münferid olarak kılınsa bile bunun bir sakıncası olmaz. Kuvvetli olan
görüş bu doğrultudadır.
6. Bu iki namazı kıldıran imam, hem imamlığa hem de cemaate niyet etmelidir.
7. Cemediş, örfe göre uzaktaki bir namazgahta olmalıdır. Öyle ki, cemaat
buraya gelirken yolda zorluk çekmiş olmalıdır. Görevli imam, bu hükme
tâbi değildir. Yağmurdan ötürü eziyet görmese bile cemaate, iki namazı
cemederek kıldırabilir. Bu sayılan şartlardan biri gerçekleşmediği
takdirde mukîm kişi, namazların ikisini cemederek bir arada kılamaz.
Şiddetli karanlık, rüzgâr, korku, çamur ve hastalık meşhur kavle göre
mukîmin cemetmesini mübah kılan sebeplerden değildir. Ancak hastalık
hâlinde iki namazın cem-i takdim veya cem-i tehîr şeklinde kılınmasının
caiz oluşu tercih edilmiştir.
Malikilere göre;
Namazları cemetmenin sebepleri şunlardır:
1. Seferîlik.
2. Hastalık.
3. Yağmur.
4. Karanlıkla birlikte (yolların) çamurlu olması.
5. Hac ibâdetini edâ etmekte olan kişinin Arafat’ta veya Müzdelife’de bulunması.
Şimdi de bu sebeplerin izahına geçelim:
1. Seferîlik: Bundan maksat, namazın kısaltılmasını gerekli kılan veya
kılmayan mutlak mânâdaki seferdir. Yalnız, bu seferin haram, ya da
mekruh amaçlı olmaması şarttır. Mubah amaçlı bir seferde bulunan kişinin
ikindi namazını öne alarak öğleyle birlikte cem-i takdim şeklinde
kılması iki şartla caiz olur:
a. Mola verilecek yere inmesi esnasında, güneş zevale ermiş olmalıdır.
b. İkindi vaktinin girmesinden önce hareket etmeye, ikinci molayı ise
güneşin batmasından sonra yapmaya niyet etmelidir. Eğer ikinci molayı
güneşin sararmasından önce yapmaya niyet ederse, hareketten önce öğle
namazını kılmalı, ikindi namazını ise ikinci molaya bırakmalıdır ki, bu
vâcibtir. -Çünkü ikinci mola, ihtiyarî vakit içinde yapılmış olacaktır.
Durum böyle olunca ikindi namazını öne alarak öğleyle birlikte kılmaya
sebep kalmamaktadır. Cemedilerek öğleyle birlikte kılınırsa, günahkâr
olmakla birlikte yine de sahîh olur. İkinci molada da ihtiyarî vakit
içinde ikindiyi iade etmek mendub olur. Güneşin sararmasından sonra ve
gurubundan önce ikinci molaya niyet ederse, öğle namazını hareketten
önce kılar. İkindiyi ise dilerse öne alarak öğleyle birlikte kılar
dilerse ikinci molada kılmak üzere erteler. Çünkü ikinci mola, her
halükârda zarurî vakitte vukûbulmuş olacaktır. Cemedip etmemek arasında
serbest bırakılması şundan ileri gelmektedir: Bu durumdaki bir kimse
ikindiyi öne alıp öğleyle birlikte kılarsa, sefer nedeniyle ilk zarûrî
vakitte kılmış olur. İkinci molaya ertelerse meşrû-zarûrî vakitte kılmış
olur.
Seferde bulunan kişi seyir halindeyken öğle namazının vakti girerse -ki
bu da güneşin zevâliyle olur-, eğer güneşin sararması esnasında veya
daha önce mola vermeye niyet etmişse, öğle namazını mola esnasında
ikindiyle birlikte cem-i tehîr etmek üzere erteleyebilir. Eğer mola
vermeye güneşin batmasından sonra niyet ederse, öğleyi ikindiyle
birlikte kılmak üzere tehir etmesi caiz olmaz. Molası güneşin
batmasından sonra olacağına göre, ikindi namazını da molaya kadar
ertelemesi caiz olmaz. Çünkü böyle yaparsa her iki namazı da vakitleri
dışına çıkarmış olacaktır. Bu kişi ancak sûreten iki namazı cemedip
kılacaktır. Öğle namazı ihtiyarî vaktinin sonunda, ikindi namazı da
ihtiyarî vaktinin başında kılınmış olacaktır. Akşam namazıyla yatsı
namazı da bu detaylar açısından tıpkı öğle ve ikindi namazlarıyla aynı
hükümlere tabidirler. Şu farkla ki: Akşam namazının ilk vakti olan
güneşin batma anı, öğle namazına nisbetle güneşin zevale ermesi gibidir.
Gecenin ilk üçte biri de, ikindi namazından sonra güneşin sararması
mesâbesindedir. Buna göre, akşam namazının vakti yolcunun mola verdiği
sırada girmişse ve yatsının girmesinden önce hareket etmeye, fecrin
doğmasından sonra da ikinci molaya niyet etmişse, bu takdirde hareketten
önce yatsıyı öne alarak akşam namazıyla birlikte cem-i takdim şeklinde
kılar. Eğer ikinci molayı gecenin ilk üçte birinin sona ermesinden önce
vermeye niyet ederse, yatsıyı o zamana ertelemelidir. Eğer ikinci molayı
gecenin ilk üçte birinden sonra vermeye niyet ederse, hareketten önce
akşam namazını kılar. Yatsıyı ise dilerse akşam namazıyla birlikte cem-i
takdim şeklinde kılar, dilerse ikinci molada kılmak üzere erteler.
Kıyas, bu doğrultudadır. Misafirlikte namazları cemederek kılmak caiz
olmakla birlikte evlâ olan hükme ters düşmektedir ve yapılmaması daha
iyidir. Ayrıca namazları cem’ederek kılmak, sadece kara yoluyla yapılan
seferlerde caiz olur. Deniz yolculuğundaysa caiz değildir. Zîrâ
namazları cemetme ruhsatı, sadece karada yapılan yolculuklar için
geçerlidir.
2. Hastalık: Eğer hasta kimsenin her namaz için ayrı ayrı abdest alıp
ayakta durması zor oluyorsa, meselâ karın ağrısına tutulmuş bir kimsenin
öğle ve ikindiyi, akşam ve yatsıyı sûreten cemederek kılması caiz olur.
Sûreten, cemden kasıt: Öğle namazını ihtiyarî vaktinin sonunda,
ikindiyi ise ihtiyarî vaktinin başında; akşam namazını ufuktaki şafağın
az öncesinde, yatsıyı da bu şafağın kayboluşunun başlangıcında
kılmaktır. Bu namazların bu şekilde cemedilişleri, gerçek anlamda bir
cemediş değildir. Zîrâ bu namazların her biri, kendi vaktinde kılınmış
olmaktadır ve bu da kerâhetsiz olarak caizdir. Böyle yapan kişi, vaktin
başlangıcında namaz kılma faziletini elde eder. Ama mazereti
olmayanların durumu bunun tersinedir. Mazereti olmayan bir kişi için
sûreten cemediş her ne kadar caizse de, vaktin başlangıcında namaz kılma
faziletini kaçırmış olur. Sıhhatli kişi, eğer bulunduğu vakitten sonra
gelecek olan vaktin girmesi esnasında; meselâ öğledeyken ikindi vaktinin
girmesi esnasında istenilen şekilde namaz kılmasını engelleyen bir
baskının veya namaz kılmasına mâni bir baygınlığın vukû bulacağından
korkarsa, ikinci vaktin namazını öne alıp bulunduğu vaktin namazıyla
cemederek kılabilir. Bunu yaptıktan sonra korktuğu şeyle karşılaşmazsa,
zarurî vakitte olsa bile, öne alarak kıldığı namazı iade etmesi müstehab
olur.
3/4. Yağmur ve karanlıkla birlikte çamur: Sağanak hâlinde yağmur yağar
da, normal insanları başlarını örtmeye zorlarsa ve karanlıkla birlikte
yollarda fazla miktarda çamur bulunup da normal bir insanı,
ayakkabılarını çıkarmaya zorlarsa, yatsı namazını sıkıntı çekmeksizin
cemaatle kılabilmek için, akşam namazıyla birlikte cem-i takdim ederek
kılmak caiz olur. Bu durumda akşam namazının vaktinde mescide gidip
akşamla yatsıyı birlikte kılmak caizdir. Bu cem’ediş, evlâ olan hükmün
tersi anlamında caizdir. Sadece mescidlere özgü olup evlerde yapılması
caiz olmayan bu cem-i takdimin uygulanışı şu keyfiyetle olur:
Önce âdet olduğu gibi akşam namazı için yüksek sesle ezan okunur.
Ezandan sonra üç rek’at namaz kılacak kadar bir süre beklemek mendub
olur. Bundan sonra akşam namazı kılınır. Daha sonra da mendub olarak,
minare üzerinde değil de, mescid içinde yatsı ezanı okunur. Minare
üzerinde okunmayışının sebepi, halkın, yatsı vaktinin girdiğini
zannetmemesi içindir. Bu ezan hafif sesle okunduktan sonra yatsı namazı
kılınır. İki namaz arasında nafile kılarak fasıla yapmamalıdır.
Cemedilen diğer namazlar arasında da nafile kılmak mekruhtur. Arada
nafile kılarak da iki namazı cemetmek mümkündür. Yağmur nedeniyle yatsı
namazının akşam namazıyla birlikte kılınması hâlinde yatsı namazından
sonra da nafile kılınmaz. Vitir namazı ise, ufuktaki şafağın kaybolması
zamanına dek ertelenir. Çünkü vitir, ancak bu vakitten sonra sahîh olur.
Mescidde tek başına namaz kılan kişinin, iki namazı birleştirerek
kılması caiz olmaz. Ancak bu tek kişi, mescidin görevli imamı olur ve
kendine mahsus çekileceği bir odası bulunursa, yalnız başına iki namazı
cemetmesi caiz olur. Bunu yapmak için de hem imamlığa hem cem’e niyet
eder. Çünkü o, aynı zamanda cemaat mertebesine inmiş sayılmaktadır.
Mescidde itikâfa girmiş olan kişinin de, iki namazı cemedip kılan
kimseleri bulması hâlinde onlarla birlikte cemedip kılması caiz olur.
Birleştirilerek kılınan namazların ilkine başladıktan sonra yağmur
kesilecek olursa cemetmek câîz olur. Ama ilkine başlamadan önce yağmur
kesilecek olursa cemetmek caiz olmaz.
5. Arafat’ta bulunmak; Hacıların Arafat’ta ikindiyi öne alarak öğleyle
birlikte cem-i takdîm şeklinde kılmaları sünnettir. Hacının Arafat
halkından veya Minâ, ya da Müzdelife gibi hac ibâdetinin edâ edildiği
diğer mıntıkalardan birinin halkından olması veyahut da o bölge
dışındaki uzak yerlerden birinin halkından olması, cemediş açısından
aynı hükme tâbidir. Arafat’a tâbi yerlerden birinde ikâmet eden bir
hacının, ikâmet yeriyle Arafat arasındaki mesafe, namazı kısaltmayı
gerekli kılan bir mesafe olmasa bile, namazı kısaltarak kılması sünnet
olur.
6. Müzdelife’de bulunmak: Hac ibadetini edâ eden kişinin, Arafat’tan
ayrıldıktan sonra Müzdelife’ye ulaşıncaya kadar akşam namazını
ertelemesi sünnet olur. Müzdelife’de akşam namazını tehir ederek
yatsıyla birlikte cem-i te’hîr şeklinde kılar. Arafat’ta imamla birlikte
namaza durmuş olan kişiler, bu namazları ancak cemederek kılabilirler.
Aksi takdirde her bir namazı kendi vakti içinde edâ etmek gerekir.
Müzdelife halkı dışındaki diğer kimselerin o gecenin yatsı namazım
kısaltarak kılmaları sünnet olur. Çünkü kurala göre her hacının
cemederek kılmaları sünnettir. Yatsıyı ise içinde bulunulan mıntıkanın
ahâlisi dışındaki kimseler kısaltarak kılabilirler.
Hanbelilere göre;
Öğleyle ikindiyi veya akşamla yatsıyı öne alarak veya sona bırakarak
anılan şekilde cemedip birleştirmek mübahtır. Yapılmaması ise daha
faziletlidir. Arafat’ta öğleyle ikindiyi cem-i takdîm şeklinde,
Müzdelife’de de yatsıyla birlikte akşamı cem-i te’hîr şeklinde bir arada
kılmak sünnet olur. Cemedişin mübah olması için, namaz kılmakta olan
kişinin sefer mesafesinin, namazı kısaltmayı gerekli kılan bir sefer
mesafesi olması gerekir. Veya hasta halde olup cemederek kılamadığı
takdirde, meşakkat ve zorlukla karşılaşma ihtimâli, ya da emzikli veya
istihâzeli bir kadın olmalıdır. Bunların da her namaz anında
temizlenmeleri ve abdest almaları zor olduğundan, zorlukları bertaraf
etmek için cem yaparak iki namazı bir arada kılmaları caiz olur. Meselâ
kendisinde sürekli sidik akıntısı bulunan özürlü kimseler de istihâzeli
kadın gibi iki namazı bir arada cemederek kılabilirler. Her namaz için
suyla abdest alamayan veya teyemmüm edemeyen kimseler de, namazların
ikisini bir arada kılabilirler. Âmâ kimselerle yer altında çalışmakta
olan işçiler gibi, namaz vaktinin (girip çıktığını) bilmekten âciz
kalanlar da cem yapabilirler. İki namazı bir arada kılmadığı takdirde
canına, malına, ırzına veya geçim vâsıtasına zarar geleceğinden korkan
kimseler de cem yapabilirler. Ki bu da, işlerinin başından ayrılmaları
imkânsız olan işçiler için bir toleranstır.
Bütün bunlar, öğleyle ikindi veya akşamla yatsı namazlarını cem-i takdîm
veya te’hîr şeklinde kılmayı mübah kılan durumlardır. Bunların yanısıra
akşamla yatsı namazları kar, dolu, soğuk, çamur, şiddetli ve soğuk
rüzgâr, elbiseleri ıslatan ve meşakkate yol açan yağmur gibi sebeplerden
ötürü birleştirilerek kılınabilirler. Bu durumdaki kişinin mescide
giden yolunun üstünde tavan da olsa, cemi evinde de yapsa, mescidde de
yapsa hüküm değişmez. Erdemli olan, cem-i takdîm ve te’hîrden hangisi
daha kolaysa onu yapmaktır. Eğer ikisi de aynı olursa daha iyisi olan,
cem-i te’hîr yapmaktır. Cem-i takdîm veya te’hîrin faziletli olabilmesi
için iki namaz arasındaki tertibe riâyet edilmelidir. Unutkanlık, bu
şartı düşürmez. Sadece cem-i takdimin sahîh olması için dört şartın
tahakkuku gerekir:
1. Cemetmeye, birinci namazın iftitah tekbiri esnasında niyet etmelidir.
2. İki namaz arasında fasıla bulunmamalıdır. Ancak hafif şekilde abdest
alıp kamet getirecek kadar bir fasıla konulursa bunun bir sakıncası
olmaz. Ama aralarında, vakit namazına bağlı bir nafile namaz kılınırsa
bu takdirde iki namazın cemedilişi sahîh olmaz.
3. Her iki namazın iftitah tekbiri esnasında ve birinci namazın selâmı esnasında, cemi mübah kılan özrün mevcûd olması gerekir.
4. Bu özür, ikinci namazın tamamlanışına kadar devam etmelidir. Sadece cem-i tehîr için gerekli olan iki sıhhat şartı vardır:
1. Cemetmeye birinci namazın vakti içindeyken niyet edilmelidir. Ancak
vakit dar olursa bu takdirde ikinci namazı öne alarak birinciyle
cemetmek caiz olmaz.
2. Cemi mubah kılan özür, birinci namazın vaktinde yapılan cem
niyetinden itibaren ikinci namazın vakti girinceye kadar baki
kalmalıdır.
Kaynak: (Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı)
Bir başka kaynakdan izah:
Bir namazın kaçması ihtimalinin fazla olması durumunda namazı cem etmeye
(cem-i takdim, cem-i tehir), namazları birleştirmeye niyet edilebilir
mi?
“Namaz müminlere vakitli olarak farz kılındı” ayeti kerimesi gereğince
her namazın vaktinde kılınması farz-ı ayındır. Bu sebeple iki vakit
namazını bir vakitte kılmak Hanefi mezhebine göre caiz olmaz. Zira, iki
vakti bir arada kılmak, ya birini vakti girmeden kılmak veya vakti
çıktıktan sonra kılmak yoluyla olur. İkisi de sahih değildir. Vakti
girmeden namaz kılınmaz. Namazı vaktinden sonraya da bırakmak caiz
değildir. Eda yerine geçmez.
Bu kaidenin yalnızca hacılara özel olmak üzere iki istisnası vardır.
Biri Arafat’da takdim cem’i, diğeri Müzdelife’de tehir cem’i. Çünkü
Peygambe Efendimiz buralarda namazlarını iki vakti birleştirerek
kılmışlardır.
Arefe günü Arafat’da ikindi olmadan öğlenin farzından sonra ikindi
namazı kılınır. Büyük bir cemaatle imamın arkasında kılınan bu namaz
için, tek ezan ve biri öğle, diğeri ikindi için olmak üzere iki kamet
okunur. İki namaz arası böyle ayrılmış olur. Arada nafile ve sünnet
namazları da kılınmaz.
Bu namazı büyük cemaatle, imam arkasında kılmak zarureti İmamı Azama
göredir. İmameyn, hacının tek başına da cem yapabileceği görüşündedir.
Müzdelife’de ise, o günün akşam namazı yatsı namazı ile birlikte yatsı
vaktinde, tek ezan ve tek kametle kılınır. Burada her iki namazın vakti
de girmiş olduğundan ikinci namaza başladığını bildirmek için ikinci
kamete ihtiyaç görülmemiştir.
İmam-ı Şafii ye göre, yolculukta öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı
namazlarını hem takdim ve hem de tehir etmek suretiyle kılınabilir.
Bu aynı zamanda sünnettir. Sahih-i Buharî’de kaydedildiğine göre,
Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.), Tebük Savaşında namazlarını cem’-i
te’hir sûretinde kılmıştır. Öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı birlikte
kıldılar. Şâfiî mezhebi uleması bu hadisi delil olarak getirerek
yolculuk anında ve bazı hallerde namazların birleştirilerek önce veya
sonra kılınabileceği içtihadında bulunmuşlardır.
Buna göre, dinen yolcu sayılan bir kimse, erkek veya kadın öğle ile
ikindiyi; akşamla yatsı namazlarını birleştirerek kılabilir. Öğle
namazını ikindi ile birlikte ikindi vaktinde; akşam namazını yatsı ile
birlikte yatsı vaktinde kılarsa ilk namazları geciktirmiş olduğundan
“cem’-i te’hir” yapmış olur. Fakat ikindiyi öğle ile birlikte öğle
vaktinde, yatsıyı da akşamla birlikte akşam namazı vaktinde kılarsa,
ikinci namazları öne alıp kıldığından böylece “cem’i takdim” yapmış
olur. Duruma göre her ikisini de yapabilir.
Vasıta yürüyüş halinde ise, öğle ve akşam namazlarının vakti içinde,
öğle namazını ikindiye ve akşam namazını yatsıya te’hir etmek; istirahat
halinde ise ikindi namazını öğle vaktinde, yatsı namazını da akşam
vaktinde birlikte kılmak daha faziletlidir.
Gerek cem’-i tehir yaparken, gerekse cem’-i takdim ederken birtakım
şartlara riayet etmek gerektir. Meselâ cem’-i takdimle kılacağı zaman
namazlardaki sıraya uyması gerekir. İkindi namazını öğle vaktinde, yatsı
namazını da akşam vaktinde kılacağı zaman önce öğleyi, sonra ikindiyi;
akşam ile yatsı namazlarında ise önce akşamı, sonra yatsıyı kılmalıdır.
Aksi halde her iki namaz da fâsit olacağından iade etmesi gerekir.
İkinci şart da, meselâ, öğle namazını kılarken içinden, “Bundan sonra
ikindi namazını cem’i takdim ederek kılacağım” diye niyet etmelidir. Bu
niyeti namazın içinde selâm verinceye kadar getirmesi lâzımdır.
Üçüncü bir şart, cem’-i takdim edilerek kılınacak namazlar arasında iki
rekât namaz kılacak kadar bir fasıla verilmemesi lâzımdır. Aralarında bu
miktardan fazla bir zaman olursa ikinci namazı kendi vaktinde kılmak
gerekir.
Son şart da, ikinci namazı kılmaya başlayıncaya kadar yolculuğun devam
etmesi şarttır. İkinci namaza başlamadan evvel ikamet edeceği beldeye
varırsa, artık bu namazı kendi vakti içinde kılması lâzım gelir.
Bu şartlar cem’-i takdim içindir. Cem’-i te’hir için ise sadece iki şart
vardır. Bunlardan birisi; birinci namazı ikinci namazın vaktine te’hir
edeceğine dair niyet etmelidir. Meselâ öğle ile ikindiyi birarada
kılacaksa öğle namazını ikindi namazının vaktinde kılacağından, öğle
namazının vakti çıkmadan bu namazı ikindi vakti girince kılacağına dair
niyet etmesi lâzımdır. Vaktinde niyet getirmeden te’hir ederse, bu namaz
kazaya kalmış olacağı gibi, ayrıca namazı geciktirdiği için de günahkâr
olur.
İkinci bir şart da, yolculuğun her iki namazı kılıncaya kadar devam
etmiş olması lâzımdır. Birinci ve ikinci namazı kılarken ikamet edeceği
yere varırsa birinci namazı kazaya kalmış olur ve ayrıca mes’ul duruma
da düşer.
Cem’-i te’hirde sıraya riayet etmek şart değildir. Meselâ, ikindi
namazını öğle namazından ve yatsı namazını da akşam namazından önce
kılabilir.
Cem’i takdim ederek öğle ile ikindi namazlarını kılmaya niyetlenen
kimse, sünnetleri kılacağı zaman önce öğle namazının ilk sünnetini,
sonra da her iki namazın farzlarını kılar. Akabinde de öğle namazının
son sünnetini, peşinden de ikindi namazının sünnetini kılar. Cem’-i
te’hirde ise öğle namazının son sünneti ile ikindi namazının sünnetini
ikindi namazından önce kılar. Akşam ve yatsı namazları için de durum
aynıdır.
Şâfiî mezhebine mensup olan bir Müslümanın yolculuk ânında dört rekâtlı
farz namazları ikişer rekât kılması câizdir. Kısaltmayıp dört de
kılabilir. Ancak dört rekâtlı namazı iki rekât kılacağına dair namaza
dururken niyet etmelidir. Yani kısaltacağını bilerek kılmalıdır. Böyle
bir namazı yalnız başına kılabileceği gibi, cemaatle de kılabilir. Her
ikisi de caizdir.
Şartlarına uyduğu takdirde Hanefi mezhebine mensup bir Müslüman da bu
mesele de Şâfiîyi taklit ederek seferî iken namazlarını kısaltarak
cem’-i takdim veya cem’-i te’hir sûretiyle kılabilir. Bu şekilde
kılarken Şâfiî mezhebine göre abdesti bozacak bir hareketi
bulunmamalıdır.
Şafi Mezehebine göre namazları birleştirmenin şartları ve nasıl yapılacağı konusunda detaylı bilgi:
Öğle vaktinde öğle namazını ikindi namazıyla; akşam vaktinde de akşam
namazını yatsı namazıyla birlikte kılmaya “cem’-i takdîm” denir.
Öğle namazını ikindi vaktinde ikindi namazıyla, akşam namazını da yatsı
vaktinde yatsı namazıyla birlikte kılmaya ise “cem’-i te’hîr” denir.
Sabah namazına gelince bunun hiçbir durumda başka bir vaktin namazıyla birleştirilerek bir arada kılınması sahih olmaz.
Belirtilecek sebeplerden birinin tahakkuk etmemesi durumunda beş vakit
farz namazdan birini vaktinden önceye alarak ya da vaktinden sonraya
bırakarak başka bir vaktin namazıyla birlikte kılmak caiz olmaz. Zira
yüce Allah, her namazı kendi vakti içinde kılmamızı açık bir ifadeyle
emretmiştir: “Namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz
kılınmıştır.” 1
Ancak kolaylık ve müsamaha dini olan islâmiyet, bazı sebeplerin oluşması
durumunda sıkıntı ve güçlüğü ortadan kaldırmak maksadıyla bazı farz
namazların, vakitleri dışında kılınmasına ruhsat vermiştir. Şunu da
belirtelim ki, bu konuda mezhepler arasında meydana gelen ihtilâftan
sakınmak için efdal olan, cem’ yapmaksızın namazları vakitlerinde
kılmaktır. Ayrıca sevgili Peygamberimiz de (s.a.v) sefer halinde
namazlarını hep kısaltarak kılardı. Ama cem’i her zaman uygulamazdı.
Cem’ ederek kılmak daha faziletli olsaydı, sefer halinde namazlarını hep
cem’ ederek kılardı. Ama bununla birlikte bazan cem’-i takdîm, bazan da
cem’-i te’hîr şeklinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazlarını
birlikte kılmıştır. Şu rivayetleri buna delil olarak göstermek
mümkündür:
“Resûlullah (s.a.v) güneş batıya meyletmeden önce yola çıkınca, öğle
namazını ikindi vaktine erteler, ikindi olunca mola verir, ikisini cem’
ederek birlikte kılardı. Yola çıkmazdan önce güneş batıya meyledip öğle
vakti girdiyse hareketten önce her ikisini de öğle ve ikindiyi kılar,
sonra yola çıkardı.” 2
ibn Abbas’tan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: “Resûlullah (s.a.v) yol
halindeyken öğle ile ikindiyi birleştirirdi. Akşam ile yatsıyı da
birleştirirdi.” 3
Cem’-i takdîm ile cem’-i te’hîrin sebepleri
Gerekli sefer şartlarını taşıyan ve yolculuk mesafesi de en azından 89
km. olan yolcuların öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı cem’-i takdîm
veya cem’-i te’hîr şeklinde kılmaları caizdir.
Hacıların Arafat’ta öğle vaktinde öğle ile ikindi namazlarını cem’-i
takdîm; Müzdelife’de yatsı vaktinde akşamla yatsı namazlarını cem’-i
te’hîr şeklinde birlikte kılmaları caizdir. 4
Yağmur nedeniyle öğle ve ikindi, akşam ve yatsı namazları cem’ edilmek
istendiklerinde sadece cem’-i takdîm şeklinde kılınabilir.
Hanefi mezhebine göre sefer ve yağmur yağması hallerinde cem’ yapmak
caiz değildir. Sadece hac ibadetini eda edenlerin Arafat’ta öğle ile
ikindi namazlarını cem’-i takdîm; Müzdelife’de ise akşam ile yatsı
namazlarını cem’-i te’hir şeklinde kılmaları hacca ait birer ibadet
olarak gereklidir. 5
Cem’-i takdîm ile cem’-i te’hîrin şartlan
Cem’-i takdimin yapılabilmesi için şu altı şartın gerçekleşmesi gerekir:
1. Niyet, iki namazı cem’ ederek kılmaya niyet etmek. Meselâ akşamla
yatsı namazlarını cem’-i takdîm şeklinde birlikte kılmak isteyen kişinin
kalben, akşamdan sonra yatsıyı kılacağına niyet etmesi gerekir. Bu
niyetin, selâmla birlikte de olsa ilk namazda yapılması şarttır.
2. Tertip. Önce içinde bulunulan vaktin namazının, sonra da öne alınan
namazın kılınması gerekir. Çünkü içinde bulunulan vakit, ilk namazın
vaktidir, ikinci namaz ona bağlı olarak kılındığı için, kılma
önceliğinin birinciye verilmesi şart olmaktadır.
Önce birinci, peşinden ikinci namaz kılındıktan sonra bir şart veya
rüknün yerine getirilmediği için birinci namazın fâsid olduğu
anlaşılırsa, şart ve rükünleri tam olarak yerine getirilmiş olsa bile
ikinci namaz da fâsid olur. Çünkü bu durumda vaktin namazının sahih
olarak kılınmış olması şartı tahakkuk etmemiştir. Ama her halükârda
ikinci namaz nafile olarak gerçekleşmiş olur.
3. Müvâlât. iki namazın arasına uzun bir fasıla konmaksızın peş peşe
kılınmaları şarttır. Çünkü cem’ edilerek kılınmaları, onları tek namaz
haline getirir. Tek namazın rek’atları arasına fasıla konmaksızın peş
peşe kılınmaları nasıl farz ise, aynı şekilde bu iki namazın da,
aralarına fasıla konmaksızın peş peşe kılınmaları farzdır. Bayılma ve
sehiv gibi bir mazeret dolayısıyla da olsa aralarına fasıla konması
durumunda cem’ geçersiz olur ve ikinci namazın artık aslî vaktine
ertelenmesi gerekir. Ama aralarına ezan okuma, kamet getirme veya abdest
alma gibi kısa bir fasıla konması cem’e zarar vermez. 6
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) Nemire’de cem’ yaparken iki namaz arasında kamet getirmiştir.
4. Sefer halinin devamı. Sefer hali, ikinci namazın iftitah tekbiri
alınıncaya kadar devam etmelidir. Öyle ki, ikinci namazın iftitah
tekbiri alındıktan sonra seferîlik sona erse bile cem’e devam edilir.
Ama ikinci namaza başlamazdan önce seferîlik sona ererse, iki namazı
cem’ ederek kılmak sahih olmaz. Çünkü cem’ etmeyi mubah kılan sebep
ortadan kalkmıştır.
5. Birinci namazın vaktinin devam etmesi. Birinci namazın vaktinin,
ikinci namaza sahih olarak girilmesine kadar çıkmayacağı kesin olarak
bilinmelidir.
6. Birinci namazın sahih olarak kılınmış olduğunun zannedilmesi. Bu,
birleştirmenin sahihliği bakımından şarttır. Meselâ birinci namaz cuma
namazı ise ve ihtiyaç yokken cuma namazı birden fazla camide
kılınmaktaysa, hangisinin daha önce kılındığı veya beraberce
kılındıkları hususunda şüpheye düşülürse, ikindi namazını öne alarak
cem’-i takdîm yapıp cuma namazıyla birlikte kılmak sahih olmaz.
Seferîlikte namazları cem’-i te’hîr şeklinde birlikte kılmanın sahih olması için iki şart gereklidir:
a) Cem’-i te’hîr için birinci namazın vaktinde niyet etmek. Birinci
namazın vaktinde niyet edilirken, geriye tam veya kısaltılmış olarak
namaz kılabilecek kadar bir zaman kalmış olmalıdır. Cem’-i te’hîr edecek
kişi eğer birinci namazın vaktinde niyet etmemişse veya etmiş olup da
geriye tam yahut kısaltılmış olarak namaz kılmaya yetecek kadar bir
zaman kalmamışsa günahkâr olur. Bu namazın sadece bir rekatını bile
vakit içinde kılamazsa, namazı kazaya kalmış olur. Vakit içinde bir
rek’atmı kılabilirse, haram işlemiş olmakla birlikte namazını eda etmiş
sayılır.
b) Sefer halinin, cem’-i te’hîr olarak kılınan namazların sonuna kadar
devam etmesi. Seferîlik, bu namazların sonuna kadar devam etmeyip sona
ererse, tehirine niyet edilen namaz kazaya kalmış olur. Cem’-i te’hîr
şeklinde kılınan namazlar arasında tertip ve müvâlâta riayet etmek şart
değil, sünnettir.
Mukim kimsenin yağmur sebebiyle ikindiyi öne alarak cuma namazıyla
birlikte cem’-i takdîm şeklinde vaktin evvelinde kılması caizdir. Bu
yağmur, elbiselerin üstünü veya ayakkabıların altını ıslatacak kadar da
olsa cem’-i takdîm yapmak caiz olur. Eriyen kar ve dolu da bu bakımdan
yağmur hükmündedir. Mukim kişinin böyle yapabilmesi için elbetteki bazı
şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz:
1. Yağmur, eriyen kar ve dolu, her iki namazın iftitah tekbirleri
esnasında ve birinci namazın selâmı esnasında mevcut olmalıdır ki,
birinci namaz ikinciyle birleştirilebilsin. Yağmurun birinci veya ikinci
namazda ya da bu ikisinden sonra kesilmesinin cem’-i takdîme bir zararı
olmaz.
2. iki namaz arasında tertibe riayet edilmelidir.
3. iki namaz arasında müvâlâta riayet edilmeli, yani aralarına bir fasıla konulmamadan peş peşe yapılmalıdır.
4. Seferîlikte yapılan cem’de olduğu gibi bu cem’ edişte de cem’ için niyet edilmelidir.
5. ikinci namazın en azından iftitah tekbirinin cemaatle alınması
gerekir. Cemaatin, namazın sonuna kadar devam etmesi şart değildir.
Birinci rekatın tamamlanmasından önce cemaatten ayrılıp münferit olarak
namaz kılınsa bile, kuvvetli görüşe göre bunun bir sakıncası olmaz.
6. Bu iki namazı kıldıran imam, hem imamlığa hem de cemaate niyet etmelidir.
7. Cem’ ediş, örfe göre uzaktaki bir namazgahta olmalıdır. Öyle ki,
cemaat buraya gelirken yolda zorluk çekmiş olmalıdır. Görevli imam bu
hükme tâbi değildir. Yağmurdan ötürü eziyet görmese bile cemaate, iki
namazı cem’ ederek kıldırabilir.
Bu sayılan şartlardan biri gerçekleşmediği takdirde mukim kişi, iki namazı cem’ ederek bir arada kılamaz.
Şiddetli karanlık, rüzgâr, korku, çamur ve hastalık meşhur görüşe göre
mukim kişinin iki namazı cem’ etmesini mubah kılan sebeplerden değildir.
Ancak hastalık halinde iki namazın cem’-i takdîm veya cem’-i te’hîr
şeklinde kılınmasının caiz olduğuna dair görüş tercih edilmiştir. (bk.
Mehmet Keskin, Büyük Şafi İlmihali)
1 Nisa 4/103.
2 Buhârî, Taksîrü’s-Salât, 15, 16; Müslim, Müsâfirîn, 46; Ebû Davud, Salât, 274; Nesâî, Mevâkit, 42.
3 Buhârî, Taksîrü’s-Salât, 13.
4 Nevevî, el-Mecmû’, 4/249.
5 ibn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 2/504, 509.
6 Nevevî, el-Mecmû’, 4/253; Zühaylî, el-Fıkhü’l-islâmî, 2/1378.
Bir başka kaynakdan izah:
CEM’İ TAKDÎM VE CEM’İ TE’HÎR
Namazın geciktirilmesi veya öne alınması ile ilgili bir fıkıh terimi.
Cem’; sözlükte birleştirmek, toplamak, biraraya getirmek demektir.
Takdîm; öne almak, öne geçirmek, tehîr ise; geri bırakmak, geciktirmek
anlamına gelir. Bir fıkıh terimi olarak cem’-i takdîm, hacc yapanların
vakfe için Arafat’a çıktıklarında güneşin zevalinden sonra, yani öğle
namazının vakti içinde, önce öğle namazını; hemen arkasından da ikindi
namazını birleştirerek kılmalarıdır. Cem’i tehîr ise, yine hacıların
güneş battıktan sonra Arafat’tan Müzdelife’ye geldiklerinde; önce, vakti
geciken akşam namazını kılmaları, hemen arkasından da yatsı namazını
edâ etmeleridir. Burada öğle ile ikindi ve akşamla yatsı namazları, aynı
vakitte birleştirilerek kılındıkları için buna “camii’s-salâteyn” yani
“iki namazı birleştirme” terimi de kullanılmıştır. Ebû Hanîfe ile bazı
Şâfiîlere göre, bu iki namazı birlikte kılmanın sebebi hacc; Şâfiîlerin
çoğunluğuna göre ise yolculuktur. (Ahmet Davudoğlu, Sahih-i Müslim
Terceme ve Şerhi, VI, 438-439).
Her namazı kendi vaktinde kılmak farzdır. Zira vakit, namazın şartlarındandır. Ayetlerde şöyle buyurulur:
“Namaz müminlere vakitli olarak farz kılındı” (en-Nisa, 4/103)
“Namazlara ve orta namaza (ikindiye) devam ediniz…” (el-Bakara, 2/238)
“Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl… ”
(Hûd,11/1 14) Yine, Hz. Peygamber’e, güneşin eğilmesinden gecenin
karanlığına kadar ve bir de, tan yeri ağarırken namaz kılması emredilir.
(el-İsrâ,17/78-79) Hz. Peygamber (s.a.s.) namaz vakitlerini genel
olarak bildiren bu ayetlerin uygulamasını ve beş vakit namazın
vakitlerini bizzat açıklamış, ümmete göstermiş ve böyle kılmıştır.
(Müslim, Mesâcid, 31, 174; Ebû Dâvud, Tahare, 60; Nesâî, Ezân, 12;
Tirmizî, Mevâkît, 4.)
Her namazın kendi vakti içinde kılınması prensibinin istisnası, hacc
yapanların Arafat’ta öğle ile ikindi namazını, öğle vaktinde;
Müzdelife’de de akşamla yatsı namazını yatsı vaktinde birleştirerek
kılmalarıdır. Bu konuda fakîhler arasında görüş birliği vardır. Çünkü
Veda Haccı sırasında Hz. Peygamber’in uygulaması ve sözleri, namazın
vakitleriyle ilgili ayet ve hadisleri tahsis edecek kuvvettedir.
Abdullah b. Mesud (r.a.)’den, şöyle dediği nakledilmiştir: “Ben
Rasûlullah (s.a.s.)’ın bir namazı kendi vaktinden başka bir vakitte
kıldığını görmedim. Ancak iki namaz müstesna: Arafat’ta öğle ile
ikindiyi, Müzdelife’de ise akşamla yatsıyı birlikte kılmıştır.” (Buhârî,
Hacc, 99; Müslim, Hacc, 288; Tecrid-i Sarîh Tercümesi, II, 487, 488,
VIII, 374; A. Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercemesi, İstanbul 1977, IV,
136) Yine Abdullah b. Mesud, Hz. Peygamber’in vefatından sonra yaptığı
bir hacc sırasında, Müzdelife’de akşamla yatsı namazlarını birleştirerek
kılmış, sabah namazını da erkence kıldırdıktan sonra, Rasûlullah’ın
şöyle buyurduğunu bildirmiştir: “Akşamla yatsıdan ibaret olan Şu iki
namazın, Şu Müzdelife mevkiinde mutat olan vakitleri değiştirilmiştir.
Sakın insanlar yatsı vakti girmeden Müzdelife ye gelip de bu iki namazı
erkenden birleştirmesin. ” (Buhârî, Hacc, 97; Ahmed b. Hanbel, V, 202;
Asım Köksal, İslâm Tarihi, İstanbul (t.y.), XVII, 273, 274).
Hz. Peygamber’in Arafat ve Müzdelife dışında bazı yolculuk ve meşakkatli
zamanlarda da öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı birleştirerek kıldığı
olmuştur. Sâlim b. Abdillah, babasından şöyle nakletmiştir: “Rasûlullah
(s.a.s.) sefere acele ettiği zaman akşam namazını geciktirerek, yatsı
ile birlikte kılmıştır.” (Müslim, Salâtü’l Müsâfirîn, 45) Yine Muaz b.
Cebel’den rivayete göre,o şöyle demiştir: “Hz. Peygamber ile beraber
Tebük savaşına çıktık. Hz. Peygamber, öğle ile ikindiyi birlikte, akşam
ile yatsıyı da birlikte kılardı.” (Müslim, II, 10; Ebu Davud, I, 285;
İbn Mâce, I, 340) Bu ve benzeri hadîsler Hanefî mezhebince,
Rasûlullah’ın bunlarda birinci namazı vaktinin sonunda kılmış olduğu,
ikinci namazı da vaktinin evveline aldığı; ancak her iki namazı bir
vakitte kıldığı şeklinde anlaşılmıştır. İbn Abbas’ın naklettiği hadîs de
bu manayı destekler: “Rasûlullah (s.a.s.) Medine’de korku veya yağmur
yokken, öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı da birlikte kıldı.” İbn
Abbas’a Rasûlullah’ın bununla ne yapmak istediği sorulmuş, o şu cevabi
vermiştir: “Ümmetine meşakkat vermemeyi kastetti…” (Sahîh-i Müslim
Trc., IV,136,137) İslâm âlimlerinden hiçbirisi, hazarda, iki namazı
birleştirmenin caiz olduğunu söylememiştir. Bu yüzden yukarıdaki İbn
Abbas hadîsi birinci namazın vaktinin sonunda, ikinci namazın da ilk
vaktinde kılınması anlamına gelir. Buradan anlaşılan şudur: Arafat ve
Müzdelife dışında iki namazın birleştirilmesi sadece şeklen olmuştur.
Aslında iki namaz ayrı ayrı kendi vakitleri içinde kılınmış; ancak
birinci namaz vaktinin sonuna geciktirilmiş, ikinci namaz ise ilk
vaktinde edâ edilmiştir. Bu konudaki hadisler, Hanefilerce namazın
şartlarından olan vakti tahsis edecek güçte kabul edilmemiştir.
Yolculukta namazın vaktinden önce cem’i takdîm (öne alınarak
birleştirme) şeklinde kılınacağına delâlet eden, Hz. Muaz’dan naklen
Ebû’t-Tufeyl’in rivayet ettiği hadisten başka açık hadis yoktur. Bu
hadîste şöyle denilmektedir: “Hz. Peygamber, Tebük savaşında, güneş
battıktan sonra yola çıkarsa, yatsıyı öne alır ve onu akşamla birlikte
kılardı.” (Ebû Dâvud, II, 18)
Tirmizî bu hadîsin “garîb” olduğunu söylemiş, Hâkim ise, “Bu hadîs
uydurmadır” demiştir. Ebû Dâvud namazın vaktinden önce kılınacağını
bildiren sabit bir hadîs olmadığını belirtir. (Şevkânî, Evtâr, III, 262;
Sahîhi Müslîm Tercemesi, IV,136 vd.; İbn Âbidin, Reddü’l Muhtar, (çev.
A. Davudoğlu) İstanbul 1982, II, 62-63)
İmam Mâlik de, Arafat ve Müzdelife dışında iki namazı birleştirmeyi
şekil bakımından mümkün görür. O şöyle der: “Yolculuk zorlamadıkça,
kişinin seferde iki namazı birleştirerek kılmaması caiz değildir. Öğle
ile ikindi arasında kişiyi yolculuk zorlarsa, öğleyi vaktin sonuna kadar
geciktirerek öyle kılar, sonra ikindiyi vaktin ilk cüzünde kılar. Akşam
namazını da vaktin sonuna şafak batmadan öncesine kadar geciktirerek bu
vakitte kılar. Sonra yatsıyı ilk vaktinde kılar.” (Mâlik,
el-Müdevvenetü’l Kübrâ, I, 116-117)
Abdullah b. Abbas’tan, Rasûlullah (s.a.s.)’in Medine’de öğle ile
ikindiyi ve akşamla yatsıyı yedi ve sekiz rekat olarak bir arada kıldığı
rivayet edilmiştir. Ebû Eyyûb, “Sanırım bu yağmurlu bir gecede
olmuştur” demiş, İbn Abbas da “Olabilir” karşılığını vermiştir. Amr da
der ki: “Ben, ey Ebu’ş Şa’sa sanırım Hazret-i Peygamber öğleyi ertelemiş
ikindiyi vaktin başında kılmış, akşamı ertelemiş yatsıyı vaktin başında
kılmıştır dedim. O da ben de öyle sanıyorum dedi.” Müslim şöyle der:
“Rasûlullah, korku ve yolculuk olmaksızın öğle ve ikindi ile akşam ve
yatsıyı bir arada kıldı.” Müslim’in bir diğer rivayetinde: “Korku ve
yağmur olmaksızın…” denilmiştir. (Buhari, Mevâkît,12; Müslim,
Müsâfîrîn, 54; Ebû Dâvud, Sefer, 5; Nesâî, Mevâkit, 47; Malik Muvatta;
Sefer, 5).
Sonuç olarak hacc farizası dışında normal yolculuk, hastalık ve benzeri
darlık zamanlarında öğle ve akşam namazlarını son vakitlerinde, hemen
arkasından da ikindi ve yatsı namazlarını ilk vakitlerinde kılmak
mümkündür. Böylece iki namaz birlikte fakat kendi vakitlerinde kılınmış
olur. Bu uygulama, İslâm’ın müslümanlara getirdiği bir kolaylıktır.