
Hac Kitabı
Hac ile Umrenin Mahiyetleri
Hac, lûgat´ta, saygıdeğer makamları ve diğer yerleri ziyaret kasdında
bulunmaktır. Din deyiminde ise: “Arafat´da özel vaktinde bir miktar
durmaktan ve ondan sonra Kâbe-i Muazzama´yı usulü üzere tavaf ederek
ziyaret yapmaktan ibarettir.” Hac yapan kimseye Hâcc (Hacı) denir. Bunun
çoğulu “Hüccac”dır.
Umre, lûgat´ta ziyaret manasınadır. Din deyiminde: “Kâbe-i Muazzama´yı
tavaftan ve Safa ile Merve denilen iki yer arasında sa´y etmekten (koşar
gibi gidip gelmekten) ibarettir. Bunun için belli bir zaman yoktur.
Senenin her mevsiminde yapılabilir. Yalnız Arefe günü ile Kurban
bayramının dört gününde yapılması mekruhtur. Ramazan ayında yapılması
mendubdur.
Umre, müekked bir sünnettir. Bunu yapan kimseye “Mutemir” denir. Farz
olan hacca, Hacc-ı Ekber denildiği gibi, umreye de “Hacc-ı Asgar”
denilir. Bununla beraber Arefe günü cumaya rastlayan bir farz hacca da
“Hacc-ı Ekber” denilmektedir.
(Umre, İmam Malik´e göre de bir müekked sünnettir. Fakat İmam Şafiî´ye
göre, ömürde bir defa hemen yerine getirilmesi gerekmeyen bir farz-ı
ayn´dır. Hanbelî´lere göre, hemen yerine getirilmesi gereken bir
farzdır.)
Haccın Nevileri
Hac, farz, vacib ve nafile kısımlarına ayrıldığı gibi, ifrad hac, temettü hac ve kıran hac nevilerine de ayrılır. Şöyle ki:
1) Farz hac, şartlarını kendisinde toplayan bir müslümanın ömründe bir defa yapmakla yükümlü olduğu hacdır.
2) Vacib hac, nezredilen veya başlanmışken bozulan nafile bir hacca karşılık kaza edilecek olan hacdır.
3) Nafile hac, büluğ çağına ermemiş olmakla mükellef bulunmayanın veya
farz haccı yapmış bulunan bir kimsenin Allah rızası için nafile olarak
yapacağı hactır ki, bu hac tekrar tekrar yapılabilir. [On iki yaşını
bitirip henüz büluğa ermemiş olan erkek çocuğuna mürahık, dokuz yaşını
tamamlayıp da büluğa ermemiş olan kız çocuğuna mürahıka denir.]
4) İfrad hac, beraberinde umre yapmaksızın yalnız başına yapılan farz,
vacib ve nafile hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilir.
Bunu yapana “Müfrid” denilir.
5) Temettü hac, hac mevsiminde önce umre için ihrama girilip umre
yapıldıktan sonra aynı mevsimde daha yurda dönmeden tekrar ihrama
girerek usulü üzere yapılan farz hacdır. Bu haccı yapana “Mütemetti”
denir. Bu, ifrad hacdan daha faziletlidir.
6) Kıran hac, hac aylarından önce veya hac ayları içinde mikattan evvel
veya mikatta Umre ile farz haccı bir ihramda toplayıp bir niyetle Umre
yapıldıktan sonra usulü üzere yerine getirilen hacdır. Bu şekilde hac
yapılması Temettu hac yapılmasından daha faziletlidir. Bu haccı yapana
da “Karin” denir. Bunların açıklama ve uygulamalan ileride gelecektir.
Haccın farz, vacib ve sünnet olan herhangi bir işine “Nüsük” denir.
Bunun çoğulu “Menâsik”dir. Bu söz, aslında ibadet ve su ile bir şeyi
temizlemek demektir.
Haccın Rükünleri
Haccın rükünleri, mahiyetini teşkil eden farzları ikidir: Biri,
Arafat´da bir müddet beklemek, diğeri de Kâbe-i Muazzama´yı farz manada
tavaf etmektir.
Vakfe
Arafat, Mekke-i Mükerreme´nin güney doğusunda altı saat uzaklıkta
bulunan bir yerdir. Hac yapacaklar için Arafat´da durmak zamanı, Zilhice
ayının dokuzuna rastlayan Arefe gününün zeval vaktinden itibaren Kurban
bayramı ilk gününün fecrinin doğuşuna kadar olan zamanın herhangi bir
kısmıdır. Bu müddet içinde bir dakika dahi olsa, beklemekle bu farz
yerine gelmiş olur. Bu arafat´da uyanık bir halde durmakla uyumak veya
baygın bulunmak halleri eşittir.
Belirtilen müddetten önce veya sonra, Arafat´da durmakla “Vukuf”
farizası yerine getirilmiş olmaz. Ancak Zilhicce´nin hilâlinde şübhe
olur da Zilkade otuz gün olarak tamamlanmış bulunur ve sonradan
Zilkade´nin yirmi dokuz gün olduğu anlaşılırsa, bu takdirde Arafat´da
durmanın ilk Kurban Bayramı gününe rastlamış bulunması istihsan yolu ile
caizdir ve yeterlidir.
Hacıların Arefe günü sanarak Arafat´da durdukları günün Terviye
(Zilhicenin sekizinci) günü olduğu anlaşılsa, bu bekleme yeterli olmaz.
Arefe günü tekrar durmaları gerekir. Şu kadar ki, bütün insanlar
tarafından vakfe ve farz tavaf yapıldıktan sonra haccın sahih olmadığına
(bir gün önce yapıldığına) dair ortaya çıkacak haberler ve şahidlikler
artık dinlenmez.
Arafat meydanının ortasında “Cebel-i Rahmet” yanında kıbleye karşı
durulup Allah´a ayakta dua edilmesi daha faziletlidir. Burası, manevî
değeri çok büyük olan bir yerdir. Dünyanın her tarafından akın edip
gelen, yurdları, dilleri ve renkleri başka başka olan; fakat düşünce ve
gayeleri bir olan yüz binlerce müslüman, Arafat´da, kefenlere bürünmüş,
kabirlerinden dirilip Mahşer meydanına toplanacak bir muhteşem insan
kitlesini andırır. Bunların hep birden duygulu bir dille Allah Tealâ
Hazretlerini tevhid ve tebcile başlamaları, Allah´dan bağış dilemeleri
ve ikram beklemeleri, melekleri bile heyecana getirecek yüksek ve ruhanî
bir manzara meydana getirir.
Şüphe yok ki, Allah Tealâ Hazretleri, bu garib kullarına lûtfedecek ve
meleklerine şöyle hitab buyuracaktır: “Şu uzak ülkelerden gelip
toz-toprak içinde kalmış, kıyafetleri perişan bir halde, benim rahmet ve
yardımımı dileyen kullarıma bakınız! Ben şanı yüce, onları
bağışlayacağım ve mağfiretime erdireceğim.” Böylece feyiz ve bereketi
nihayetsiz olan Yüce Allah´ın rahmet ve yardım denizleri dalgalanıp
duracaktır.
Ne kutsal bir tecelli, ne yüce bir başarı!..
(İmam Malik´e göre Arafat´da bekleme müddeti, Arefe günü güneşin
zevalinden; gündüzün fecrine kadar devam eder. O gün güneşin zevalinden
batışına kadar, bir an bile olsa, beklemek vacibdir. Güneşin batışından
sonrada bir miktar beklemek gerekir ki, farzdır.)
Kâbe-i Muazzam´a, Mekke-i Mükerreme şehrinde Allah Tealâ´nın emri ile
İbrahim Aleyhisselâm´ın ilk olarak veya yenilemek suretiyle yapmış
olduğu dört köşeli yüksek ve mübarek bir binanın işgal ettiği kutsal bir
yerdir. Burası bütün müslümanların kıblesidir. Bu kıblegâha, İlahî bir
mabed ve İlahî rahmetin tecelli kaynağı olmasından dolayı Beytullah
Beyt-i Muazzam adı verilmiştir.
Kâbe-i Muazzama, Harem-i Şerif ve Mescidü´l-Haram denilen büyük bir
Mescidin ortasında bulunmaktadır. Bu mescidin etrafında kubbeler vardır.
Geri kalan kısım açıktır. Yedi minaresi, birçok kapıları, içinde
minberi, Zemzem kuyusu ve İbrahim Aleyhisselâm´ın Makamı vardır.
Ziyaret tavafına gelince: Bu, Arafat´da vakfeden sonra Kâbe-i
Muazzamanın etrafında yedi defa dolaşmaktan ibarettir ki, bunun dört
defası farz olan bir rükündür.
Ziyaret tavafının vakti, Kurban Bayramının ilk günü fecir doğduktan
sonra hayatın son gününe kadar uzayan bir zamanın herhangi bir kısmında
yapılacak bir tavaf ile hac farizası tamamlanmış olur.
Tavafın Mahiyeti ve Nevileri
Tavaf, lûgat´ta ziyaret etmek ve bir şeyin etrafında dolanmak manasınadır. Tavaf edene Taif ve tavaf edilen yere de Metaf denir.
Din deyiminde tavaf, Kâbe´nin etrafında yedi defa dönmekten ibarettir. Şöyle ki:
Kâbe´nin güney tarafındaki bir köşesine Rükn-ü Hacer ve diğer köşesine
Rükn-ü Yemanî denir. Rükn-ü Hacer´de, Hacer-i Esved denilen mübarek bir
taş vardır ki, tavafa buradan başlanır. Beyt-i Muazzama sola alınarak
Kâbe´nin kapısına doğru gidilmek suretiyle Beyt´in çevresinde dolaşılır.
Böylece Hacer-i Esved´den başlayarak yapılan bir dolaşım yine orada
tamamlanmış olur. Buna bir “şavt” denir. Aynı şekilde yedi defa yapılan
şavt ile tavaf biter.
Tavaf, bir nevi namazdır. Allah Tealâ´ya heyecan ve muhabbetle yapılan
tazimin bir nişanesidir. Allah´ın Arş´ı etrafında dolaşan kutsal
meleklerin hallerine bir benzeyiş şeklidir.
Kâbe-i Muazzama, bu yaşanılan âlemde, göremediğimiz melekler âlemindeki
İlâhî makamın bir görüntüsü yerindedir. Bu maddî Beyt´in çevresindeki
beden hareketleri, melekler âleminde Arş çevresinde yapılan ruhanî
hareketlerin birer işaretidir.
Gerek tavafa başlarken ve gerek tavaf esnasında Hacer-i Esved´in önüne
her geldikçe ona karşı durulur. Namaza durur gibi, eller kaldırılır,
tekbir ve tehlil getirilir. Mümkünse öpülür veya eller sürülür. Bu da
mümkün değilse, yalnız ona karşı eller yukarı kaldırılır, işaret yapılır
ki, buna İstilâm (Selâmlamak) denilmektedir.
Hacer-i Esved´e böyle el koymak, Yüce Allah´a ibadet ve itaat etmek
üzere söz vermenin ve bunda kararlı olmanın bir nişanı demektir.
Tavafın nevilerine gelince: Bunlar aşağıda yazıldığı şekilde beş kısımdır:
1) Kudûm Tavafı: Taşradan Mekke-i Mükerreme´ye varılınca ilk yapılan
tavaftır. Bu tavaf, afaki (Mikat dışından gelenler) için sünnettir. Buna
Tavaf-i Lika da denir.
(İmam Malik´e göre bu tavaf vacibdir.)
2) Ziyaret Tavafı: Arafat´dan döndükten sonra yapılan tavaftır. Buna
“Tavaf-ı İfaze”de denir. İşte haccın iki rüknünden biri bu tavaftır ki,
dört şartı farzdır.
3) Sader Tavafı: Hac esnasında Mina´da taşlar, atıldıktan sonra,
Mekke´ye inilince yapılan tavaftır. Buna “Veda Tavafı” da denir. Bu
tavaf, Mikat dışından gelenler (Afakî´ler) için vacibdir: Bununla hac
işleri (menasik) tamamlanmış olur. Hacılar bu tavafla Kâbe´ye veda
ederek vatanlarına dönmeye başlarlar.
(Bu tavaf, Şafiîler´de vacib veya sünnettir.)
4) Nafile Tavaf: Mekke´de bulunan müslümanların Kâbe etrafında zaman
zaman yaptıkları nafile tavaftır. Böyle bir tavaf, Mikat dışından
gelenler için, nafile namaz kılmaktan daha faziletlidir. Çünkü onlar her
zaman bu şerefi elde edemezler.
5) Umre Tavafı: Bunun dört şartı Umre´nin rüknünden olan tavaftır ve
farzdır. Bunun yerine başka bir şey geçemez. Umre´de kudum tavafı ile
Sader tavafı yoktur. Umre´ye İhramla başlanır, tıraş olmak veya saç
kısaltmakla Umreye son verilir.
Tavaf esnasında tekbir ve tehlil getirilir, salât ve selâm okunur.
Tavafta şartları arka arkaya yapmak şart değildir. Bu tavaf henüz
tamamlanmadan namaz için veya abdesti tazelemek için bırakılsa, tavaf
bozulmaz. Geri kalan kısım sonra tamamlanabilir. Tavaf sırasında
kadınların erkeklerle aynı hizada bulunmalan tavafı bozmaz.
Haccın Farz Olmasının Şartları
Bir kimseye haccın farz olması için sekiz şart vardır. Şöyle ki:
1) Müslüman olmalıdır. Gayri müslimler hac ile mükellef değildir. Buna
göre bir gayri müslim hac yaptıktan sonra müslüman olsa, diğer şartlar
bulununca yeniden hac etmesi gerekir. ´ Yine, bir mümin hac ettikten
sonra – Allah korusun – dinden çıkıp da sonra tevbe ederek İslâmiyete
dönse, diğer şartlar bulununca tekrar hacetmesi gerekir.
2) Büluğa ermiş. olmalıdır. Bir çocuk, aklı başında ve kâr ile zararı
ayıracak durumda da olsa, hac ile mükellef olmaz. Onun yapacağı hac
nafile olur. Onun için büluğ çağına erer de hac şartlarını toplarsa,
tekrar hac etmesi gerekir.
Velisi ile beraber hacda bulunan çocuğa, velisi hac işlerini
yaptırır.Taşları attırır, tavaf yaptırır ki, büyüyünce görevini daha iyi
yapabilsin. Bu taşlamayı çocuk terk etse, bundan bir şey gerekmez.
Çünkü çocuğa hac vacib değildir.
3) Akıl sahibi olmalıdır. Deli olanlar hacla yükümlü değillerdir. Bunlar
iyileşir de hac şartlarını elde ederlerse, o zaman hac etmeleri
gerekir.
4) Hür olmalıdır. Köleler ve cariyeler hacla yükümlü değillerdir.
Bunların yaptıklan haclar birer nafiledir. Bunlar azad edildikten sonra
diğer şartlara sahib bulundukları takdirde hac etmeleri gerekir.
5) Haccın farz olduğunu bilmiş olmalıdır. Şöyle ki: Küfür diyarında
(darı harbde) gayri müslimlere ait bir memlekette bulunup İslâmı kabul
eden kimse, haccın farz olduğunu bilmedikçe, hac ile yükümlü olmaz.
Fakat İslâm ülkesinde böyle bilmemezlik özür sayılmaz. Onun için İslâm
yurdunda bulunan bir gayri müslim, haccın farz olduğunu bilsin veya
bilmesin, ihtida eder de, hac şartlarına sahib bulunursa, hac ile
mükellef olur.
6) Hac görevini güçlük olmaksızın gidip yerine getirmeye yeterli bir
vakit bulunmalıdır. Bunun için bir kimse hac görevi için diğer şartlara
tamamen sahip olduğu tarihten itibaren bu görevi yerine getirmeye
elverişli bir vakit bulmadan ölürse, bu farzla mükellef tutulmaz.
7) Hicaz´a gidip gelinceye kadar kendisinin ve aile halkının âdete göre
nafakaları bulunmalıdır. Temel ihtiyaçlardan sayılan malların bulunması
ile hac farz olmaz. Fakat ihtiyaçtan fazla gelir getiren bir mal veya
eşya bulunsa, bunları satıp hac etmek gerekir. Bir evde kira ile oturmak
da, haccın farzolmasına engel değildir.
Temel ihtiyaçlar için zekât bölümüne bakabilirsiniz!..
8) Kendi durumuna uygun binek vasıtası ve yolda yapacağı harcamaları
karşılayacak parası bulunmalıdır. Buna Rahiliye, Zadü-t-Tarika (yol
azığına sahib bulunmak) denir. Şöyle ki:
Hac için yol azığına ve binilecek vasıtaya gücü yeter olmak şarttır. Bu
kudretin hac aylarında veya herkesin bulunduğu yerde hacıların âdet
üzere hâcca gidecekleri zamanda bulunması gerekir. Bu esnada temel
ihtiyaçlardan başka hacca yetecek kadar mala sahib olan kimsenin, diğer
şartlara da sahib olması halinde, ona hac farz olur. Bu malı başka yere
harcayamaz. Harcarsa, hac üzerinde borç kalmış olur. Fakat bu zamandan
önce elde edilen mal, bundan önce istenilen yere harcanabilir. Bundan
dolayı kendisine hac görevi vacib olmuş sayılmaz.
Meselâ: Muharrem ayında hacca yetecek kadar malı olan kimse, bunu bir
iki ay içinde başka bir yere harcayıp da, memleketinde hacca gidilmesi,
âdet olan bir zamanda elinde mal kalmamış olsa, kendisine hac farz olmuş
olmaz: Ödünç ve ikram suretiyle verilen azık ve binek yeterli sayılmaz.
Bu ikram minnet altında bırakmayacak kimseler tarafından olsa bile
hüküm aynıdır Onun için Hac etmek üzere bağış yapılan bir malı kabul
etmek herhalde gerekmez.
Bununla beraber Mekke-i Mükerreme´ye on sekiz saatten yakın bulunan
yerlerdeki müslümanlar için yaya yürümeye güçleri olunca binek bulunması
şart değildir.
(İmam Malik´e göre, azık ve binit için yeterince imkâna sahib olmak şart
değildir. Bu konuda Mekke´ye gidip en düşük şartlarla hac işlerini
yerine getirmeğe imkân bulunması yeterlidir. Onun için fazla güçlük
bulunmaksızın yaya olarak veya kira ile karşılayabileceği bir binek ile
hac etmeğe ve yiyecek harcamalarını sanatı ile yolda yürüdükçe elde
etmeğe gücü olan bir müslümana canı ve malı için bir tehlike yoksa, hac
farz olur. Yurdunda ailesine bir nafaka bırakıp bırakmaması fark etmez.
Ancak nafakasız kalmakla helâk olmaları korkusu olunca, o zaman hac ile
yükümlü olmaz.)
Haccın Yapılmasını Gerektiren Şartlar
Haccın yerine getirilmesinin farz olması için beş şart vardır. Şöyleki:
1) Beden sağlıklı olmalıdır. Onun için hac görevini yerine getirebilmek
için vücud sağlığına sahip olmayan kimseye hac farz olmaz. Kör ve
kötürüm olanlar da böyledir.
Fakat iki İmama ve İmam Azam´dan bir rivayete göre, kendisini koruyup
yol gösterecek kimsesi bulunan amayâ (iki gözü köre), diğer şartlara
sahib olunca, hac etmesi farz olur.
2) Haccın yerine getirilmesi için arızî engeller bulunmamalıdır. Bir
kimse tutuklanırsa (habsedilirse) veya zorla hacdan engellenirse, hac
ile yükümlü olmaz.
3) Yol emniyeti bulunmalıdır. Yolda tehlike bulundukça, hacca gidilmesi farz olmaz.
4) Sefer mesafesinden (en az onsekiz saatlık bir uzaklıktan) hac yapacak
bir kadın için yanında kocası veya müebbeden mahremi bulunan bir erkek
bulunmak şarttır. Bunların akıllı, büluğa ermiş veya büluğ çağına gelmiş
olmaları gerekir. Beraberinde böyle bir kimse bulunmayan kadın için hac
farz değildir. Kendisine hac farz olan bir kadının yanında böyle bir
mahremi bulunduğu takdirde, kocası onu hacdan alıkoyamaz. Çünkü böyle
bir farzı yerine getirmek, koca hakkından önde gelir. Genç bir kadının
yalnız süt kardeşi veya damadı ile hac etmesi, zamanın bozukluğu
bakımından bazı alimlere göre caiz görülmemiştir.
5) Hacca gidecek kadın, kocasından boşanmış veya kocası ölmüş ise,
iddeti bitmiş olmalıdır. Böyle bir iddet bekleme içinde bulundukça kadın
hacca gidemez. Öyle ki, yola çıktıktan sonra Mekke´ye en az on sekiz
saat uzak bir yerde iken kocasının orada ölmesi gibi bir sebeble iddet
bekleyecek olan kadının o yerden iddeti bitmeden önce çıkmaması gerekir.
Haccın Sıhhatının Şartları
Hac görevinin sahih olarak yerine getirilebilmesi için şöylece dört şart vardır.
1) İslâm olmak. Bu haccın farziyetinin şartı olduğu gibi, sıhhatının da
şartıdır. Bir gayri müslim haccettikten sonra müslüman olsa dahi,
önceden yapmış olduğu bu haccı sahih olmaz.
2) Özel yerlerde bulunup görev yapmış olmak. Bu yerlerden maksad, Arafat
ile Kâbe´dir. Onun için Arafat´da vakfe yapmadıkça (beklemedikçe) ve
Kâbe´yi tavaf etmedikçe hac sahih olmaz.
3) Belli bir vakit olmak. Bundan maksad, Arafat´daki vakfe zamanıdır ki,
Arefe gününün zeval vaktinden Kurban Bayramı fecrinin doğuşuna kadar
devam eden bir zamandır. Ziyaret tavafının vakti ise, daha önce
belirtildiği gibi, hayatın sonuna kadardır. Fakat bu tavafın vacib olan
vakti, nahr (kurban boğazlama) günleri, Kurban Bayramının ilk üç
günüdür.
Bununla beraber İfrad haccının, Temettü haccının, Kıran haccının hac
görevlerini (menasikini) yapmak için yine belli bir vakit vardır. Bu da
Şevval ve Zilkade ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür. Bu aylara
Hac Ayları Hac mevsimi denir.
Bu aylar içinde en son hac vakti, Arefe günü ile Kurban günüdür. Arefe
günü Zevalden sonra Arafat´da az veya çok bulunup Bayramın ilk gününde
ziyaret tavafını yapan kimse, hac farzını yerine getirmiş olur.
(Şafiîlere göre de, Arafat´da vakfe zamanı, Zilhicce ayının dokuzuncu
günü zeval vaktinden sonra onuncu günün fecrine kadardır. Bu zaman
içinde bir an bile olsa, vakfe yeterlidir.
4) Hac niyeti ile İhram yapmış olmak. Şöyle ki: İhram, haccı veya umreyi
veya her ikisini yerine getirmek için, mübah olan şeylerden bir kısmını
geçici bir zaman için kendine haram kılmaktır, bunları yapmaktan
sakınmaktır. Bu ihram, hacca veya umreye veya hac ile umreye niyet etmek
ve “telbiye” getirmekle meydana gelir.
Telbiye, şu sözleri söylemektir:
“Lebbeykallahümme Lebbeyk. Lebbeyke lâ şerike leke Lebbeyk. İnnelhamde venni´mete leke vel-mülk. Lâ şerike lek.”
Anlamı: “Ahlah´ım! Ben senin emrine boyun eğerim ve hazırım. Senin
ortağın yoktur. Senin davetine ihlâsla uyarim, senin ortağın yoktur.
Şübhe yok ki, hamd da, nimet de sana mahsustur, mülk de… Senin ortağın
yoktur.”
İhram yapana “Muhrim” denir. Muhrim olmayana da “Helal” denir. İhlâl da,
ihramdan çıkmak ve bir şeyi harem sahasından dışarıya çıkarmak manasına
gelir.
İhram, Beytullah için bir tazim alâmetidir. Öyle ki dışardan bir iş ve
ticaret için gelen bir müslüman, hac ve umre niyetinde bulunmasa da,
yine ihramsız olarak Harem bölgesine giremez. Bu haramdır, hürmete
aykırıdır.
İhrama giren bir erkek, dikişli elbiselerini çıkarır. Bir peştemal
kuşanır. Üzerine de bir omuz havlusu alır. Başını ve ayaklarını açık
bulundurur. Temizlenir, yıkanır veya abdest alır. İki rekat namaz kılar.
Yüksek bir sesle “Lebbeykallahümme Lebbeyk….” diye telbiyede bulunur.
Zevcesi ile cinsel ilişkiyi terk eder. Zevcesini okşayıp öpmez. Güzel
koku sayılan misk, anber ve kâfur gibi şeyleri sürünmez. Bunları
yatağına da sürmez. Kara av hayvanlarını avlamaz, avlayanlara da hayvanı
göstermez. Harem bölgesindeki yeşil otları ve yeşil ağaçları kesip
koparmaz. Saçlarını kesmez ve kısaltmaz, tıraş etmez. Hac veya umre
işlerini tamamlayıncaya kadar bu yasakları gözetir:
Kokusundan hoşlanılacak her şey Tîb (güzel koku) sayılır.
İhrama giren kadınlar elbiselerini çıkarmazlar, başlarını ve ayaklarını
açık bulundurmazlar. Telbiye getirirken seslerini yükseltmezler.
İhrama girenlerin çadır altına sokulmaları, şemsiye tutmaları, yüzük
takmaları, bellerine kemerlerini bağlamaları, kolları içine sokup
giyinmeksizin sırtlarına palto gibi bir şey almaları haram değildir.
Yalnız farz hac için veya Temettü haccı ile Kıran haccı için Şevval
ayının birinci gününden Zilhicce´nin dokuzuna kadar herhangi bir günde
İhrama girilebileceği gibi, bundan önce de girilebilir. Çünkü İhram
haccın şartıdır. Şart ise, meşrutun vaktinden daha öne geçebilir, bu
caizdir. Abdest almanın (taharetin) namaz vaktinden öne geçmesi gibi…
Ancak ihrama daha önce başlanılması, zamanın uzaması bakımından
sakıncalı olacağı için mekruhtur. Çünkü ihram sebebiyle yasak olan
şeylerden korunmak uzun zaman için kolay değildir.
(Şafiî´lere göre hac için, hac aylarından önce ihrama girmek caiz değildir. Ancak umre için girilmiş olur.)
Mikat ile İlgili Bilgiler
Hac için afaktan (Mikat dışından) gelenler için ihrama girecekleri belli
yerler vardır ki, bunlar beş yerdir. Bunların her birine “Mikat” denir.
Çoğulu “Mevakit”dır. Bunlar: “Zülhuleyfe, Zati Irk, Cuhfe, Karn,
Yelemlem” denilen yerlerdir. Bu yerlere gelmeden önce ihrama
girilebilir. Öyle ki, Süveyş yolu ile hacca gidenler “Rabiğ” hizasında
ihrama girerler. Burası Şamlıların mikatı olan ve Mekke´ye üç merhale
uzakta bulunan, bugün izi kalmamış “Cuhfe” kasabası yakınındadır.
Bir hac yolcusu, ihramsız olarak mikatı geçerse, bakılır: Eğer henüz hac
işlerini (menasikini) yapmaya başlamadan mikata dönerse, ihrama girerek
telbiyede bulunur. Böylece kendisine bir ceza gerekmez. Fakat mikata
dönmez de sonradan ihrama niyet ederse veya hac menasikinden birini
yaptıktan sonra ihram için mikata dönerse, ceza olarak kurban (bir koyun
kesmek) gerekir. Haccın kaçırılmasından korkulmazsa, mikata dönmek daha
faziletlidir.
Mekke´de bulunanların hac için mikatları, bulundukları Mekke´dir. Bu
şehirden ihrama girerler. İsterse Mekke halkından olmasınlar. Fakat Umre
yapmak için Harem bölgesi dışına çıkar ve oradan, çoğunlukla
“Tenîm”denilen yerden, ihrama girerler. Bunun için bu yere Umre de
denilmiştir.
Mekke şehri çevresinde belli bir sahaya “Mekke Haremi, Harem Bölgesi”
denir. Bu bölgenin dışında olup mikatlara kadar uzayan sahaya da”Hill”
adı verilir.
Hill Bölgesinin Mekke´ye en yakın yeri, batı tarafından üç-dört mil uzaklıkta bulunan “Ten´îm” adındaki yerdir.
Hill sözü, ihrama son vermek manasına da kullanılır.
Harem Bölgesi ile mikatlar arasında bulunan kimseler, bulundukları
yerlerden veya Mekke içinden ihrama girerler. Bunların yakınlıkları
sebebi ile Mekke´ye girip çıkmaları çok olacağından onlara böyle bir
kolaylık gösterilmiştir.
Haccın Farziyetinin Sebebi ve Edasının Fevrî Olup Olmadığı
Haccın farz olmasına sebeb Beytullah´ın (Kâbe´nin) bulunmasıdır. Bu
kutsal mabedi ziyaret için Yüce Allah´ın emri ile hac farz kılınmıştır.
Bu sebeb tekerrür etmediği için haccın farziyeti de tekrarlanmaz.
Mükellef olan kimsenin ömründe bir defa hac etmesiyle bu farz yerine
getirilmiş olur. Öyleki, akıl ve baliğ olan bir müslüman fakir iken
yürüyerek hac etmiş olsa, sonradan zengin olmakla tekrar hac yapması
gerekmez.
Hac, Hazret-i Peygamberin hicretlerinin dokuzunca yılında farz
kılınmıştır. Bu sene Resulullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)
tarafından Ebû Bekir Es-Sıddık (radıyallahu anh) Hac Emiri tayin
buyurulmuştu. Hicretin onuncu yılında da Peygamber Efendimiz Mekke´ye
yönelerek hac farizasını yerine getirmişlerdi.
Hac farizasını yerine getirmeye gelince, bu fevrî (farz olunca hemen
yerine getirilmeli) midir yoksa ömrî (ömür içinde yapılması yeterli)
midir Burada iki görüş vardır. Bir görüşe göre, hac farizası ömrîdir.
Yükümlü bunu hayatta bulundukça dilediği sene yapabilir.
Geciktirmesinden dolayı günah işlemiş olmaz. Ancak hac farizasını
yapmadan ölürse günahkar olur.
Fakat sahih görülen diğer bir görüşe göre, bunun edası (yerine
getirilmesi) fevrîdir. Şartlarını kendinde toplayan kimsenin hemen
zamanında hacca gitmesi ona farz olur. Bu tarihde hacca gitmezse günah
işlemiş olur. Öyle ki, sonradan bu şartları yitirse, hac üzerine borç
kalır, bundan sorumlu bulunur.
Hac aylarında (hac mevsiminde) hac şartlarını kendinde toplayan ve
yolculuğu için yeterli bir müddet bulan kimseye de hac farz olur. Bu
haccın farziyetinin yerine getirilmesi de bir görüşe göre ömrî ise de,
daha sahih görülen diğer bir görüşe göre fevrîdir (hemen o mevsimde hac
yapmak gerekir).
Haccın Farziyetindeki Şer´i Hikmetler
Bilindiği üzere hac, İslâm´ın beş önemli esasından biridir. “İslâm dini
beş esas üzerine kurulmuştur,” hadis-i şerifi bunu bildirmektedir.
Hac, şartlarını kendinde toplayan her müslüman için çok kutsal bir
farzdır. Namaz ile oruç birer bedenî ibadettir. Zekât malî bir
ibadettir. Hac ise hem bedenî, hem de malî bir ibadettir. Bu farz, hem
bedende olan sıhhat ve selâmetin, hem de mal varlığının bir şükür görevi
demektir.
Haccın yapılmasındaki değişik usul ve adab, insanın ezelî ve ebedî olan
mabuduna yapacağı tazimatın, göstereceği kulluk tarzının, arzedeceği
ihtiyacın en mükemmel şeklini kapsar.
İlim ve hikmet sahibi olan yaratıcımızın kutsal bir mabedini ziyaret
ederek Yüce varlığına temiz kalble ve samimî duygularla yalvarıp
yakarmak ve hürmette bulunmak, bir kul için ruha ferahlık veren yüksek
bir mana taşır.
Bundan başka bütün müslümanların kıblesi olan ve İbrahim Aleyhisselâm
gibi büyük bir peygamberin makamını içinde bulunduran yüce bir mabedde
yapılacak ibadet ve duaların sevab ve mükâfatına nihayet yoktur.
Resulüllah Efendimizin içinde doğup büyüdüğü, İslâm güneşinin ilk
doğmaya başladığı, İslâmiyetin binlerce kutsal anılarını içinde saklamış
bulunduğu mübarek bir beldeyi ziyaretteki feyiz ve bereket de her türlü
düşüncenin üstündedir.
İslâm âleminin doğusundan ve batısından temiz bir heyecanla akın edip
gelen binlerce dindaşın böyle kutsal bir yerde toplanmaları,
aralarındaki din birliğini ve din kardeşliğini, din sevgisini
canlandırmaları ve birbirlerinin durumlarını öğrenerek fikir
alış-verişinde bulunmaları ne kadar büyük değer taşıyan bir harekettir.
Yolculuğun sağlık ve fikir yönünden sosyal faydalarını kabul eden
yabancı milletler, dince mecbur olmadıkları halde, birçok zorluklara
katlanarak dünyanın en uzak yerlerini gezip dolaşıyorlar. İslâmiyet ise,
en yararlı bir yolculuğa bir kutsal ruh ve mecburiyet vermiş,
müslümanları böyle bir yolculuğun sonsuz maddî ve manevî bereketlerinden
faydalandırmıştır.
Farz olan hac görevini bir anlayış içerisinde yerine getirecek
müslümanların bundan ne kadar faydalanacakları pek aşikârdır. Hele bu
farzı yerine getirme mutluluğuna kavuşan anlayışlı bir müslümanın bu
sayede birçok bilgiler kazanarak aydınlanacağı ve sonra dönüp kendi
çevresini birçok yönden uyararak aydınlatacağı da şüphesizdir.
Sonuç olarak denir ki, haccın farz oluşundaki hikmet ve yararları pek
büyüktür. İslâm´ın yayılmasına ve yükselmesine yöneliktir. Zaten İslâm
dininin emir ve tavsiye ettiği hangi ibadet vardır ki, o müslümanların
maddî ve manevî alanlardaki yükselmesini ve bereketini sağlamasın Yeter
ki müslümanlar kendi kutsal dinlerinin bu emir ve öğütlerini gereği
üzere değerlendirerek yerine getirmeye çalışmış olsunlar.
Ne mutlu mal varlığına ve beden sağlığına sahip olup da bu ve buna benzer din görevlerini yerine getirip başaranlara!..
Haccın Vacibleri
Haccın vacibleri şunlardır:
1) İhrama mikat denilen yerlerden başlamak:
Medine-i Münevvere tarafından hacca gidenler “Zül-Huleyfe”den, Irak, Horasan ve Maveraünnehr halkı “Zati Irk”dan,
Şam, Mısır ve Mağrib halkı “Cuhfe” hizasındaki bir yerden (Rabiğ hizasından),
Necidliler “Karn” dan
Yemenliler de “Yelemlem”den ihrama girerler.
Yolları bu mikatlardan birine rastlamayan müslümanlar da, bunlardan birinin hizasında bulunacak bir yerden ihrama başlarlar:
2) İhramın yasaklarını terk etmek: Dikişli elbise giyilmesi, av
avlanması, ihramda iken saçların kesilmesi, çirkin söz söylenmesi
gibi…
3) Arafat´da zevalden sonra güneş batıncaya kadar durmak.
4) Kurban Bayramının birinci gününün fecrinden sonra ve güneşin doğmasından önce, bir saat bile olsa, Müzdelife´de durmak.
Müzdelife, Mekke´ye dört ve Arafat´a iki saatlık mesafede bulunan bir yerin adıdır.
5) Dört şartı farz olan Ziyaret Tavafını yediye tamamlamak.
6) Ziyaret tavafını nahir (kurban kesme) günlerinden birinde (1.2. ve 3. günlerde) yapmak.
7) Sader (veda) tavafı yapmak. Bu mikat dışından gelen ve afakî denilen hacılara aittir ki, bu veda tavafından ibarettir.
8) Tavaf esnasında abdestli olmak ve avret yerleri tamamen kapalı bulunmak.
9) Kâbe´yi tavafa daima Hacer-i Esved´in bulunduğu yerden (onun
karşısından) başlayıp Kâbe´yi sola alarak tavaf etmek. Bunu yürüyerek
yapmak. Hastalar ve güçsüzler omuzlar üzerinde taşınarak tavaf
ettirilir.
10) Her tavaftan (yedi şart´tan) sonra iki rekat namaz kılmak.
11) Tavafları Hatîm denilen yerin dışından yapmak. Şöyle ki: Kâbe´de
“Rükn-i Irakî” denir. Kâbe´nin altın oluğu, bu iki rüknün arasında ve
Hanefi Makamının önündedir. Bu oluğun akacağı yarım dairelik yer, bir
yarım duvarla çevrilmiştir. Bu duvara “Hatîm=Hazret-i İsmail” ve bunun
kuşattığı o yerede “Hicrü´l-Kâbe” denir. Bu yerin bir kısmı Kâbe´den
sayılır. Orada namaz kılınır, dua edilir. Fakat bu yerin Kâbe´den
olduğu, ahad haberi (tek kişilerin rivayeti) ile sabit olduğundan
Beytullah´a yüzü çevirmeksizin bu duvara karşı namaz kılınamaz. Bu
duvarın her iki tarafı açıktır. İşte Harem-i şerif için bu duvarın
arkasından Kâbe tavaf edilir ki, bu vacibdir.
12) Hac mevsiminde Safa ile Merve arasında yürümek (Sa´y etmek) ve buna
Safa´dan başlamak. Özürleri olmayanların bunu piyade olarak yapmaları.
Safâ ile Merve, Mescid-i Haram´ın hemen civarında yüksekçe birer
tümsektirler. Bunlar, gidiş dönüşü olan büyük bir cadde ile birbirine
bağlıdırlar. Safa´dan başlayıp Merve´ye dört ve Merve´den Safa´ya üç
defa gidip gelmek vacibdir. Bu yedi gidiş ve gelişe “Sa´y” denir. Her
defa Kâbe görülünceye kadar tümseklerin üzerine çıkılır. Şimdi Merve
tarafında yüksek binalar bulunduğu için Kâbe orâdan görülememektedir.
Farz hac için yapılan sa´y Kudüm ve Ziyaret tavaflarından sonra
yapıldığı gibi, Umre için yapılan sa´y da, Umre tavafından sonra
yapılır.
Bu sa´y yerine “Mes´a” denilir. Eni yaklaşık 20 metre, uzunluğu da 500 metredir.
(İmam Şafiî´ye göre sa´y, hâccın ve umrenin bir rüknüdür. Bunu yapmadan hac ve umre tamam olmaz.)
Bu şekilde hareket etmek, bütün kâinatın sahibi ve yaratıcısı bulunan
Yüce Allah´a tazim ve dilekleri arz için Beytullah´ın mukaddes kapısı
önünde şevk ve heyecanlı gidip gelmenin, dileklerin kabulünü beklemenin
bir işareti demektir.
13) Mina denilen yerde küçük taş yığınlarına (cemrelere) ufacık taşları
atmak. Buna “Remy-i Cemerat = Taşlari atmak” denir. Şöyle ki:
Mekke şehrine iki saatlik mesafede bulunan Mina kasabasında birbirine
bir ok atımı kadar uzak üç yerde üç taş yığını vardır. Bunlara Mina´dan
Mekke´ye doğru sırası ile: “Cemre-i Ula, Cemre-i vusta, Cemre-i Akabe”
adı verilmiştir. Bu taş yığınlarının her birine Kurban Bayramının
birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde: “Bismillâhi Allahu Ekber”
denilerek yedişer taş atılır. Bu yedi taş birden atılsa, yeterli olmaz,
bir taş yerine geçer.
Bu taşlar üç metre uzaklıktan atılır. Taşların cemre yakınlarına düşmesi
de yeterli olur. Iki metre kadar uzağa düşenler yeterli olmaz. Yeniden
atılmaları gerekir.
Taşları atacak olan şahıs hasta olsa, eline konulacak taşları atar veya
bu taşları onun adına başkası atar. Baygın düşen kimse adına da taşları
başkası atar. Hac işlerinde böyle başkası yerine görev yapmak, zaruret
sebebiyle caizdir.
Akabe Cemresinde ilk taş atmakla Telbiye´ye son verilir. Artık
“Lebbeykallahümme Lebbeyk….” denilmez. Yapılan telbiyelere bu anda
karşılık manevî mükâfat verilmiş olur.
(İmam Malik´e göre, Arefe gününün zevalinden sonra Telbiye´lere son
verilir. Çünkü o gün Arafat´da durmakla yapılan ibadetler kabul olunmuş
ve haccın büyük bir rüknü yerine getirilmiş olur.)
Bu taşların atılmalarındaki hikmet, Yüce Allah´ın ilminde saklıdır. Bu,
bizim için gerekli olan bir ibadet emridir. Biz bunu yapmakla Yüce
Allah´ın emirlerine kayıtsız şartsız itaat ve bağlılığımızı göstermiş
oluruz. Bir de kötü ruhlara ve şeytan vesvesesine karşı olan
nefretimizin bir işareti ve belirtisidir. Hazret-i İbrahim
Aleyhisselâm´ın sünnetine bağlılığın da ince bir anlamını taşır.
14) Mina´da taşları attıktan sonra Kurban kesmek. Bundan sonra da Harem
bölgesi içinde ve kurban bayramının ilk üç gününden birinde saçları
tıraş etmek veya kısaltmak. Şöyle ki:
Kurban kesmek, hac ile umrenin her ikisini yapanlara vacibdir. Bu görevi
yapmak, hac ile umreyi birlikte yerine getirme nimetine şükür
karşılığıdır. Yalnız farz hac yapan ve mikat dışından gelenlere, misafir
olduklarından kurban kesmek vacib değildir. İsterlerse nafile olarak
kesebilirler.
Kadınlar saçlarının ucundan biraz kırkarlar..
Saçları tıraş etmeğe Halk, biraz kısaltmağa da Taksîr denir. Bunları
yapmak, İmam Azam´a göre belli bir yer ve zamana bağlıdır. Yalnız Harem
bölgesinde ve kurban kesme günlerinde yapılabilirler.
İmam Ebû Yusuf´a göre bunlar bir yere ve zamana bağlı değildir. Bunlar
sonradan başka bir yerde de yapılabilir. İmam Muhammed´e göre zamana
bağlı değilse de, belli bir yere bağlıdırlar. Buna göre, kurban kesme
günlerinden sonra da yapılabilir. Fakat Harem bölgesinde yapılması
şarttır. Başka bir yerde yapılırsa, ceza olarak bir koyun kurban etmek
gerekir.
Tıraş olmak (halk), taksîrden (saç kısaltmaktan) daha faziletlidir.
Saçsız olanlar başlarının üzerine usturayı gezdirmekle bu vacibi yerine
getirmiş olurlar.
Haccın vaciblerinden birini terk etmek, haccın sıhhatına engel olmaz.
Fakat ceza olarak yalnız kurban kesmek gerekir. Kurbanın eti Mekke
fakirlerine dağıtılır. Bununla beraber terk edilen bir vacib yeniden
yapılınca, ceza düşer. Abdestsiz yapılan bir tavafı yeniden yapmak
gibi…
Haccın Sünnetleri
Farz haccın sünnetleri şunlardır:
1) İhrama girerken gusletmek veya abdest almak. Bu yıkanma, yalnız
temizlik maksadı iledir. Bundan dolayı hac için ihrama girecek bir kadın
adet görmekte veya lohusa ise, temizlik için yıkanması sünnettir.
2) İhram´ın sünneti niyetiyle iki rekat namaz kılmak. Bu namazın
ilkrekatında “Kâfirûn” sûresini ve ikinci rekatında “İhlâs” sûresini
okumalıdır.
3) İhram için beyaz ve temiz iki parçadan ibaret örtüye bürünmek.
Bunların yenisi ve beyaz renklisi, yıkanmışından ve başka renklerden
daha iyidir.
4) İhramdan önce gülyağı gibi hoş koku sürünmek.
5) İhramdan sonra her seher vaktinde, her namaz kılışta, her yokuşa
çıkışta ve inişte; her yolcu kafilesi ile karşılaşmada orta bir sesle üç
defa Telbiye getirmek (Lebbeykallahümme Lebbeyk…. demek).
6) Telbiyelerden sonra, Peygamber Efendimize çokça salât ve selâm okumak.
7) Salât ve selâmdan sonra Yüce Allah´a yalvarmak ve özellikle şu duayı okumak:
Anlamı: “Ey Allah´ım! Ben senden rızanı ve cennetini dilerim. Gazabından ve ateşinden sana sığınırım.”
İmam Muhammed´e göre, belli ve aynı duayı devamlı olarak yapmak, kalbin
ince duygusunu giderir ve samimiyete aykırı olur. Bir alışkanlık halini
alarak tam bir anlayışla yapılmamış bulunur. Onun için herkes dilediği
şekilde dua etmelidir, bu müstahabdır. Bununla beraber Peygamber
Efendimizden nakledilen duaları bereketlenme maksadı ile okumak
güzeldir.
8) Mekke-i Mükerreme´ye girmek için yıkanmak ve gündüz vakti girmek,
Kâbe´yi görünce dua etmek, Beytullah´ın önünde tekbir ve tehlilde
bulunmak.
9) Afakî olanlar (Mikat dışından gelenler) için kudum tavafı yapmak.Geç
kalıp da Mekke´ye girmeden Arafat´a çıkanlardan bu Kudûm Tavafı düşer.
10) Mekke´de bulundukça zaman zaman nafile olarak Tavaf etmek.
11) Ziyaret Tavafında erkeklerin “Iztıba” etmeleri (Tavafa başlamadan
önce, omuza alınan örtüyü sağ koltuğun altından geçirerek sol omuz
üzerine atmaları.)
12) Ziyaret tavafının ilk üç şartında erkeklerin “Remel” yapmaları
(adımlarını kısaltarak ve omuzlarını silkerek çalımlı bir şekilde
yürümeleri) Bu hareket hacıların güç ve sağlamlığına bir işarettir.
Resullüllah Efendimiz kaza olarak yerine getirdikleri Umre haccı
esnasında ashab-ı kiramla beraber bu şekilde tavaf ederek, karşıdan
seyreden ve ashab-ı kiramın zayıf düştüklerini sanan Mekke´lilere
müslümanların kuvvet ve yiğitliğini göstermek istemişti. Peygamberimizin
bu sünneti hâlâ uygulanmaktadır.
Bu Remel, Kudüm Tavafında yapılabilirse de, Ziyaret Tavafında yapılması daha faziletlidir. Sader Tavafında ise yapılmaz.
13) Safa ile Merve arasında Sa´y ederken oradaki iki yeşil direk (ışık)
arasını erkeklerin koşarak geçmeleri ve sonra yavaşlamaları.
Bu hızlı yürüyüşe “Hervele” denilir.
14) Zilhicce ayının yedinci günü öğle namazından sonra Mekke´de tekbir hutbe okunup insanlara hac işlerini (menasiki) öğretmek.
15) Zilhicce´nin sekizinci günü, güneşin doğmasından sonra Mekke´den
Mina´ya çıkmak ve o gece Mina´da kalmak. Mina Harem Bölgesindedir.
16) Zilhicce´nin dokuzuncu günü, güneşin doğuşundan sonra Mina´dan Arafat´a çıkmak.
Arafat´da en büyük İslâm idarecisi veya onun görevlendireceği kimse,
öğle namazı ile ikindi namazınıbirlikte olarak öğle vaktinde kıldırır.
Zevalden sonra ve namazdan önce iki hutbe okur. İnsanlara Arafat ile
Müzdelife´de bir müddet durup beklemelerini (vakfe yapmalarını) söyler
ve hac ile ilgili bazı bilgiler verir.
17) Kurban Bayramının ilk gününde bir hutbe okumak ve haccın geri kalan
görevlerini anlatmak. Bu hutbe ile beraber üç hutbe okunmuş oluyor.
18) Arafat ve Müzdelife´de kılınan namazlarda yalvarıp yakararak dua
etmek ve göz yaşları dökmek veya döker gibi bir tavır takınmak. Hem
kendisi, hem de ana-babası için ve bütün müslümanlar için hayırlı dualar
yapmak.
Arafat, Harem bölgesi dışında bulunan bir sahadır. Burada hacıların duruşu cuma gününe rastlasa, cuma namazı kılınmaz.
19) Güneşin batışından sonra Arafat´dan yavaş yavaş inmek. Müzdelife´ye
varildiği zaman gelip geçenlere engel olmamak için vadiden yüksekçe
bulunup “Meş´ar-i Haram” denilen “Kuzah” tepesi yakınında konaklamak.
20) Bayram gecesi Müzdelife´de kalıp Bayram sabahı Mina´yı inmek. Nahr,
(kurban kesme) günlerinde bütün yol eşyası ile beraber Mina´da kalmak.
21) Mina´da taşlar atılırken Mina´yı sağa ve Mekke´yi sola almak.
Sırasıyla önce Cemre-i Ulâ´yi, sonra Cemre-i Vusta´yi, daha sonra Akabe
Cemresini taşlamak ve bu son cemrede taşları aşağıdan yukarıya dogru
atıvermek.
22) Taşlamaya ilk gün, güneşin dogmasi ile zevali arasında, diğer günlerde ise zeval ile güneşin batışı arasında başlamak.
23) Mina´dan Mekke´ye acele inmek. İsteyen kimse için Zilhicce´nin
onikinci günü güneşin batışından önce yola çıkmak. Güneşin batışına
kadar beklemek günahtır.
24) Mina´dan Mekke´ye inerken Muhaseb ve Ebtah denilen düz bir yerde azıcık duraklamak.
25) Veda tavafından ve iki rekat namazdan sonra Zemzem suyundan, Kâbeye
bakarak ayakta kana kana içmek ve bu mübarek sudan başa ve bedene
dökünmek.
26) Hacer-i Esved ile Kâbe kapısı arasında bulunan Mültezem isimli yere göğsünü ve yüzünü koyup sürüvermek.
27) Kimseye zahmet vermeksizin Kâbe´nin örtülerine yapışıp duada
bulunmak. Kâbe içine girmek mümkün olunca, tam bir edeb ve hürmetle
girip iki rekat namaz kılmak.
Kâbenin örtüsüne sarılmak, Mültezem´e sürünmek, Allah´ın rahmetine
yakınlığın bir nişanıdır. Beytullah´a olan muhabbetin ve Yüce Allah´ın
mağfiretini ısrarla istemenin ve Vacib Tealâ Hazretlerine sığınmanın bir
işaretidir.
28) Medine-i Münevvere´ye gidip Peygamber sallallahu aleyhi vesellem´i ziyaret etmek.
Haccın sünnetlerini terk eden faziletten mahrum kalır. Daha doğrusu
günâh işlemiş olursa da, üzerine kurban kesmek gibi bir ceza gerekmez.
(Şafiîlere göre, Arefe gecesi Mina´da kalmak sünnettir. Teşrîk (bayram) gecelerinde kalmak ise vacibdir.)
Haccın Edebleri
Hac yolculuğunda bulunacak kimselerin gözetecekleri bir kısım edebler vardır. Başlıcaları şunlardır:
1) Tam helal bir mal ile hac etmelidir. Çünkü helal olmayan bir mal ile hac yapılması haramdır.
2) Yola çıkmadan önce, kul borçları varsa ödenmelidir.
3) Günahlardan tevbe etmeli, kazaya kalmış ibadetler varsa, onları kaza etmelidir.
4) Gösterişten, öğünüp böbürlenmekten, süs ve saltanattan sakınmalı, tevazu içinde olmalıdır.
5) Hac yolculuğu üzerinde bilgi ve tecrübe sahibi kimselerle istişare yapmalıdır.
6) Kimlerle arkadaş olacağına, hangi yoldan ve hangi vasıtalarla
yolculuk yapacağına dair “İstihare” yapmalıdır (İki rekat namaz kılarak
Allah´dan hayırlısını istemelidir.)
7) Gerekirse kendisine yol gösterecek, yardımda bulunacak ve sabır tavsiye edecek iyi bir arkadaş edinmelidir.
8) Yolda arkadaşları ile ve diğer yolcularla çekişip dövüşmekten sakınmalıdır.
9) Düşmanları varsa, onları bağışlamaya ve anlayışla karşılamaya çalışmalıdır.
10) Hac yolculuğuna ay başında perşembe günü veya pazartesi günü sabahleyin çıkmalıdır.
11) Ailesi, komşusu ve dostları ile vedalaşmalı ve onların dualarını
dilemeli. Bunun için onları ziyarete gitmelidir. Onlar da kendisini Hac
dönüşünde karşılamalıdır ki, bu da bir sünnettir.
12) Hacca giderken ve hacdan dönünce evinde iki rekat namaz kılmalı ve dua etmeli.
Farz Hac Üzerinde Uygulama
Hac görevini vacibleri, sünnetleri ve edebleri ile yapacak olan kimse, şu şekilde hareket eder:
1) Helal ve temiz bir mal elde eder. Ödenmesi gerekli borçları varsa,
onları öder. Kazaya kalmış ibadetleri varsa, mümkün olduğu kadar onları
kaza eder. Günahlarından tevbe eder ve Allah´dan mağfiret diler.
Kendisini kötü söz ve hareketlerden korur. Güzel ahlâklı olmaya çalışır.
Tevazu hali içinde bulunur. Yola çıkacağı zaman evinde iki rekat namaz
kılar. “Bismillahi tevekkeltü alellahi lâ havle ve lâ kuvvete illâ
billâh” diyerek Allah´a sığınır. Ailesi, komşusu ve dostları ile
vedalaşarak yola çıkar.
2) Mikat denilen yerlerden birine varınca yıkanır veya abdest alır.
Giderilmesi gereken fazla kılları yok eder, tırnakları keser. Elbisesini
çıkarır. Beyaz ve temiz olan iki parçadan ibaret dikişsiz havlulara
bürünür. Hoş kokulu şeylerden sürünür. Başını açık ve ayaklarını çıplak
bulundurur. Üstleri açık ve topukları kısa olan ayakkabı giyer. İhram
için iki rekat namaz kılar. İhrama niyet edip: “Allahümme innî
ürîdü´l-hacce, feyessirhu lî ve tekabbelhüminnî = Ya Rabbi! Ben hac
etmek istiyorum, onu bana kolaylaştır ve onu benden kabul et” diye dua
eder. Sonra “Lebbeykallahümme Lebbeyk…” diye telbiyede bulunur.
3) Böyle ihrama girdikten sonra, eğer zevcesi yanında ise, onunla
ilişkide bulunmaz, öpmez ve okşamaz. Dikişli elbise giyinmez. Artık
hoşkokulu şeyler sürünmez. Saçlarını kesmez ve kıllarını gidermez,
tırnaklarını kesmez. Güvercin ve geyik gibi kara av hayvanlarını
avlamaz. Yeşil ağaçları ve otları kesip koparmaz. Kötü ve çirkin sözler
söylemez. Arkadaşları ve başkaları ile çekişmez. Fakat yıkanabilir ve
para kesesini (kemerini) beline bağlayabilir.
4) Her namaz kıldıkça ve yolcu kafilelerine her rastladıkça, yokuş
çıkınca ve yokuştan inince, yüksek sesle “Lebbeykallahümme Lebbeyk…”
diye telbiyede bulunur. Mekke´ye varacağı zaman yıkanır veya abdest
alır.Mekke´ye girince, hemen Mescid-i Haram´a koşar. Beytullah´ı görünce
telbiye getirir, “Allahü Ekber” diye tekbir alır, “La İlâhe İllallah”
diye tehlilde bulunur. Salât ve selâm okuyarak: “Allahümme zid beyteke
teşrîfen ve tazimen ve tekrimen ve birren ve mehabeten = Ey Allah´ım!
Beyt-i şerifıne mahsus teşrifi, tazimi, tekrimi, ihsan ve yüceliği
artır,” diye dua eder.
Sonra Hacer-i Esved tarafına yönelerek tekbir alır. Hacer-i Esvedi
selâmlar. Mümkünse, kimseye eziyet vermeden onu öper veya elini sürer.
Sonra da Kâbe´yi sola alarak Hatîm´ın dışından Kudüm Tavafına başlayıp
Kâbe´nin etrafını yedi defa dolaşır. Bu tavafın ilk üç devrinde
(Şartında) remel yapar (adımlarını kısaltıp omuzlarını silkerek
çalımlıca yürür.) Her dolaşmada Hacer-i Esved´in karşısına gelince onu
selamlar. Bu tavafı tamamladıktan sonra İbrahim Aleyhisselâm´ın
makamında, eğer kalabalık ise Mescidin uygun bir yerinde iki rekat namaz
kılar. Sonra yine Hacer-i Esved´i selâmlar!
5) Böylece Kudüm Tavafını tamamladıktan sonra Sa´y için Safa ile Merve
caddesine çıkar. Önce Kâbe´yi görebilecek şekilde Safa tümseğine çıkar.
Kâbe´ye yönelerek tekbir ve tehlil getirir, salât ile selâmda bulunur.
Sonra buradan Merve´ye doğru gider. Yolda bulunan iki yeşildirek (ışık)
arasında biraz koşar. Bu şekilde dört defa Safa´dan Merve´ye karşı
tekbir ve tehlil getirir, salât ve selâmda bulunur. Böyle her gidiş
gelişte telbiye yapar. Koşarak yürüdüğü zaman: “Allahümme´ğfir verham ve
tecavez amma ta´lem. Feinneke entel´aliyyül´azîm Ya Rabbi! Bağışla ve
merhamet et. Bildiğin kusurlardan vazgeç. Şübhesiz ki sen, yücesin,
büyüksün,” diye dua eder.
Bu gidiş ve gelişin (Şartların) arka arkaya yapılması daha faziletlidir. Ara vererek yapılması da caizdir.
6) Yalnız hacca (İfrad hacca) niyet etmiş olan kimse, böyle sa´y
ettikten sonra da Mekke´de yine ihramlı olarak kalır. Kıran hacca niyet
eden de böyledir. Dilediği zaman Kâbe´yi tavaf eder. Zilhiccenin
sekizinci (terviye) gününde sabah namazını yine ihramlı olarak Mekke´de
kılar. Sonra Mina´ya çıkar. Orada arefe gününün sabah namazını kılıncaya
kadar durur. Sonra Arafat´a gider. O gün güneş batınca da, Arafat´dan
Müzdelife´ye yönelip geceyi Müzdelife´de geçirir. Akşam namazını yolda
kılmayıp onu yatsı namazı ile beraber Müzdelife´de imamla kılar. Kurban
Bayramı gününün fecri doğunca hemen sabah namazını kılar. Sonra
Müzdelife´de “Meş´ar-i Haram” denilen yere gider ve burada biraz durur.
Bütün bu yerlere gidiş gelişlerde telbiyede bulunur.
7) Meş´ar-i Haram´da iken fecir tamamen açılınca henüz güneş doğmadan
Mina´ya doğru vakar ve sükûnetle yürümeye başlar. Mina´da “Akabe
Cemresi” denilen yere yedi küçük (nohut büyüklüğünde) taş atar. Bu
taşları sağ elinin baş parmağı ile şehadet parmağı arasında tutarak
atar. Her birini attıkça tekbir getirir. Taşları atınca orada beklemez.
Sonra dilerse kurban keser. Ondan sonra tıraş olur veya saçlarının
uçlarından parmak uçları kadar kırpar. Bunları yapınca bütün ihram
yasakları kendisine helal olur; yalnız zevcesi ile yine ilişki kuramaz.
8) Bundan sonra aynı günde (Bayramın birinci gününde) veya ikinci ve
üçüncü gününde Mekke´ye inip Ziyaret Tavafı yapar. Kudüm tavafında Remel
yapmamış ise, bunu Ziyaret Tavafının ilk üç devresinde yapar. Bu tavafı
bitirince iki rekat namaz kılar. Artık bu farz olan Ziyaret tavafından
sonra zevcesi ile ilişki kurabilir. Böylece bütün hac yasakları kalkmış
olur.
Ziyaret Tavafı için, Mina´dan Mekke´ye Bayramın birinci günü inmek daha faziletlidir.
9) Ziyaret Tavafını yaptıktan sonra tekrar Mina´ya gider. Cemrelere taş
atmak için üç gün Mina´da oturur. Bayramın ikinci günü zeval vaktinden
sonra, Mina´daki “Mescid-i Hayf” yakınında bulunan Cemre-i Ulâ´dan
başlayarak cemrelerin üçünü de taşlar. Şöyle ki: Yürüyerek önce Cemre-i
Ulâ´ya, sonra Cemre-i Vusta´ya yedişer taş atar. Her taşı atarken tekbir
alır. Bu iki cemreden her birinin yanında bekleyerek hem kendisine, hem
ana-babasına, hem de din kardeşlerine dua eder. Sonra Cemre-i Akabe
yakınına gider. Buna da yedi taş atar; ancak burada dua için durmaz.
Bayramın üçüncü gününde de, zevalden sonra bu şekilde cemreleri taşlar.
Eğer Mina´da iken Bayramın dördüncü günü de girecek olsa, o gün de böyle
taşları atar. Bu güne ait olmak üzere cemre taşları zevalden önce de
atılabilir. Bu şekilde atılan taşların sayısı yetmişe ulaşır. Bu taşlar
Müzdelife´de iken veya Mina´ya gelirken toplanır. İhtiyat olarak taşlar
yıkanır. Bu taşları, cemrelerde biriken taşlardan alıp atmak mekruhtur.
10) Bundan sonra tekrar Mekke´ye döner veya yolda “Muhassab” denilen
düzlükte biraz durup dinlenir. Ondan sonra Mekke´ye giderek Harem-i
şerife varır. Veda Tavafını yaparak iki rekat namaz kılar. Sonra Zemzem
kuyusunun yanına gider ve Beytullah´a karşı durup kana kana içer. Bu su
ile yüzünü ve başını yıkar. Mümkünse bedenine de döker: İçtikçe şöyle
dua eder:
“Allahümme es´elüke ilmen nafian ve rızkan vasian ve şifaen min
küllidâin. Allah´ım! Ben senden faydalı ilim, geniş rızık ve her
hastalıktan şifa dilerim.”
11) Zemzem suyunu içtikten sonra Kâbe´nin yüksek eşiğini öper. İmkân
bulursa içine girip iki rekat namaz kılar. Yüzünü duvarına sürüp Yüce
Allah´a hamd eder ve mağfiret diler. Tam bir edeble tekbir ve tehlil
getirerek Mültezem´e gelir. Yüzünü ve göğsünü oraya kor. Kâbe´nin
örtüsüne yapışarak dua eder. Artık Mekke´de kalmayacaksa, yüzünü
Beytullah yönünden ayırmayarak ayrılık üzüntüsü ve kederi ile ağlaya
ağlaya veya ağlar gibi bir durumda arka arka çekilip Harem-i Şerifden
çıkar. Dilediği gün memleketine döner.
Bu hac görevlerini (menasikini) yapmada kadınlar da erkekler gibidir.
Ancak kadınlar âdetleri üzere elbiselerini giyinmiş, başlarını ve
ayaklarını örtmüş bulunurlar. Bununla beraber yüzlerine dokunmamak üzere
bir örtü (peçe) de kullanabilirler. Telbiyelerde seslerini
yükseltmezler. Tavafda ve Safa ile Merve arasında hızla yürümezler.
İhramdan çıkmak için saçlarının uçlarından biraz kesmekle yetinirler.
Hacer-i Esved´i selâmlamak için erkeklerin arasına sokulmazlar.
Adet görmeye başlayan bir kadın, haccın bütün görevlerini yapar. Fakat
bu hali ile tavaf yapamaz. Tavafı sonraya bırakır. Bu geciktirmeden
dolayı kendisine kurban kesmek veya başka bir ceza gerekmez.
Ziyaret Tavafından sonra âdet gören kadından vacib olan veda tavafı düşer.
Hedy´in Mahiyeti ve Hükümleri
Yüce Allah´ın rahmetine yaklaşmak veya işlenen bir cinayete keffaret
olmak için Harem bölgesinde kesilmek üzere götürülen veya kendisi veya
parası gönderilen kurbana “Hedy” denir. Bu da en az bir yaşındaki koyun
ile altı ayını doldurup bir yaşındaki koyun gibi görünen tokludur. Beş
yaşını tamamlamış deve ile iki yaşını doldurmuş sığır da olabilir.
Bunların erkekleri ile dişileri birdir. Kurbanlık hayvanlarda aranan
vasıflar, aynen bunlarda da gereklidir.
Koyun cinsinden olan kurbana “Dem”, deve ve sığır cinsinden olanada “Bedene” denir. Hedyin en iyisi bedenedir.
Bir hayvanın hedy olması ya açık şekildedir veya delâlet şekli iledir.
Meselâ: “Hedy için” denilerek satın alınıp Mekkeye gönderilen bir koyun
açık bir şekilde hedy olmuş olur. Hedy olmasına kalben niyet edilen bir
koyun veya hedy olmasına niyet edilmeksizin Harem bölgesine kesilmek
üzere gönderilen bir koyun veya deve, delâlet sureti ile hedy olmuş
olur.
Hedy hayvanına binilmesi, yük yükletilmesi, bir zaruret olmadıkça caiz
değildir. Bu hürmete aykırıdır. Bu yüzden kıymetinde bir noksanlık
olursa, bu noksan miktarını sadaka olarak vermek gerekir.
Hedy kurbanının sütünü, etini yemek kendisine caiz olan bir kurban olsa
bile, içmez. Memelerini soğuk su ile yıkayarak sütünü kesmeye çalışır.
Hayvana zarar verecekse, yapılmaz. Bu durumda sütü fakirlere sadaka
olarak verilir. Eğer kurban sahibi sütünden faydalanırsa veya sütünü
zenginlere verirse, bunun kıymetini (bedelini) fakirlere sadaka olarak
vermesi gerekir.
Allah rızası için bağışlanan bir şeyin aynını sadaka vermek caiz olduğu
gibi, kıymetini ve bir rivayete göre dengini de sadaka vermek
caizdir.Buna göre, bir kimse kendi koyunlarından belli birini hedy olmak
üzere tayinetse, bunun kıymetini veya dengini hedy olarak Harem-i
Şerif´e gönderebilir.
Nafile olarak gönderilen bir hedy yolda çalınsa veya ölse, yerine
başkasını göndermek gerekmez. Vacib olarak gönderilmiş olunca, yerine
başkasını göndermek gerekir. Fazla kusurlandığı takdirde de, noksanın
bedelini sadaka vermek gerekir. Ancak hedy kurbanının sahibi fakir ise, o
zaman bu kusurlu hedy yeterli olur.
Yine, Haremde kesilip de, eti henüz sadaka verilmeden çalınsa, artık başkasını kesmek gerekmez. Çünkü vacib yerinde yapılmıştır.
Önce de yazıldığı gibi, Temettü haccı ile Kıran haccından dolayı hedy
(Harem bölgesinde kurban kesmek) vacibdir. Bunun koyun cinsinden olması
da yeterlidir. Bu kurbanlar, Bayramın birinci, ikinci ve üçüncü
günlerinde kesilebilir. Fakat birinci günde kesilmesi daha faziletlidir.
Bu, bir şükür kurbanı olduğundan bunun etinden sahibi de yiyebilir.
Geri kalanını Mekke fakirlerine dağıtmakta fazilet vardır.
Hac mevsiminde nafile olarak Harem´de kesilen her cins kurban da birer hedy´dir. Bunların etlerinden sahibleri yiyebilirler.
Hacla ilgili cinayetlerden (yapılması yasak şeyleri yapmaktan) dolayı
ceza veya keffaret olarak kesilecek kurbanlar da hedy sayılır. Ancak
bunların etlerinden sahibleri ile zevceleri, usul ve füruları
yiyemezler. Çünkü bu ceza kurbanları zekât, adak kurbanı ve fitre
sadakasi yerinde sayılırlar. Bunların etinden yiyecek olurlarsa,
kıymetlerini fakirlere sadaka verirler.
Bedene (deve-sığır) cinsinden olan kurbanlıklar, nafile, adak, Temettü
haccı ve Kıran haccı için olunca, bunların bir nişanla kurbanlık
olduklarını belirtmek müstahabdır. Bu, başkalarına güzel bir örnek olur.
Fakat ceza ve keffaret kurbanlarına böyle bir alâmet konulmamalıdır.
Çünkü bunların açığa vurulması değil, gizli tutulması uygundur.
Hedy kurbanlarının kesileceği yer, mutlak surette Mekke´nin Harem
Bölgesidir. Bunların Mina´da kesilmesi şart değildir, bir sünnettir.
Ancak yolda sakatlanmış olan nafile bir hedy yolda kesilebilir. Bu
durumda etinden yemek sahibine helal olmaz, bütününü sadaka vermek
gerekir. Çünkü bunun etinden sahibinin yiyebilmesi, bunun Hareme
kavuşması şartına bağlıdır.
Temettü Haccının Yapılış Şekli Kıran Hac Nasıl Yapılır?
Daha önce yazıldığı gibi Temettü Haccı, farz olan hac ile Umre´yi ayrı
ayrı iki ihram ile toplayıp hac mevsiminde yapmaktır. Mikat dışından
(uzaktan) gelen hacılar, ihramda fazla kalmamak için daha çok bu nevi
hac etmeyi tercih ederler. Şöyle ki:
1) Bir afakî (mikat dışından gelen kimse) ihrama başladığı zaman: “Ya
Rabbi! Ben umre yapmak istiyorum, bu umreyi bana kolaylaştır ve onu
benden kabul buyur,” diye umreye niyet ederek telbiyede bulunur, iki
rekat namaz kılar. Diğer işleri de yerine getirir.
2) Mekke´ye girince, usulüne göre umre için Kâbeyi yedi defa tavaf eder.
Sonra iki rekat namaz kılar. Daha sonra Safa-Merve arasında sa´y
görevini yapar. Arkasından saçlarını tıraş eder veya kısaltır. Böylece
umresini tamamlar.
3) Bu şekilde umresini yapmış olan kimse, ihramdan çıkmış olur. Artık
ihrama girmemiş insanlar gibi Mekke´de kalır. Asıl elbiselerini giyer ve
mübah olan diğer işleri yapabilir.
4) Umresini yapmış olan bu zat, Mina´ya çıkılacak gün veya daha önce
Mekke´de tekrar ihrama girer ve (farz) hacca niyet eder, telbiyede
bulunur. Artık yalnız hacca (ifrad hacca) niyet eden kimse gibi, daha
önce, yazıldığı üzere hac görevlerini (menasiki) yerine getirir. Bundan
başka Mina´da bir kurban keser.
Bu kurban, hac ile Umreyi bir arada yapmaya başarı kazanmanın bir şükrü
yerindedir. Akabe Cemresi taşlandıktan sonra nahr günlerinin birinde
kurban kesilir. Bu kurbanı kesmeden önce saçlar tıraş edilmez veya
kısaltılmaz. Bu kurban bir koyun olabileceği gibi, kurban edilecek bir
deve veya sığırın yedide biri veya tümü de olabilir. Böyle bir kurban
kesmekten aciz ise, Arefe gününde üç gün tamamlanmış olmak üzere oruç
tutar. Ayrıca memleketine döndükten sonra veya dilediği bir yerde yedi
gün ki, toplam on gün oruç tutması vacib olur.
5) Bu uygulama; Temettü haccında bulunup da beraberinde Hedy (kurbanlık)
Mekke´ye götürmemiş veya göndermemiş olan kimseye göredir. Eğer böyle
bir kurban bulunursa, yalnız Umreyi yapmakla ihramdan çıkmış olmaz. Umre
için tavaf eder, sa´yda bulunur ve terviye gününe (zilhiccenin
sekizinci gününe) kadar ihramda kalır. Bunun arkasından hac için niyet
ederek ihrama girer. Geri kalan hac işlerini yerine getirmeye devam
eder. Kurban Bayramının ilk gününde Akabe taşlarını attıktan sonra
Kurbanını şükür olarak keser. Ondan sonra saçlarını tıraş eder veya
kısaltır. Artık o anda iki ihramdan çıkmış olur.
Kıran Hac Nasıl Yapılır
Bilindiği gibi, Kıran Hac, farz olan hac ile Umre´nin ihramını birlikte yapmaktır. Şöyle ki:
1) Kıran hac yapacak olan kimse, mikatta veya mikat yerinden önce hac
ile Umre´ye birlikte niyet eder. Yine iki rekat namaz kılar. Sonra: “Ey
Allah´ım! Ben hac ve umre yapmayı istiyorum. Bunları bana kolaylaştır ve
benden bunları kabul buyur,” diye dua eder ve Telbiyede bulunur. İhrama
girmiş olan kimseye yasak olan şeyler aynen buna da yasaktır. Bunları
gözetmeye çalışır.
2) Bu kimse Mekke´ye girince, önce umresini yapar: Beytullah´ı
tavafeder. Safa ile Merve arasında Sa´y yapar. Sonra ihramdan çıkmadan
haccın menasikini; evvelce yazıldığı gibi, yapar. Bayramın birinci günü
Akabe taşlarını attıktan sonra; iki haccı bir arada başarmanın şükrü
olarak bir kurban keser ki, bu vacibdir. Ondan sonra saçlarını tıraş
eder veya kısaltır. Böylece ihramdan çıkmış olur. Bu kurbanı bulup
kesemeyecekse, son gün Arefe gününde bitmek üzere üç gün oruç tutar.
Yedi gün de Bayram günleri çıktıktan sonra dilediği yerde veya
memleketine dönünce tutar. Böylece on gün oruç tutması gerekir. Bu
oruçları ayrı ayrı günlerde de tutabilir.
3) Kıran hacca niyet eden kimse, Umre´yi yapmadan Arafat´a gidecek olsa,
umresi bozulmuş olur. Artık kendisine şükür kurbanı gerekmez. Ancak
niyet ettiği umreyi bozmuş olduğundan onu kaza etmesi ve bir ceza
kurbanı kesmesi gerekir.
Temettü haccı ile Kıran haccı afakîlere (Mekke dışından gelenlere)
mahsustur. Mekke´de veya Mekke ile mikatlar arasında bulunanlar bunları
yapmazlar. Çünkü bu iki haccı yapanlar, hac süresi içinde bir müddet
aileleri yanına dönüp gitmemeleri gerekir. Oysa ki, bunların aile
efradından uzaklaşmaları zordur.
Umrenin Yapılış Şekli
Yukarıdaki uygulama, yalnız “İfrad Hac” hakkındadır. Sadece Umre yapmak isteyen kimse şu şekilde hareket eder:
1) Umre haccı yapacak olan zat, afakî (mikât dışından) olduğuna göre,
mikat yerinde ihrama girer. Mekke halkından ise, Harem Bölgesi dışından
ihrama girer. Daha önce açıklandığı gibi elbisesini çıkarır ve iki
parçadan ibaret dikişsiz ve beyaz örtüleri takınır. Sonra: “Allahümme
innî uridü´l-umrete feyessirha li ve tekabbelha minnî = Allah´ım! Ben
umre yapmak istiyorum, onu bana kolaylaştır ve onu benden kabul buyur,”
diye yalnız umreye niyet eder. Sonra “Lebbeykallahümme Lebbeyk…” diye
telbiyede bulunur. Farz hacda yasak olan işler, umrede de ihramda
bulundukça yasaktır. Yolculukta telbiye getirmeye devam eder.
2) Mekke´ye girince, Umre için tavafta bulunup bildiğimiz şekilde Kâbe
etrafında yedi defa dolaşır. Hacer-i Esved´i her defasında selâmlar. İlk
üç şartında (devrinde) sürat gösterir, tekbir ve tehlilde bulunur.
3) Bu tavaftan sonra Safa ile Merve arasında, daha önce yazıldığı gibi
sa´y eder. Bundan sonra başının saçlarını tıraş eder veya kısaltarak
umresini tamamlar. Böylece ihramdan çıkmış olur. Artık Mekke´de kaldıkça
dilediği vakitlerde Kâbe´yi tavaf eder. İstediği elbiseyi giyebilir.
Kendisinde ihramda haram olan şeyler helal olur.
Tavafın dört şartı (devri), umrenin rüknüdür. Ondan sonra geri kalan üç
şavt ile Safa-Merve arasında yedi defa yürümek, saçları tıraş etmek veya
kısaltmak da umrenin vaciblerindendir.
Umre´nin şartları, haccın şartları gibidir. Yalnız umre için belli bir
vakit gerekli değildir. Her mevsimde yapılabilir. Buna göre ihram da
Umrenin bir şartıdır.
Umre´nin sünnetleri ve edebleri de, Hacdaki Safa-Merve arasında olan
sa´ydan itibaren sonuna kadar olan sünnetleri ve edebleri gibidir.
Hac ve Umre İle İlgili Yasaklar
Hac veya Umre için ihrama girmiş olanların din yönünden yapmaları yasak
olan şeylere “Cinayetü´l-Hac = Hac Yasakları” denir. Burada kasıd,
yanılma, hataya düşme ve unutma birdir.
(Şafiîlerce hata ve unutma cezası bağışlanmıştır.)
Hac ve Umre´ye ait yasaklar (cinayetler) şu beş kısma ayrılır:
1) Yapılmalarından dolayı yalnız birer dem (koyun veya keçi) kurban edilmesi gereken cinayetler.
Büluğ çağına ermiş olup da ihrama girmiş bulunan bir kimsenin bir uzvuna
(organına) tamamen veya bir uzvu miktarı olacak şekilde değişik
yerlerine hoş kokulu bir şey sürmesi, başına kına yakması, yağ
sürünmesi, tam bir gün akşama kadar dikişli bir elbise giyinmesi veya
başını örtülü bulundurması, başının en az dörtte birini tıraş ettirmesi,
fazla tüylerini gidermesi, tırnaklarını kesmesi, haccın vaciblerinden
birini (mikatta ihrama girmeyi) terk etmesi, cünub veya haiz olarak
kudüm veya veda tavafı yapması veya abdestsiz olarak ziyaret tavafında
bulunması gibi…
Kıran haccında bu yasaklardan biri yapılırsa, iki ihramın hürmetini korumak için iki kurban (dem) gerekir
Böyle irade ile yapılmalarından dolayı kurban kesilmesi gereken
şeylerden biri, bir zaruret ve illet sebebiyle yapılsa, bu işi yapan
serbest kalır; dilerse Harem´de bir kurban keser, dilerse istediği yerde
üç gün oruç tutar, dilerse altı fakire birer fitre miktarı sadaka
verir. Bu sadakanın Mekke fakirlerine verilmesi daha faziletlidir.
Verilecek bu sadakada temlik caiz olduğu gibi, ibahe (ikram suretiyle
yemek yedirme) de caizdir. İmam Muhammed´e göre ibahe caiz değildir.
2) Yapılmasından dolayı Bedene (deve veya sığır) kurban edilmesi gereken cinayetler:
Bunlar, Arafat´da vakfeden sonra daha tıraş olmadan veya saçları
kısaltmadan önce kurulan cinsel ilişki ile ziyaret tavafını cünub, hayız
veya nifas hallerinde yapmaktan ibarettir. Bununla beraber herhangi bir
tavaf, taharet halinde yeniden yapılırsa cezası düşer.
Arafat´da vakfeden sonra saçları tıraşdan veya kısaltmadan önce, bir
mecliste cinsel ilişki tekrarlansa, yalnız bir Bedene (deve veya sığır)
gerekir. Meclis değişecek olsa, birinci ilişkiden dolayı bir Bedene
(deve veya sığır), diğerleri için de dem (koyun) gerekir. Çünkü birinci
ilişkide tavafa noksanlık gelmiştir. Böyle noksan bir tavaf için de
“Dem” yeterli olur. Fakat tıraş olduktan sonra veya saçları kısalttıktan
sonra, ziyaret tavafının tamamından veya ilk dört şartından önce
ilişkide bulunsa, yalnız bir koyun kesmek yeterli olur. Buna göre,
ziyaret tavafının tamamından veya dört şartından sonra kurulacak ilişki
ile ceza olarak ne bedene ne de dem gerekir.
3) Her birinin yapılmasından dolayı yarım sa´ (bir fitre miktarı) beşyüz yirmi dirhem sadaka verilmesi gereken cinayetler;
Bunlar, İhramda bulunan bir kimsenin, uzuvlarından (organlarından)
birinin az bir kısmına hoş kokulu bir şey sürmesi, bir günden az dikişli
elbise giymesi veya başını örtmesi, başının dörtte birinden azını tıraş
etmesi, yalnızbir tırnağını kesmesi, başkasını tıraş etmesi, başkasının
tırnağını kesmesi, abdestsiz olarak Kudüm tavafı veya Veda tavafı
yapması gibi şeylerdir.
Tedavi için hoş kokulu şey kullanılması, ceza gerektirirse de, zeytinyağı gibi bir yağ kullanılması ceza gerektirmez.
Kırık bir tırnağı koparmak da caizdir; çünkü bunda büyüme hali kalmamıştır.
4) Her birinin yapılmasından dolayı bir fitre miktarından, yarım sa´dan
(beş yüz yirmi dirhem buğdaydan) az bir sadaka verilmesi gereken
cinayetler (yasaklar):
Bunlar, İhramda bulunan kimsenin çekirge öldürmesi, kendi üzerinde
bulunan biti öldürmesi veya onu yere atması, başkasının üzerindeki biti
öldürmesi için onu göstermesi gibi işlerdir.
İhramda iken bunlardan birini yapan kimse, dilediği bir miktar sadaka verir.
Öldürülen bitler üçten çok ise, bir fitre miktarı sadaka verilir. Yolda
görülen bir biti öldürmek yasak değildir, bunun için cezâsı yoktur.
Çünkü bu, aslında eziyet veren bir hayvan olduğundan öldürülmesi
caizdir.
İhramda bulunan kimse, ihramdan çıkıncaya kadar hazin, perişan ve
mütevazi bir hal içinde ihtiyacını Yüce Allah´a arzetmesi gerektiğinden
üste başa düzen verilmemesi bir kulluk ve ihtiyaç nişanının bir ifadesi
olur.
5) Her birinin yapılmasından dolayı bedel değer ödemek (Zıman) gereken yasaklar (cinayetler)dir.
Bunlar da ihramda bulunanın av hayvanlarını öldürmesinden veya Harem
Bölgesindeki yaş ağaçları ve yeşil otları kesip koparmasından ibarettir.
Bunun için İhramda olan kimse (muhrim), gerek Harem Bölgesinde ve gerek
Harem dışında hiçbir kara hayvanını öldüremez ve öldürülmesi için de
onu başkasına gösteremez.
Yine, ihramda olan bir kimse, Harem bölgesindeki yaş ağaçları ve yeşil
otları kesemez. Bunları yapınca, kıymetlerini öder. Şöyle ki:
Öldürülen hayvan eti yenmeyen hayvanlardan ise, onun cezası bir koyun
veya keçi kurban etmekten ziyade olmaz. Fakat eti yenilir hayvanlardan
ise, öldürüldüğü yerdeki kıymeti, iki adalet sahibi kimse tarafından
belirlenerek tamamen sadaka verilir. Eğer bu kıymet bir fitre
miktarından az ise, buna karşılık bir gün oruç tutmak da yeterlidir.
Bununla beraber kıymeti bir kurban değerine eşitse, yasağı işleyen
serbesttir. Dilerse bu kıymetle bir kurban alır ve Harem dahilinde
keser, etini fakirlere dağıtır. Dilerse bu kıymet karşılığında fakirlere
dağıtılmak üzere fitre miktarı buğday, arpa veya hurma alır. Dilerse
her fitre miktarı karşılığında birer gün oruç tutar. Bu oruç degişik
zamanlarda da tutulabilir.
Öldürülen hayvan av için öğretilmiş doğan ve köpek gibi bir hayvan ise,
sahibine öğretilmiş olduğuna göre kıymeti ödenir. Ayrıca öğretilmemiş
olduğuna göre de fakirlere kıymeti sadaka olarak verilir.
Ağaçlara ve otlara gelince, bunlar kendiliğinden bitmiş olup kimseye ait
değilse, Harem Bölgesinin hakkını korumak için kıymetleri sadaka olarak
verilir. Fakat bir kimsenin mülküne ait ise, birer kıymetlerini de
sahiblerine vermek gerekir.
Harem Bölgesindeki bir ağacın yalnız yapraklarını almak, ağaca zarar vermezse caizdir. Bundan dolayı ceza gerekmez.
Hac ile Umrenin Yasaklarına Dair Çeşitli Meseleler
Bir hayvan ayağını kırmak; bir kuşun kanadını kırıp onu uçamaz hale
getirmek, bir kuşun yumurtasını kırmak, ihramda olan kimse için, o
hayvanı veya kuşu öldürmek hükmündedir.
Bir hayvanın tüylerini ve kıllarını kesmek veya kaçıp kurtulmasına engel
olmayacak bir şekilde bir uzvunu (organını) kesip kırmak da, onun
kıymetine getireceği noksanlık miktarını sadaka vermeyi gerektirir. Eğer
bu şekilde hayvanın yaralanması sonunda hayvan iyileşirse, ceza vermek
gerekmez.
İhramda olan kimsenin avladığı hayvan kendiliğinden ölmüş olursa yine
cezayı gerektirir. Çünkü hayvanı ele geçirmesi, onu yok etme sayılır.
İhramda olanın av hayvanını satın alması da yasaktır. Çünkü o hayvan, ihramda olan kimse için kıymeti bulunan bir mal sayılmaz.
Fakat ihramda bulunmayan kimsenin, kendisi için veya ihramda olanın emri
bulunmaksızın onun için harem dışında avlamış olduğu hayvanın etinden
kendisi yiyebileceği gibi, ihramda olan da yiyebilir.
İhramda olan kimse, tavuk ve koyun gibi, yaratılış gereği olarak kaçıp
ürkmeyen evcil hayvanları kesip yiyebilir. Fakat karadaki av denilen
yabanî hayvanları kesecek olsa, onun etinden kendisi de başkaları da
yiyemez. Çünkü bu ölü (besmelesiz kesilmiş) yerindedir. Deniz kuşlarını
da avlayamaz; çünkü bunlar aslen kara hayvanıdır. Bunları öldürmek
cezayı gerektirir.
Harem Bölgesinde öldürülen av, İki İmam´a göre, ölü (Besmelesiz)
hükmündedir. Bunu öldüren ihramlı, onun etinden yese istiğfar etmesi
gerekir. İmam Azam´a göre, cezasını ödedikten sonra etinden yese, yediği
miktarın kıymetini sadaka olarak vermesi gerekir.
Harem bölgesindeki bir avı atıp vurmak: Yasak olduğu gibi, Harem´de olan
kimse de Harem dışındaki bir ava atıp onu vuramaz. Bunların ikisi de
haramdır. Çünkü Harem´deki av güvence altındadır. Harem dahilinde olan
kimse de, dışardaki ava bir şey atmaktan yasaklanmıştır.
Mekke´nin Harem bölgesindeki av hayvanlarını avlamak, kendiliğinden
bitip yetişen yeşil otlarını koparmak, yine kendiliğinden yetişmiş yaş
ağaçları kesip koparmak yalnız ihramda olana değil, olmayana da helal
değildir. Onun için Mekke halkından ihrama girmemişler için bunları
avlamak veya koparıp kesmek, kıymetini ödemeyi (fakirlere sadaka olarak
vermeyi gerektirir. Bunun karşılığında muhrim (ihramda olan) gibi oruç
tutmak yeterli olmaz. Çünkü işleri yapmak, ihramda bulunmayan Mekkeli
hakkında bir borçlanmadır, keffaret değildir. İhramda olmayanın böyle
bir şeye yol gösterip yardımcı olması da günahtır. Fakat bu hareketinden
dolayı kendisine bir borç ödeme cezası gerekmez.
Harem bölgesinde hayvanları otlatmak ve kendiliğinden biten otları
biçmek helal değildir. Fakat Mekke samanı denilen “İzhir” otu ile
mantarları kesip toplamakta bir sakınca yoktur.
Yine, kurumuş ağaçları kesmek, bir ağacın kırık bir dalını koparmak caiz
olduğu gibi, ekilmiş ekinleri ve sebzeleri kesip toplamak da helaldır.
Aynı zamanda insanların yetiştirdiği cinsten olup da kendiliğinden
biterek yetişen ağaçları da kesmek helaldır.
Yalnız insanların yetiştirdiği cinsten olmayıp da, kendiliğinden biten
ağaçları kesmek cezayı gerektirir. Böyle bir ağacı birkaç kişi beraberce
kesmiş olsalar, hepsine sadece bir ceza gerekir. O da bu ağacın
kıymetini ödemekten ibarettir.
İhramda bulunan birkaç kişi, bir av hayvanını öldürecek olsa, İmam Azam´a göre, bunlardan her birine tam bir ceza gerekir.
(İmam Şafiîye göre, hepsine yalnız bir ceza gerekir. Aynı şekilde
ihramda olmayanların Mekke´de Harem Bölgesinde öldürecekleri bir av
hayvanından dolayı da yalnız bir ceza gerekir.)
Bir kimsenin yapmış olduğu cinayetlerin cinsleri ve meclisleri bir
olursa, bir ceza yeterlidir. Fakat cezaların cinsleri ve işlendikleri
yerler değişik olursa, ceza da ona göre çok olur.
Örnek: İhramda olan bir kimse, bir zaruret olmaksızın bir mecliste
birkaç uzvuna (organına) hoş kokulu bir şey sürse veya bir elinin veya
bir ayağının veya iki eli ile iki ayağının tırnaklarını keserse, hepsi
için bir “dem” (bir koyun kurban etmek) yeterli olur. Eğer bir elinin
veya bir ayağının iki veya üç parmağını kesse, her tırnak için bir fıtre
miktarı sadaka vermek gerekir. Bunların kıymeti bir kurban kıymetine
denk olursa, ihramda olan kimse bundan dilediği kadar noksan bir şey
sadaka verebilir.
Yine, bir elinin beş tırnağını kestikten sonra, henüz keffaret vermeden
aynı mecliste diğer elinin beş tırnağını da kesecek olsa, yine yalnız
bir dem (bir koyun kurban etmek) yeterlidir. Fakat bir mecliste veya
başka başka meclislerde ellerinin tırnaklarını kesip başını tıraş
ettirse ve bir uzvuna da hoş kokulu bir şey sürse, yapmış olduğu bu
yasaklardan her biri için ayrıca bir kurban gerekir. Çünkü yasakların
cinsi değiştiği gibi meclis de değişmiştir.
İhramda olan bir kimse, hastalık gibi bir özürden dolayı gündüzleri bir
müddet dikişli elbise giyip geceleri çıkaracak olsa, bundan dolayı ceza
olarak bir kurban yeterli olur.
Fakat bu hastalık gittikten sonra başka bir hastalıktan dolayı tekrar
böyle dikişli bir elbise giyecek olsa, bunun için de ayrıca bir kurban
gerekir.
İhramda bulunan bir kadının eline kına yakması kurban kesmeyi
gerektirir. Erkeklerin sakallarını kına ile boyamaları ise sadaka
vermeyi gerektirir, kurban değil.
Arafat´da vakfeden önce, bir insanın guslü gerektirecek şekilde ön veya
arka yönden ailesi ile yapacağı temastan dolayı hac bozulur ve ceza
olarak ertesi sene kaza etmesi gerekir. Bununla beraber bu bozulan hac
da noksan bırakılmayıp tamamlanır. Yapılan yasak işten dolayı da bir
kurban kesmek gerekir.
(İmam Şafiîye göre, bir bedene (deve veya sığır) kurban etmek gerekir.)
Hac için ihrama giren zevc ile zevce, Arafat´da vakfeden önce cinsel
ilişki kursalar, her ikisi de aynı şekilde cezalanırlar. Her birine bir
dem (bir koyun) kurban etmek gerekir. Ertesi yıl ihrama girdikleri zaman
birbirlerinden ayrılırlar, başka başka yollardan giderek Arafat´da
durur ve bozulan haclarını kaza ederler. Birbiriyle ilişki korkusu
olunca, böyle birbirlerinden ayrı yürümeleri mendubdur.
Şehvetle bakmak, öpmek ve okşamak veya iki yoldan biriyle olmaksizin
cinsel ilişki kurmak haccı bozmaz, meni gelmiş olsa bile… El ile meni
getirilmesi ceza olarak kurban kesmeyi gerektirir. Uykuda rüyalanmadan
(ihtilâmdan) dolayı bir şey gerekmez.
Umre için ihrama giren kimse, henüz tavafin dört şavtını (devrini)
yapmadan cinsel ilişkide bulunsa, umresi bozulur. Bununla beraber bu
umreyi tamamlamaya devam eder ve ceza olarak bir koyun kurban eder.
Sonra da bu bozulan umreyi bir vacib olarak kaza eder. Tavafin dört
şavtından sonra cinsel ilişkide bulunsa, umresi bozulmaz, yalnız bir
kurban kesmesi gerekir.
İhramda olan kimsenin zarar veren karga, çaylak, akrep, yılan, fare,
sinek, karınca, pire, kene, arı, kertenkele, kelebek gibi av cinsinden
olmayan ve insanın bedeninden doğmayan böcekleri ve üzerine saldıran
köpeği ve yaratılışında eza bulunan kurt gibi herhangi yırtıcı bir
hayvanı öldürmesi bir ceza gerektirmez.
İhramda bulunan bir kimse, ihramdan çikmak kasdı ile bir çok av
hayvanını vurup öldürecek olsa, yalnız bir dem (ceza olarak bir koyun
kesmek) gerekir. Çünkü bu iş, cinayet işlemek kasdı ile değil, ihrama
son verme niyetiyle yapılmıştır.
İhramda bulunan kimsenin yanındaki kafeste olan kuşu veya evinde olan
bir av hayvanını salıvermesi gerekmez. Çünkü bu durum, av hayvanına
saldırı sayılmaz.
(İmam Şafiîye göre, böyle hayvanları salıvermek gerekir. Çünkü avı mülkte tutmak, ona saldırı demektir.)
Bedel (Vekâlet) Yolu ile Hac
Hac için bir bedel tutmaya, “İhcac” denir. Böyle kendi yerine başkasını
gönderen kimseye de, “Amir”, “Menûb, Mahcücün anh” denir.
Bir kimse, hac etmeğe gücü bulunsun veya bulunmasın, nafile olarak kendi
yerine müslüman olan ve aklı yerinde bulunan birini naib tayin
edebilir. Naib olan zat, o kimsenin tayin ettiği yerden gider ve onun
adına niyet ederek hac yapar.
Kendi adına nafile hac için bedel gönderen zat, bu haccın sevabını
kazanır. Çünkü bu iş, Allah rızası için Hak yolunda mal harcamak
demektir. Böyle bir harcama, bizzat olabileceği gibi, niyabet suretiyle
de olabilir.
Bir kimse, kendisine farz olan bir haccı, başkasına niyabet (vekâlet)
vererek yaptırabilmesi için aşağıdaki şartların bulunması gerekir.
1) Amir (bedel gönderecek kimse) için hac farz olmuş bulunmalıdır. Farz
olmadan niyabet yoluyla yapılan hac, bir nafile olur. Sonradan o bedel
gönderene hac farz olunca, tekrar hac edilmesi gerekir.
2) Amir (bedel gönderen) bizzat hac etmekten aciz olmalıdır ve bu
acziyeti de, naib tayin ettiği andan itibaren ölümüne kadar devam
etmelidir. Onun için bir aralık acziyeti kalkmış olsa, bizzat hac etmesi
gerekir. Daha önce niyabet suretiyle yaptırmış olduğu hac nafile
sayılır. Amâ ve yatalak olma halleri bu hükmün dışında kalır. Niyabetle
bunların yaptırmış olduğu hacdan sonra özürleri kalksa, haccın yeterli
olmasını engellemez.
İmam Ebû Yusuf´a göre, hangi acziyet olursa olsun, niyabeten yaptırılan
hacdan sonra kalkarsa, haccın yeterli olmasına zarar vermez.
3) Amir, kendi adına hac etmesini naibe emretmelidir. Amirin emri olmaksızın başkasının onu adına yapacağı hac yeterli olmaz.
4) Amir, âdet üzere yol masrafını vermelidir. Onun için naib kendi malı
ile hac ederse, kendi adına hac etmiş olur. Fakat kendi malından
harcadığı mal, nisbet olarak âmirinkinden çok az ise, bu niyabet
caizdir.
5) Amir yapacağı niyabet için bir ücret şart koşmamalıdır. Bir ücret
karşılığında hac eden kimse, kendi adına hac etmiş olur. Bu ücreti
almaya hak kazanamaz. Çünkü hac, tam bir ibadet olduğundan ücret
karşılığında yapılamaz.
(Malikîlere göre, hacda beden ibadeti mal ibadetinden daha üstün olduğu
için, farz olan bir hacda bedel tutmak caiz değildir. Bunun için ücret
vermek caiz değildir, hükümsüzdür. Fakat nafile hac için niyabet
kerahetle caizdir.
Şafiî ve Hanbelîlere göre hac ibadeti, niyabet kabul eden
ibadetlerdendir. Bunun için hac veya umre yapmaktan aciz olan kimsenin,
başkasına bir ücret karşılığında veya nafakasını karşılamak suretiyle
hac veya umre yaptırması sahihdir.)
6) Amirin verdiği mal, binitli olarak hacca elverişli olunca, naib
binitli olarak hacca gitmelidir, isterse âmir piyade olarak gitmesine
izin vermiş olsun. Aksi halde naib, harcayacağı malı âmirine borçlanıp
âmirin binitli olarak hac ettirmesi gerekir. Fakat verilen mal binmeye
elverişli değil ise, piyade olarak yapılan hac yeterli olur.
7) Amirin vasiyet etmiş olduğu mal yeterli ise, vatanından hac edilmesi gerekir. Değilse, yeterli olacağı bir yerden hac edilir.
Bizzat veya niyabet üzere hac etmek için yola çıkan kimse, yolda vefat
edip tarafından hac edilmesi vasiyet edilmiş bulunsa, İmam Azam´a göre
vatanından (ikamet yerinden), iki imama göre de vefat ettiği yerden hac
ettirilir.
Yine, kendisi için beldesinden başka bir yerden hacca gidilmesini vasiyet eden kimsenin, vasiyetine göre hac ettirilir.
Ölen bir kimse adına beldesinden hacca gidilmesi gerekirken, vasisi
başka bir beldeden hac ettirecek olsa, bu hac vasinin adına olur. Ölü
için ayrıca hac ettirmesi gerekir. Eğer o iki yer arasındaki uzaklık bir
günde gecelemeden gidip gelinecek kadar ise, o zaman ölü adına hac
sahih olur.
8) Naib hac işlerine başlamadan önce veya ihrama giderken âmir adına hac
etmeye niyet etmelidir. Dili ile de: “Lebbeykallahümme Lebbeyk
anfilaiun…” diye telbiyede bulunmalıdır. Yalnız kalbi ile niyet etmesi
de yeterlidir.
9) Naib, âmir adına bizzat hac etmelidir. Eğer bir engel sebebiyle
başkasına para verip hac ettirirse, bu hac âmir adına sahih olmaz. Almış
olduğu yol masrafını ödemesi gerekir. Fakat âmir, tayin etmiş olduğu
naiba, “Başkasını gönder” veya “Dilediğini yap” diye izin vermiş olursa
bu sahih olur. Çünkü bu durumda vekil hac için her yetkiye sahib
bulunmuş olur.
10) Naib, haccını bozmamış olmalıdır. Şöyle ki: Naib, Arafat´da vakfe
yapmadan önce zevcesi ile cinsel ilişkide bulunsa, haccını bozmuş olur.
Artık sonradan kaza edeceği hac, âmir adına olmamış olur. Bunun için
almış olduğu masraf bedelini âmire ödemesi gerekir.
Eğer naib, Arafat´da durduktan sonra cinsel ilişkide bulunsa, masrafı
ödemesi gerekmez. Çünkü haccın asıl rüknü yerine getirilmiştir: Ancak
ziyaret tavafını yapmadan geri dönerse, zevcesine karşı ihramlı olarak
kalır ve kendi malı ile gidip ziyaret tavafını yapmadıkça ihramdan
tamamen çıkmış olmaz.
11) Naib, âmire aykırı bir davranışta bulunmamalıdır. Amir, ifrad haccı
emretmişken, naib, umre veya kıran haccı veya temettü haccı yapmış olsa,
âmir adına hac etmiş olmaz. Bu durumda aldığı yol masrafını ödemesi
gerekir.
Fakat naib, âmirin emrini yerine getirmekle beraber, kendi parası ile
kendisi için de ayrıca umre yapabilir. Aynı şekilde yalnız umre yapmaya
memur olan kimse de, bunu yaptıktan sonra kendi parası ile kendi adına
hac edebilir. Fakat önce kendisi için hac yapıp sonra amir adına umre
yapması caiz değildir.
12) Naib, yalnız âmir adına hac için ihrama girmelidir. Biri kendi
adına, diğeri amir adına olmak üzere iki ihrama niyet etse, amir adına
haccı caiz olmaz. Ancak kendi adına olan ihramı bırakıp da âmir adına
ihrama devam ederse, bu âmir için sahih olur.
13) Naib telbiyeyi yalnız âmir adına yapmalıdır. İki kişinin niyabetini
kabul edip bunların adına telbiye ederse, hiç biri adına caiz olmaz.
Almış olduğu masrafları öder. Fakat bunlardan yalnız birini tayin ederek
ihramda bulunursa, onun için caiz olur, diğeri için olmaz. Bundan
aldığı parayı ona öder. İki kişiden herhangi birini tayin etmeksizin
ihrama girecek olsa, İmam Ebû Yusuf´a göre, yine niyabet sahih olmaz.
Kendisi için nafile hac yapmış olur. İmam Azam´a göre, yapacağı haccı
bunlardan birine ayırabilir.
14) Naib haccı kaçırmamış olmalıdır. Onun için başkası adına hac yapacak
olan bir bedel, kendi işleri ile uğraşır da belirtilen senede hac
yapamazsa, almış olduğu parayı sahibine öder. Fakat hastalık gibi elinde
olmayan bir sebeble hac edemezse, almış olduğu bedeli geri vermesi
gerekmez, yeniden hac etmesi gerekir.
15) Amirin tayin etmiş olduğu naib; âmir adına hac etmiş olmalıdır. Buna
göre: “Benim adıma başkası değil, falan adam hac etsin,” diyen bir
âmirin emrine aykırı olarak o adam gerek hayatta iken, gerekse öldükten
sonra başkasına hac ettirilecek olsa, bu hac âmir adına caiz olmaz.
Fakat âmir, böyle “başkası değil, ancak falan kimse benim adıma
hacetsin” şeklinde bir tahsis yapmayarak: “Adıma falan kimse hac etsin”
dediği takdirde, o kimsenin ölümü halinde başkasına hac ettirilebilir.
Aynı şekilde, hiç bir kimseyi göstermeksizin adına hac yaptırılmasını
vasiyet eden bir kimse için, ölünce varisleri toplanarak diledikleri bir
adamı “Naib” olarak hacca gönderebilirler.
16) Amir ile naib, müslüman, akla sahib ve hac işlerini anlayacak
durumda olmalıdır. Onun için bir müslüman gayri müslimi ve bir
gayrimüslim de müslümanı bedel tayin edemeyeceği gibi, bir akıllı deliyi
ve bir deli de akıllıyı bedel yapamaz.
Haccın nasıl yapılacağını anlayıp ayırt edemeyecek olan bir çocuk da naib tayin edilemez.
Bir kimse, anası veya babası adına, onların emirleri olmaksızın hac
edebilir. Çünkü bu bir velâyet ve niyabet değildir. Yapılan ibadetin
sevabını onlara bağışlamak demektir.
Hac Konusunda Niyabet, Vasiyet, Adakla İlgili Bazı Meseleler
Hac için bedel olacak şahsın, daha önce kendi adına hac etmiş bulunmasi,
İmam Şafiî´ye göre şart ise de, biz Hanefi´lerce şart değildir.
Bu iki ayrı görüşten kurtulmak için, daha önce kendi adına hac etmiş
bulunan ve hac işlerini bilen bir kimseyi bedel göndermek daha
faziletlidir. Bununla beraber efendilerinin izni ile köleler, yanlarında
mahremleri bulunmak şartı ile kocalarının izinleri ile zevceler bedel
olarak hacca gidebilirler. Ancak kadınların niyabeten (bedel olarak)
hacca gitmeleri mekruhtur. Çünkü onların hacları, erkeklere kıyasla
noksandır. Telbiyelerde seslerini yükseltemezler, Remel ve Hervele gibi
bazı hac işlerini yapamazlar.
Naib, binitli olarak gidip gelmek şarti ile israftan ve sıkı
davranmaktan kaçınarak âmirin parasını harcar. Artan parayı da kendisine
veya varisine geri verir. Ancak âmir veya mükellef durumda olan
varisler bu parayı naibe verirken: “Bundan artacak miktar senin olsun,
onu sana bağışladık” diye vekâlet verirlerse, bu parayı kendi adına bir
bağış olarak kabul edip alabilir. Naib hacdan sonra Mekke´de kalabilir
ve ikinci yılda kendi parası ile kendi adına hac edebilir. Fakat hacdan
sonra dönmek daha faziletlidir.
Naibe masraf olarak verilen para Mekke´de veya buna yakın bir yerde
kaybolsa veya tamamen tükense de naib kendi malından harcamada bulunsa,
adına hac yapmış olduğu ölünün malına (terekesine) dönüp kendi harcadığı
parayı alabilir; yeter ki kendi kusur veya kasdı bulunmuş olmasın.
Hac ile yükümlü olan kimse, hemen mükellef olduğu sene hac için yola
çıkar da, daha hac etmeden vefat ederse, hac için vasiyet etmesi
gerekmez. Niyetine göre sevabını alır. Fakat haccını geciktirmiş olursa,
vasiyet etmesi gerekir, etmezse günahkâr olur.
Bir kimse malinin üçte biri olarak hac için vasiyet ettiği mal, birkaç
haccı karşılayacak olursa, bakılır: Eğer bir defa hac edilmesini vasiyet
etmişse, bir defa hac ettirilir ve artan mal varislerine verilir. Fakat
böyle yalnız bir hac edilmesini açikca söylememiş ise, bu paranın
miktarına göre bir senede veya birkaç senede birkaç hac yaptırılır.
Burada vasî serbestir. Fakat ibadet konusunda erken davranılması
istendiğinden bunların bir yıl içinde yaptırılması daha iyidir.
Bir ölünün varisi, ölünün vasiyeti bulunsun veya bulunmasın, terekesine
başvurmak üzere kendi parası ile o ölü namına hac etse, bakılır: Eğer
ölü, onun böyle hac etmesini vasiyet etmiş ise, bu hac o ölü adına caiz
olur. Fakat böyle bir vasiyet yapmamışsa caiz olmaz, varis bu parayı
terekeden alamaz, kendi bağışı olur.
Ölünün vasiyeti bulunsun veya bulunmasın, onun varisi terekesine
başvurmaksızın kendi parası ile ölü adına hac etse, bu ölü üzerine farz
olan hac yerine geçmez. Fakat bazı alimlere göre, onun farz haccı yerine
geçer.
Bir ölü, kendi adına hac edilmesi için belli bir kimsenin gönderilmesini
vasiyet etmemiş ise, ona vasî olan zat başkasını göndermeyip kendisi
naib olarak hac edebilir.
Bir kimse, varislerinden birine terekesinden şu kadar masrafla namına
bedel olarak hac etmesini vasiyet etse, o kimse öldükten sonra bu varis
diğer varislerin iznini almadıkça hac edemez. Vasiyet edilen mal, mirasa
dahil olur.
Bir ölü adına belli bir senede hac etmek üzere, ölünün varisi tarafından
tayin edilen kişi yol masrafını aldığı halde, o sene hac etmeyip de
ertesi yıla hac edecek olsa, ölü adına caiz olur, masrafı geri ödemez.
Bir ölü adına vasisi tarafından naib tayin edilen kişi, yolda hastalanıp
almış olduğu hac parasını tamamen harcamış olsa, geri dönmesi için
vasiden para isteğinde bulunmaz. Fakat vasî tarafından naibe: “Eğer
paran yetmezse borç al, ben öderim,” denilmiş ise, bu geçerli olur.
Bir ölü hayatta iken on altın bir zata, on altın fakirlere ve on altında
haccı için şeklinde vasiyet etmiş olduğu halde terekesinin üçte biri
yirmialtın tutarında olsa, bu üçte bir olan yirmi altın o üç yere eşit
olarak bölünür. Sonra fakirlere düşen miktar hacca düşen miktara ilâve
edilir. Hac yaptırıldıktan sonra bir şey artarsa, o fakirlere verilir.
Çünkü farz olanın önce yerine getirilmesi daha iyidir.
Bir kimse: “Adağım olsun, Allah rızası için hac edeyim veya falan işim
görülürse adağım olsun, hac edeyim” şeklinde mutlak (şartsız) veya
muallâk (şarta bağlı) adak yapmış olsa, birinci şekilde mutlak olarak ve
ikinci şekilde işi görülünce hac etmesi gerekir. Çünkü bu gibi adaklar,
vücub sebeblerindendir.
İmam Azam´dan sağlam rivayete göre, sadece yemin keffareti ile bu adağın sorumluluğundan çıkılamaz.
(İmam Malik´e göre de, hac etmeyi adayan kimsenin bu adağını yerine
getirmesi gerekir. İmam Şafiî´den bir rivayete göre, hac etmeyi adayan
kimse serbesttir; dilerse adağına bağlanarak hac eder, dilerse yemin
keffareti verir diğer bir rivayete göre de, yalnız yemin keffareti
gerekir.
Bir ölü, hayatında malının üçte birini zekâtına, adağına, haccına ve
diğer yerlere harcanmak üzere vasiyet etse ve bu mal da bunların hepsini
yerine getirmeye kâfi gelmese, bakılır: Eğer bunlar zekât ve farz hac
gibi farz ibadetlerden ise, önce söylemiş olduğu farz ibadet yerine
getirilir. Fakat biri farz, diğeri adak veya nafile ise, farz tercih
edilir ve o yerine getirilir. Biri adak, diğeri nafile ise, adak tercih
edilir. İster adağı farzdan önce ve nafileyi de adaktan önce söylemiş
olsun…
“Allah için adağım olsun, Beytullah´a veya Kâbe´ye veya Mekke´ye
gideyim” diye adak yapıldığı takdirde hac veya umre gerekir. Adağı yapan
bunlardan dilediğini seçebilir.
“Allah için Harem´e veya Mescid-i Haram´a veya Medine Mescidine veya
Mescid-i Aksa´ya gideyim” diye adak yapılması, İmam Azam´a göre geçerli
değildir. Çünkü örfde böyle bir ibadeti benimseme yoktur. Fakat:
“Harem´e veya Mescid-i Haram´a gideyim” şeklindeki bir adak, iki İmama
göre geçerlidir. Hac ile umreden birini seçmek gerekir.
Piyade olarak hac etmeyi adayan kimse, sahih olan görüşe göre, evinden
ve diğer bir görüşe göre, ihrama gireceği yerden itibaren piyade olarak
gidip hac eder. Ziyaret tavafını yapmadan önce vasıtaya binse, kurban
kesmesi gerekir.
Bir adak olmaksızın hac yolunda canını korumak ve usanmadan sakınmak için binitli olmak piyade olmaktan daha faziletlidir.
Bununla beraber yürümeye gücü yeten kimse için, piyade olarak gidip hac etmenin daha faziletli olduğunu söyleyenler de vardır.