
KURBAN HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ
Kurban ne demektir, hükmü nedir?
Sözlükte yaklaşmak, Allah’a yakınlaşmaya vesile olan şey anlamlarına
gelen kurban, dinî bir terim olarak, ibâdet maksadıyla, belirli şartları
taşıyan hayvanı, kurban bayramı günlerinde usulüne uygun olarak kesmeyi
ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.
Akıllı, hür, mukim ve dini ölçülere göre zengin sayılan mümin, ilâhî
rızayı kazanmak gayesiyle kurbanını keser. Böylece hem maddi durumu
yetersiz olup kurban kesemeyenlere bir şekilde yardımda bulunmuş, hem de
Cenab-ı Hakk’a, yaklaşmış olur.
Kurban ibadeti, İslam toplumlarının şiarı sayılan ibadetlerden biri
olarak asırlardan beri devam ede gelmektedir. Ayrıca kurban, bir
Müslüman’ın gerektiğinde bütün varlığını Allah yolunda feda etmeye hazır
olduğunun da bir nişanesidir.
Kurban Hanefi mezhebine göre vacip, diğer mezheplere göre ise, sünnet-i
müekkededir. Dini kaynaklarda Peygamber Efendimizin kurbanını daima
kestiği ifade edilmektedir.
Kurbanın dinî dayanağı nedir?
Genel anlamda kurbanın bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de birçok
ayet yer almaktadır. Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’in yerine, Allah
tarafından bir kurbanın verildiği açıkça bildirilmektedir. (Saffat,
37/107)
Ayrıca aşağıdaki ayetler de genel anlamda kurban ibadeti ile ilgilidir :
– “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar
üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık…” (Hac, 22/34)
– “… kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine
belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin,
yoksula fakire de yedirin”(Hac, 22/28 )
“Kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin
nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf
sıralanmış dururken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah’ın adını anın.
Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yeyin,
istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin.
Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” “Onların
etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak,
sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hac
22/36-37)
Bu ayetlerde zikredilen hayvan kesiminin, ibadet amaçlı birer uygulama
oldukları açıktır. Bu amaçla kesilen hayvanların, et ve kanlarının
Allah’a ulaşamayacağı asıl olanın ihlas ve takva olduğunun vurgulanması,
kurban kesmenin ibadet olduğunun açık bir göstergesidir.
Kurban keserken nelere dikkat edilmelidir?
Kurban edilecek hayvana acı çektirilmemeli ve eziyet verilmemelidir.
Hayvanlar ehil kişiler tarafından kesilmeli ve kesim işlemi süratli bir
şekilde yerine getirilmelidir. Ayrıca, çevre temizliği için gerekli
tedbirler alınmalıdır. Kesim esnasında hayvanların, birbirlerinin
kesimini görecek şekilde yan yana bulundurulmamalarına özen
gösterilmelidir.
Kurban bayıltılarak kesilebilir mi?
Ölmeden kesilmesi kaydıyla, ihtiyaç halinde veya hayvana eziyet vermemek
amacıyla kurbanlık hayvanın uygun tekniklerle bayıltılmasında bir
sakınca yoktur. Ancak hayvan henüz kesilmeden, şok etkisiyle ölürse,
kurban olmayacağı gibi, eti de yenmez.
Kurban kesilirken besmele çekilmesinin hükmü nedir? Hangi dua okunmalıdır?
İster kurban niyetiyle olsun ister başka bir amaçla olsun hayvan
kesilirken besmele çekilmesi gerekir. Hayvanın kesimi esnasında besmele
kasten terk edilirse o hayvanın eti yenilmez. Ancak kasıtsız ve
unutularak besmele çekilmezse bu hayvanın eti yenilir.
Kurban kesilirken üç defa “Bismillahi Allahü ekber” denilir ve şu ayetler okunur:
Kurban keserken abdestli olmak şartmı dır?
Kurban kesen kişinin abdestli olması şart olmamakla birlikte, kurban bir
ibadet olduğu için kesenin abdestli olması daha faziletlidir.
Kadın kurban kesebilir mi?
Hayvan kesiminde, gerekli yeterlilik ve şartları taşıyan kişi kadın olsun, erkek olsun kurban kesebilir.
Kimler kurban kesmelidir?
Kurban kesmek, âkıl-baliğ (akıllı-ergen), dinen zengin sayılacak kadar
mal varlığına sahip ve mukim olan bir Müslüman’ın yerine getirmesi
gereken mali bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka
80.18 gr. altın veya bunun değerinde para veya eşyaya sahip olan kişi
dinen zengindir. Dolayısıyla, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu
nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakarlığın nişanesi olmak
üzere kurban kesmelidir.
Zengin olan karı-kocadan her birinin kurban kesmesi gerekir mi?
İbadetlerde sorumluluk bireyseldir. Bu nedenle, dinen zengin olan
karı-kocadan her birinin ayrı ayrı kurban kesmesi gerekir. Ancak İmam
Malik’e göre aile reisi tüm aile efradı adına bir adet büyükbaş veya
küçükbaş hayvan keserse, bu aile bireylerinin hepsi için yeterli olur.
Yolcunun kurban kesmesi gerekir mi?
Yolcu kurban kesmekle mükellef değildir. Ancak kesmesi halinde, sevabını
kazanır. Sefer halinde iken kurban kesenler; bayram günleri içinde
memleketlerine dönerlerse, yeniden kurban kesmeleri gerekmez. Sefer
halinde iken kurban kesmeyip de bayram günlerinde memleketlerine
dönenler, kurbanlarını keserler.
Kurban ne zaman kesilir?
Kurban, kurban bayramının ilk üç gününde kesilir. Kurban kesim vakti,
Bayram namazı kılınan yerlerde, bayram namazı kılındıktan sonra, bayram
namazı kılınmayan yerlerde ise sabah namazı vakti girdikten sonra
başlar. Bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar devam eder. Bu süre
içinde gece ve gündüz kurban kesilebilir. Ancak kurbanların gündüzleri
kesilmesi uygundur. Şafii mezhebine göre ise, kurban bayramın dördüncü
günü de kesilebilir.
Hangi hayvanlar kurban olarak kesilir?
Kurban; koyun, keçi, sığır, manda ve deveden olur. Bunların dışındaki
hayvanlar kurban olarak kesilemezler. Söz konusu hayvanların kurban
olarak kesilebilmesi için devenin 5; sığır ve mandanın 2; koyun ve
keçinin 1 yaşını doldurmuş olması gerekir. Bu sayılan yaş sınırını
geçtiği halde süt dişlerini değiştirmeyen hayvanlar da kurban edilir.
Bunun yanında, 6 ayını tamamlayan koyun, bir yaşını doldurmuş gibi
gösterişli olması halinde kurban edilebilir.
Kurban edilecek hayvanın, sağlıklı, azaları tam ve besili olması, hem
ibadet açısından, hem de sağlık bakımından önem arz eder. Bu nedenle,
kötürüm derecesinde hasta, zayıf ve düşkün, bir veya iki gözü kör,
boynuzlarının biri veya ikisi kökünden kırık, dili, kuyruğu, kulakları
ve memesi kesik, dişlerinin tamamı veya çoğu dökük hayvanlardan kurban
olmaz. Ancak, hayvanın doğuştan boynuzsuz olması, şaşı, topal, hafif
hasta, bir kulağı delik veya yırtılmış olması, kurban edilmesine mani
teşkil etmez.
Kurbanlık hayvanlardan hangileri ortak olarak kesilebilir?
Koyun veya keçinin bir kişi tarafından; sığır, manda ve devenin ise,
yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban olarak kesilebileceği Hz.
Peygamber’in hadisleri ve uygulamaları ile sabittir (Ebû Dâvûd, Dahâyâ,
7-8 ). Ortak olarak kurban edilebilen hayvanlar tek veya çift hisse
olarak kesilebilirler.
Akika, adak, udhiyye ve nafile kurbanlar için aynı büyükbaş hayvana ortak olunabilir mi?
Ortak kesilen kurbanlarda, hissedarlardan her birinin kurbanlarını aynı
maksat için kesmiş olmaları gerekmez. Ortakların herbirinin ibadet
niyetiyle katılmış olması kaydıyla bir kısmı udhiyye, diğer bir kısmı
ise adak, akîka, nafile kurbanı olarak niyet edebilirler.
Kurban eti nasıl değerlendirilmelidir?
Hz. Peygamber, kurban etinin üçe taksim edilip, bir bölümünün kurban
kesmeyen yoksullara dağıtılmasını, bir bölümünün akraba, tanıdık ve
komşularla paylaşılmasını, bir bölümünün de eve ayrılmasını tavsiye
etmiştir (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 10). Ailenin ihtiyaç durumuna göre etin
tamamı evde bırakılabileceği gibi, toplumda muhtaçların arttığı dönemde
kurban etinin çoğunun hatta tamamının dağıtılması uygun olur.
Kurban derisi nasıl değerlendirilmelidir?
Kurbanın derisi, bir fakire veya hayır kurumuna verilmelidir. Hz.
Peygamber, veda haccında Hz. Ali’ye, kurban olarak kesilen develerinin
başında durmasını ve bunların derileri ile sırtlarındaki çullarını
sadaka olarak vermesini, kasap ücreti olarak bunlardan bir şey
vermemesini emretmiştir (Ebu Davud; Menasik, 20). Buna göre kurban
derilerinin para karşılığında satılması, kurbanın kesimi veya bakımı
için ücret olarak verilmesi caiz değildir. Derinin satılması halinde
bedelinin yoksullara verilmesi gerekir.
Vekalet yoluyla kurban kesilebilir mi?
Kurbanı, kişi kendisi kesebileceği gibi, vekalet yoluyla başkasına da
kestirebilir. Zira kurban mal ile yapılan bir ibadettir; mal ile yapılan
ibadetlerde de vekalet caizdir.
Vekalet yoluyla kurban kestiren kişi, bulunduğu yerde ki birisine
vekalet verebileceği gibi, başka bir yerdeki kişi veya kuruma da vekalet
verebilir. Vekalet, sözlü veya yazılı olarak verilebileceği gibi
telefon, internet, faks ve benzeri iletişim araçları ile de verilebilir.
Kuyruksuz koyunlar kurban edilebilir mi?
Doğuştan kuyruksuz olan veya besili olması için küçük yaşta kuyrukları
boğulmak suretiyle düşürülen koyunların kurban edilmelerinde bir sakınca
yoktur. Ancak bir kaza ile değerini azaltacak şekilde kuyruğunun tamamı
veya yarısından çoğu kopan hayvanın kurban edilmesi caiz değildir.
Ölmüş kimseler için kurban kesilir mi?
Son zamanlarda halkımız arasında yaygınlaşma eğilimi gösteren; “ölü
kurbanı” veya “kabir kurbanı” diye isimlendirilen bir kurban çeşidi
yoktur. Ancak, ölmüş birisi adına veya sevabı ölüye bağışlanmak üzere
kurban kesilebilir. Kurban borcu olup da hayatta iken vasiyet eden
kişinin bıraktığı miras yeterli ise, mirasçıları tarafından vasiyetinin
yerine getirilmesi gerekir. Vasiyeti yoksa, ölen kimseler için
mirasçılarının kurban kesmeleri gerekmez. Ancak bir kimse, sevabını
ölmüş bulunan anne veya babasına yahut diğer yakınlarına bağışlamak
üzere, çeşitli hayır kurumlarına, fakir ve muhtaç kişilere bağışta
bulunabileceği gibi, kurban da kesebilir.
Taksitle kurban alınabilir mi ?
Kişi, ister peşin ister taksitle olsun satın aldığı hayvanı kurban olarak kesebilir
Satın alınan kurbana, daha sonra başkaları ortak edilebilir mi ?
Kişi, mülkiyetinde olan veya kurban etmek amacıyla satın aldığı büyükbaş
hayvana yedi kişiyi geçmemek şartıyla başkalarını da ortak edebilir.
Kurban yerine sadaka vermekle bu ibadet yerine getirilmiş olur mu?
Fıkhi hükmü ister vacip, ister sünnet olsun; kurban ibadeti belirli
şartları taşıyan hayvanın usulüne uygun olarak kesilmesiyle yerine
getirilir. Kurban bedelini yoksullara ya da yardım kuruluşlarına vermek
suretiyle, kurban ibadeti ifa edilmiş olmaz. Şüphesiz Allâh Teâlâ’nın
rızasını kazanmak niyetiyle, fakir ve muhtaçlara yardım etmek, iyilik ve
ihsanda bulunmak da Müslüman’ın önemli vazifelerinden biridir. Ancak,
bu iki ibadetten birinin diğerinin alternatifi olarak sunulması dini
açıdan doğru değildir.
Nitekim Peygamber (a.s.) Efendimiz de, kurban meşru kılındıktan sonra
her yıl kurban kesmiştir. (Buhârî, Hac 117, 119; Müslim, Edâhî 17).
Ayrıca hadisi şeriflerde kurban bayramında, Allah katında en sevimli
ibadetin kurban kesmek olduğu, kurbanın kesilir kesilmez Allah katında
makbul olacağı ve kurban edilen hayvanın her unsurunun kişinin hayır
hanesine yazılacağı ifade edilmiştir. (Tirmizî, Edâhî 1; İbnu Mâce,
Edâhî 3).
Akika Kurbanı nedir?
Yeni doğan çocuk için şükür amacıyla kesilen kurbana, “akika” adı
verilir. Akika kurbanı kesmek müstehaptır. Akika kurbanı olarak
kesilecek hayvanda, diğer kurbanlarda aranan şartlar aranır.
Akika kurbanı, çocuğun doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilirse de doğumun yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir.
Akika kurbanının etinden ve derisinden, kurban sahibi dahil herkes istifade edebilir.
Şükür kurbanı ne demektir?
Temettu ve kıran haccı yapan kişilerin, aynı mevsimde hac ve umreyi
birlikte ifa ettikleri için, kestikleri kurbanlara şükür kurbanı da
denilmektedir. Aynı şekilde kişi, arzu ettiği bir amaca ulaşması veya
bir nimete nail olması sebebiyle şükür kurbanı kesebilir. Bu kurbanların
etinden sahipleri de yiyebilirler.
Adak Kurbanı Ne Demektir?
Kurban adayan kişinin kurban kesmesi vaciptir. Eğer kişi adağını bir
şartın gerçekleşmesine bağlamışsa, bu şart gerçekleşince kesmesi
gerekir. Adak kurbanının etinden adak sahibi, usul ve furûu (neslinden
geldiği ana, baba, dede ve nineleri…ile kendi neslinden gelen çocukları
ve torunları..) yiyemeyeceği gibi, zengine de yediremez. Eğer kendisi
yemek ister veya bu sayılanlardan birisine yedirmek isterse, o eti
tartıp rayiç bedelini yoksullara vermesi gerekir.
İlahî Dinlerde Kurban
Kurban Arapça bir kelime olup sözlükte; bir şeye yaklaşmak ve yakın
olmak demektir. Dinî terminolojide ise; kendisiyle Allah’a yakınlık
sağlamak üzere ibadet amacıyla belirli zaman diliminde belirli cinsten
ve usulüne uygun olarak kesilen kurbanlık hayvanı ifade eder. Bunun
fıkıh kitaplarındaki karşılığı “Udhiye”dir. Hemen hatırlatalım ki
kurban; tarih boyunca bütün semavi dinlerde ortak bir hüküm ve ibadet
biçimi olarak yer almıştır. İslam dininde de; hali vakti yerinde olan
müminlerin Kurban Bayramı günlerinde bu dinî görevi yerine getirmeleri
emredilmiştir. Ayrıca hac ibadetini yapmak üzere kutsal topraklara giden
müminler de kurban ibadetini haccın bir dinî vecibesi olarak ifa
etmektedirler. Buna, “Hedy” veya şükür kurbanı denir. Temettu veya kıran
haccını yapanlar Allah’a şükür amacıyla bu emri yerine
getirmektedirler. Hacda kesilen bu kurbanların etleri, öncelikle harem
bölgesi ve çevresinde bulunan muhtaç insanlara dağıtılmaktadır. Son 25
yıldan bu yana kurban etlerinin artması üzerine İslam Kalkınma Bankası
aracılığı ile kurulan modern ve sağlıklı kesimhanelerde, hazırlanıp
paketlenerek yardıma muhtaç yerlere gönderilmektedir. Bir yandan kurban
etlerinin değerlendirilmesi diğer yandan da mağdur ve açlık içinde
yaşayan insanlara bu yardımın ulaştırılması önemli bir fırsattır. Bu
projenin hayata geçirilmesinde de ülkemiz adına Başkanlığımızın önemli
katkıları olmuştur. Halen Diyanet İşleri Başkanlığımız, her yıl
hacılarımızın kesecekleri kurbanları, organize ederek toplu halde İslam
Kalkınma Bankası aracılığı ile değerlendirmektedir.
Esas itibarıyla kurban ilk kez; Allah’a yaklaşmanın ve rızasına
uygunluğun bir işareti olarak Hz. Âdem ile iki oğlu döneminde ortaya
çıkmıştır. (Maide, 27) Böylece diğer ilahî dinlerde de kurban; mali ve
sosyal içerikli ibadet şeklinde meşru kılınmıştır. Daha sonra kurban
konusunda en büyük sınav, Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail arasında
geçmiştir. İnsanlık tarihinde bu kadar iz bırakan kurban konusu Hz.
Muhammed (s.a.s.) döneminden itibaren kitap ve sünnete dayanan bir
ibadet halini almıştır. Bu durumda kurban sadece bir hayvanın kesilmesi
olayı değildir. Nitekim bu kuralın dışında her gün nice hayvan
kesilmektedir. Şüphesiz ki bu kesimler bizim konumuzun dışındadır.
Bunlar, kurban olarak isimlendirilemez. Çünkü kurban; sadece Allah’a
karşı bağlılık, şükür ve teslimiyet amacıyla yapılır. Bu nedenle
Kur’an-ı Kerim de, kurbanın bir ibadet olarak bütün milletler için meşru
kılındığını haber vermektedir: “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine
rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O’nun adını anarak
kurban kesmesini meşru kıldık.” (Hac, 34)
Kurban Dua ve Paylaşmaktır
Her insanın kendisine verilen sayısız nimetlerden dolayı, Yüce Rabbine
karşı bir şükür borcu vardır. Belki de kurban, bu sorumluluğu yerine
getirmek ve O’nun sevgisini kazanabilmek için bir vesiledir. Nitekim
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bayram günlerinde namazdan sonra hali
vakti yerinde olan müminlerin bu ibadeti yerine getirmelerini teşvik
etmişlerdir: “Âdemoğlunun bayram günü yapacağı ilk görev, bayram
namazını kılmak, sonra kurban kesmektir.” (Buhari, Edahi, 1)
Evet, kurban bir nebze de olsa ihtiyaç sahiplerini sevindirmek ve onları
hatırlamaktır. Allah’ın bize verdiği nimetleri fakir ve yoksullarla
kardeşlik duyguları içinde paylaşmaktır. Samimi bir duygu, dua ve takva
ile O’na ulaşmaktır. Gerçekten kurban; bizi yoktan var eden, yaşatan,
sonsuz nimetleriyle donatan Allah’a yaklaştırır. Çünkü O’nun rahmeti ve
ilmi, evreni kuşatmıştır. Nitekim Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail de
kurban sayesinde Allah’ın emrine teslim olup boyun eğmişlerdir. Yüce
Allah samimi bağlılıklarından dolayı onları övmüş ve bu örnek davranışın
karşılığında mükâfatlandırmıştır. (Saffat, 102-110) İşte o gün bugündür
durumu müsait olan müminlere bu görev, bir imtihan olarak verilmiştir:
“Şimdi sen Rabbin için kulluk et ve kurban kes.” (Kevser, 2)
Hz. Peygamber (s.a.s.) de, kurban günlerinde iki adet kurban kesmiştir.
Onları incitmeden kıbleye doğru yöneltmiş ve şu duayı yapmıştır:
“İbrahim’in dininde bir muvahhit olarak yüzümü, yerleri ve gökleri
yaratan Allah’a çevirdim. Ben, müşriklerden değilim. Şüphesiz benim
namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm, hiçbir ortağı olmayan ve âlemlerin
Rabbi olan Allah’a aittir. Ben, bununla emrolundum. Ben
Müslümanlardanım! Ey Allah’ım; (bu kurban emri bize) sendendir ve senin
rızan için (kurban ediyoruz). Ey Allah’ım! Bunu Muhammed’den ve Muhammed
ümmetinden kabul buyur. Sonra Bismillahi, Allahüekber..” diyerek
hayvanı kesmişti.
İslam, şefkat ve merhamet dinidir. Bu nedenle kesilecek kurbanlık hayvan
incitilmemelidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in bu konudaki
uygulamaları da bize ışık tutacak niteliktedir. Buna göre; Yüce Allah,
her şeye güzellikle yaklaşmayı murat etmiştir. Kesilecek hayvan için
önceden hazırlık yapılmalıdır. Zira İslam, yapılan işlerin ve
ibadetlerin “güzellikle” yerine getirilmesini arzu eder. Buna göre;
kurbanlığı bekletmemek, incitmemek, bıçağı keskin hale getirmiş olmak,
onu kendisine göstermemek, kesim yerine eziyet vermeden götürmek,
yavaşça yatırmak, mümkünse altına yumuşak şeyler sermek, bıçağı süratle
çalmak, kesim bitince tamamen ölmeden derisini yüzmemek ve başka bir
hayvanın gözleri önünde kesmemek tavsiye edilmiştir.
Kurban Sosyal İçerikli Bir İbadettir
Kurban; Allah’a yaklaşma arzusu ile yapılan mali ve sosyal içerikli bir
ibadettir. Az önce ifade edildiği gibi Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in
Allah’a karşı verdiği sınavın hatırasını tazelemektir. Aynı zamanda bu
ibadetin ruhuna uygun olarak Allah’ın emrine boyun eğmek ve kulluk
bilincini yenilemektir. Diğer taraftan kurban kardeşlik, yardımlaşma ve
dayanışma ruhunu canlı tutar. Sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda
bulunur ve malını başkasıyla paylaşma imkânını verir. Kim bilir, bir
taraftan aylarca et ve protein alamayan kardeşlerimize yardım elini
uzatmaya vesile olur. Diğer taraftan da Kur’an-ı Kerim’de ifade edildiği
gibi kesen kişi kurbandan elde ettiği manevi ecir ve samimiyetle
Allah’ın rızasına ulaşır: “Onların (kurbanların) ne etleri ne de kanları
Allah’a ulaşır, fakat O’na sadece sizin takvanız (samimiyetiniz)
ulaşır.” (Hac, 37)
Niçin Vekâlet Yoluyla Kurban?
Her yıl ülkemiz ve yurt dışındaki vatandaşlarımız aracılığıyla yüz
binlerce kurban kesilmektedir. Bu görevi ifa edenler onu, Allah rızası
için ve ibadet amacıyla yerine getirmektedir. Belki de bazıları bu
kurbanların değerlendirilmesinde sıkıntı bile yaşamaktadır. Çünkü herkes
kurbanını ve etini daha iyi bir ortamda değerlendirmek ister. Özellikle
günümüzde şehirlerde yaşayan insanların iş yoğunluğu, hijyenik mekân
yetersizliği veya etin yurt içi ve yurt dışında ihtiyaç sahiplerine
ulaştırılması hususunda sıkıntılarla karşılaştığı bir gerçektir. Bu
durumda; toplumu din konusunda aydınlatmakla görevli olan Diyanet İşleri
Başkanlığı ve bu teşkilatın hizmetlerini desteklemek amacıyla kurulan
Türkiye Diyanet Vakfı on beş yıldan beri “Vekâlet Yoluyla Kurban Kesim
Projesini” yürütmektedir.
Vekâlet Yoluyla Kurban Kesimi ve Sorumluluk
Kurban bir ibadettir. Kişi isterse bu ibadeti bizzat kendisi yerine
getirir. Ancak ihtiyaç ve şartlara göre vekâlet vermek suretiyle de bu
görevi ifa edebilir. Şu kadar var ki bu faaliyetin yürütülmesiyle ilgili
bazı hususların açıkça belirtilmesinde zaruret vardır: “Zira vekâlet
yoluyla kurban kesimi, bir yardım toplama kampanyası değildir ve
olmamalıdır. Bu faaliyetin bilincinde olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve
Vakıf yetkilileri kurbanı bir ibadet anlayışıyla ele almaktadır. Böylece
yurt içi ve yurt dışından emanet edilen bütün kurbanlar dinî esaslara
uygun olarak, vekâlet verenlerin adına ayrı ayrı ve mutlaka
kesilmektedir. Kesilen kurbanların etleri ise; paraya çevrilmeden yurt
içi ve yurt dışında, uygun, öncelikli ve ilgili yerlere bağışta
bulunanların adına verilmektedir.”
Kurban Etlerinin Değerlendirilmesi ve Dağıtılması
Öncelikle şu hususu belirtelim ki tamamen dinî, hayri ve insani amaçlı
olan vekâletle kurban kesim faaliyeti, tam bir sorumluluk anlayışıyla
yürütülmektedir. Bu nedenle kurban bedellerini Başkanlığımıza ve Türkiye
Diyanet Vakfına emanet edenlerin isabetli bir karar verdiklerini
söyleyebiliriz. Zira bu kurbanların bir bölümü Et Balık Kurumu aracılığı
ile bir bölümü ise, müftülüklerimizle istişare edilerek ihtiyaç duyulan
il, ilçe ve köylerde kesilmektedir. Diğer önemli bir kısmı da yurt
dışındaki büyükelçilik, başkonsolosluk, Din Hizmetleri Müşavirliği ve
ataşeliklerin sorumluluğunda kesilmektedir.
Buna göre; yurt içinde hazırlanan etler; muhtaçlara, kimsesizlere,
öğrenci yurtlarına, Kur’an kursu pansiyonlarına, düşkünlerin yurtlarına
ve engellilere selamınızla birlikte teslim edilmektedir. Yurt dışında da
aynı anlayış ve sorumluluk çerçevesinde etler taze ve paketlenmiş halde
kurban sahiplerinin bir bayram ve kardeşlik armağanı olarak ilgililere
yine selam ve dualarınızla birlikte ulaştırılmaktadır. Yeri gelmişken
kurbanlarınızın ulaştığı bu kardeş ülkelerin ismini de hatırlatmakta
yarar vardır. Bugüne kadar Yüce Allah’ın; “Kurban etlerinden yiyiniz ve
fakirlere de yediriniz.” (Hac, 36) emri doğrultusunda birçok ülke ve
akraba topluluklarına ulaşılmıştır. Bu ulaşım ve seçimde; açlık,
yoksulluk ile iç çatışmaların yoğun olduğu Afrika ve diğer ülkelerdeki
kardeş, soydaş ve dindaşlarımıza öncelik verilmiştir. Kurbanlarınızla
duaların buluştuğu bu ülkeler; Sudan, Senegal, Etiyopya, Afganistan,
Pakistan, Azerbeycan, Kuzey Irak, Türkmenistan, Abhazya, Makedonya,
Litvanya, Moğolistan, Beyaz Rusya, Tataristan, Karabay, Balkarya,
Karaçay, Çerkezya, Kırım, Kazakistan, Kırgızistan, Arnavutluk, Romanya
ve Bulgaristan gibi yerlerdir.
Başkanlık ile vakfın birlikte yürüttüğü bu kardeşlik ve paylaşım
merkezli hizmet artarak devam etmektedir. Bu hususta toplumu din
konusunda aydınlatmakla görevli olan Başkanlığımıza ve her kademesinde
çalışan arkadaşlarımıza önemli görevler düşmektedir. Müftü, vaiz,
imam-hatip, Kur’an kursu öğreticisi ve müezzinler bu alanda büyük
başarılar sağlayabilir. Yeter ki konuyu halkımıza anlatalım ve onları
tam anlamıyla bilgilendirelim. İşte hayırda yarışma. İşte
kurbanlarınızla dünyanın öteki yüzüne ve ucuna ulaşma. İşte kardeşlik.
İşte sevgi, dostluk ve müstesna bir yardımlaşma örneği. Hali vakti
yerinde olan duyarlı ve sorumlu kardeşlerimiz, elimizi çabuk tutalım.
Yaklaşmakta olan Kurban Bayramında alacağımız kurbanın bedelini şimdiden
hazırlayalım. Tam zamanıdır. Fırsatı kaçırmayalım. Hayra teşvik eden
onu yapmış gibidir. Biz de gönüllü olarak akraba, dost, arkadaş ve
komşularımızı bilgilendirelim. Onlarla birlikte bu hayır ve dua yüklü
kervana katılalım. İyilikte ve takvada yardımlaşalım. Yurt içinde; il,
ilçe müftülükleri, Diyanet Vakfı şubeleri, din görevlileri, yurt dışında
ise; Din Hizmetleri Müşavirlikleri, ataşelikleri, din görevlileri ve
dernek yöneticileri aracılığı ile veya kendimiz doğrudan kurban
bedelini, gösterilen banka ve adreslere yatırıp makbuzumuzu almakta
gecikmeyelim. Şimdiden bayramınız mübarek olsun. Kurbanınız makbul
olsun.
Kurban İbadeti ve İletişim Boyutu
a) İbadet Boyutu
Kurban bayramı, İslâmiyet’in iki büyük bayramından biridir. Ramazan
bayramı otuz gün tutulan oruçla irtibatlandırılırken kurban bayramı,
adıyla özdeşleştiği “kurban” niyet ve eylemiyle Müslümanlar arasında
kutlanır. İslâm inancına göre“Müslüman olmak” bir tercih meselesidir.
Dolayısıyla insan hiç de kolay olmayan “imanî” bir olguyu
gerçekleştirerek, yaşadığı hayatı bu seçiş çerçevesinde anlamlı hâle
getirmek ister.
Eylemlerini formel ve informel ibadetler şeklinde sınıflandıran
Müslümanın hayatında kurban formel ibadetler kategorisinde yer alır.
Daha başka bir anlatımla, bir Müslümanın gerçekleştirdiği her
eylem“ibadet” bilincine dönüştüğü zaman anlam kazanır. Bu sebeple her
eylemin, yaratıcının rızasına yönelik olması gerekir. Eylemlere anlam ve
lezzet katan “ibadet şuuru” içinde gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bu
şuurdan uzaklaşan eylemin “lezzet”i olmadığı gibi eylem de ruhsuzlaşır.
Müslüman, bütün yapıp etmelerini ibadet şuuruyla gerçekleştirmeyi
yaratıcı ile sözleşmesi sırasında açıklamış, ve bu sözün takipçisi
olacağını hür iradesiyle belirtmiştir. İşte bu inanç çerçevesinde maddî
bir birikime sahip olan Müslüman bireyin, eylemlerinden biri de kurban
ibadetidir. O, ya kurban ibadetini gerçekleştirir ya da maddî
imkânlarını iyileştirerek gerçekleştirmeyi kendine amaç edinir. İkinci
basamaktan birinci basamağa yükselmek istemesinin amacı, Allah’ın bir
buyruğuna daha muhatap olma arzusudur.
b) İletişim Boyutu
Allah sözlerini (ayet) insanlara yönelterek onlarla iletişim kurmayı
amaçlamaktadır. İletişim en az iki kişi arasında olacağına göre O’nun bu
isteğine insanın cevap vermesi iletişim ortamını hazırlar. İletisine
cevap verilmesi konusunda Allah kimseyi zorlamaz. Ancak aynı frekansı
yakalayan herhangi bir birey, iletinin kendisine bir mesaj taşıdığına
inanır ve bu mesaja cevap vermeyi arzu eder. Dolayısıyla bu isteklerin /
isteklilerin çoğalmasıyla büyük bir site oluşur. İmanî (kalbî) ileti,
olağan mesajlardan farklı bir özelliğe sahip olduğu için Allah ile insan
arasında bir bağın oluşmasını mümkün kılar.
Allah kendisiyle olan bağın daha anlamlı hâle gelebilmesi için diğer
bireylerle de ilişki kurulmasını ister. Bu ilişkinin anlaşılır ve
gözlenebilir olabilmesi için de onun önüne “model insan”ı çıkartır.
Biçimsel olarak diğer insanlardan farksız gibi görünen bu model insanı
sevmeyi kendisini sevmekle özdeşleştirir; böylece insan kendine benzeyen
model insana yönelir, onu tanımaya çalışır, tanıdıkça, bildikçe daha
çok sever ve onunla gönül merkezli bir iletişime girer. Bu bağlamda
kendine döner, kendini tanımaya başlar. Kendini tanıdıkça onunla
örtüşmeyen davranışlarını terk eder. Böylece bireyler birbirlerine
yaklaşırlar, birbirlerini tanırlar ve birbirlerini severler. Onu seven
insan onun gibi olan, ona benzemeyi, onun yolundan gitmeyi kendine ilke
edinenleri sevmeyi kendine amaç edinir.
Sevmenin elbette bir bedeli vardır. Çünkü bedelsiz sevgi olmaz.
Sevgiliyi kendine tercih etmedikçe sevgi gerçekleşmez.Sevenin
sevgisine,sevgili karşılık verir. Bir Müslümanın, Allah’a“görüyormuş
gibi” inanması, O’nunla arasındaki iletişimin gücünü de ortaya koyar. Bu
güç iletişim ağının sağa sola, yukarı aşağı bütün boyutlarını sımsıkı
bir biçimde kuşatır. Çünkü yapılan her bir eylemin görünenin ötesinde
bir anlamı vardır. Bir kısım insanların görünenin ötesine geçemeyip bazı
eylemleri anlamlandıramaması bu yüzdendir. Kurban da bu tür
ibadetlerden biridir.
İnsanların bir kısmı kurbanı et veya kavurma olarak görüyor. Dolayısıyla
da birkaç gün içinde değişik mekânlarda binlerce hayvanın kesilmesini
“vahşet” olarak değerlendirebiliyor. Boşuna denmemiş “Bütün ameller
niyetlere göredir” diye. Siz bir şeyi nasıl görüyorsanız, o, sizin
gördüğünüzden başka türlü görünmez. Oysa kurbanı bir ibadet şuuruyla
değerlendirir ve gerçekleştirirseniz, orada vahşeti, merhametsizliği
yaşamanız mümkün değildir.
İnsanlar yaptıkları ya da yaptırdıkları bir işten memnun kaldıklarında
karşı tarafı teşekkür etmek veya hediye şeklindeki bir refleksle
ödüllendirip, memnuniyetlerini çevrelerine anlatarak,onların “reklam”ını
yapmaktan kıvanç duyarlar.Medenî bir atmosferi yakalamış bireyler ya da
kurumlar, bu tür refleksleri paradan daha önemli görürler. Böyle bir
durumda “müşteri”nin memnuniyeti işi yapan firmanın en büyük kazancı
olur. Hatta birtakım firmalar, öncelikle yatırımı böyle bir “güven”e
yapmayı daha akılcı bulurlar. İleriyi düşünen meslek sahibi bir insanın
da en başta düşündüğü bu tür bir uygulamadır. Aksi ise açık gözlülük,
hatta dolandırıcılık olarak değerlendirilir. Nitekim çağı iyi okumuş bir
kısım kurum ve kuruluşların, özellikle de son yıllarda halkla
ilişkilere önem vermesi bu düşünceden kaynaklanmaktadır.
İnsanlar arasında durum böyleyken Allah’ın bir kulunun kendine
yakınlığını, samimiyetini görmezden gelmesi mümkün müdür? Allah en üstün
varlık olarak yarattığı insanı çağlar üstüne çıkarmayı istemektedir.
“Bana bir adım gelene ben yürüyerek gelirim, bana yürüyerek gelene ben
koşarak gelirim” diyen yaratıcı, iyilikte, yardımda asgari şartların
aşılmasını öngörmektedir. Allah’ın kuluna karşı yürümesi, koşması ona
olan cömertliği, hak ettiğinden fazlasını vermeyi, işini rast getirmeyi,
belâlardan korumayı istemesidir. Bunları anlamayan, anlamak istemeyen
olmaz mı? Elbette olur. Zaten herkesin aynı seviyede olmaması bu
yüzdendir.
Allah’ın bir sözüne daha muhatap olmak isteyen ve bu çerçevede kurbanı
bir ibadet olarak gerçekleştirmeye gücü yeten Müslümanın, kurban
ibadetini yerine getirmeyi istemekteki halinin ifadesini şöyle
okuyabiliriz: “Allahım! Sen bana, sana kul olmanın yanında birçok nimet
verdin. Ben onları yiyorum, içiyorum ve kullanıyorum, çoluk çocuğuma da
istifade ettiriyorum. Bu kadar nimet karşısında teşekkürden acizim.
Senin mesajının muhatabı olmak istiyorum. Sana yakın olmak istiyorum.
Sana yakın olmanın yolunun da, senin gösterdiğin yol olduğuna
inanıyorum. İşte onlardan biri de bana verdiğin nimetleri diğer
kullarınla paylaşmamdır. Benim için kıymetli olan mallarımdan yine senin
belirlediğin ölçüler çerçevesinde kurbanımı kesiyorum ve onu fakirlere
senin rızanı kazanmak umuduyla ikram ediyorum. Bu nimeti tadamayanların
da tatmasını istiyorum. Niyetimi, amelimi kabul et Allahım!”
c) İyilik Boyutu
Yapılacak iyiliğin “iyilik” (ihsan) özelliği taşıyabilmesi için herhangi
bir karşılık beklemeden yapılması gerekir. Bu sebeple “iyi insan” daima
başkalarına iyilik etme isteği duyar içinde. Kuşkusuz insandaki bu
duygu doğuştandır, Allah tarafından verilmiştir. Bu yüzden esas
sevilmesi gereken varlık O’dur.
Yaratılanın yaratandan ötürü sevilmesi bu yüzdendir. Eğer bunlar fark
edilmez ve bu duyguların doğal gelişimine zemin hazırlanmazsa, sevgi
olgusu insanın kendine veya onun yerine geçebilecek başka şeylere döner,
bu durumda da bencillik ve benzeri duygular ortaya çıkar. Literatürel
ve kalple ilgili olgular göz önüne getirildiğinde öne çıkarılması
gereken, Allah’a mesajından dolayı karşılık vermek, nimetinden dolayı
karşılık vermekten daha iyidir düşüncesidir. Bütün ibadetlerdeki amacın
bu doğrultuda olması gerekir.
Kolay elde edilen, kolay ulaşılabilen bir nimet, onu bu şekilde elde
edenler tarafından hiçbir zaman sorun olarak görülmez. Hatta nasıl elde
edildiği konusuna da dönüp bakmaz. Bu yüzden birtakım insanî hallerle
hallenmedikçe diğer insanları anlamak oldukça güçtür. Hayatın asgari
ihtiyaçlarını kolay elde eden biri, daha rafine bir beslenmeyi
düşünürken, karnını doyurmak için ekmek bulamayan bir kimsenin en büyük
özlemi onu elde edebilmektir. İşte bu anlamda olanla olmayan, tadanla
tadamayan insan arasındaki dengesizliklerden biri, kurban sayesinde
ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.
İnsan için et ve et ürünleri dengeli beslenmeyi sağlayan yiyeceklerin
başında gelir. İlâhî ve tabii denge, meşrû olan her türlü yiyecekten
gıda alarak beslenmeyi öngörür. Ekonomik bir düzey yakalamış insanların
beslenmelerinin en önemli kısmını bu tür ürünler oluşturur. Günümüzde et
ürünlerine doymuş insanlar başka rafine yiyecekler ararken, onların
doyduğunu elde edemeyen, onları canı çeken milyonlarca insan vardır.
Yemeden yemiş gibi, tatmadan tatmış gibi olmak herkesin harcı
olmadığına, böyle bir durumu kimseden beklemeye hakkımızda olamayacağına
göre, herkesin aynı basamakları çıkmak istemesi kadar doğal bir durum
yoktur.
Fakir diye adlandırılan insanların en önemli ihtiyacı gıda, yani çoluk
çocuğunun beslenme konusundaki ihtiyacıdır. Bu yüzden nefislerin tatmini
çok önemlidir. Hiçbir ihtiyaç onun önü ne geçemez, geçmemelidir. Allah
bu durumun önemini hatta vehametini bildiği için zekât ve benzeri
yardımların yanı sıra kurban ibadetinin gerçekleştirilmesini ister.
Bunlar göz önüne getirildiğinde kurbanı bir “kavurma şöleni” gibi
düşünmek anlamsız ve yersizdir.
Günümüz Türkiyesi’nde kurban ibadeti, iç ve dış yardımlar açısından
önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Elbette değişik niyet
taşıyan,farklı uygulamalarda bulunan insanlar olacaktır.Sadece bunları
göz önüne getirip, kurbanın psikolojik ve sosyolojik yönünü görmemek
yanlış olur. Sadece kurban bayramında et yüzü gören, eti tadan ve
dolayısıyla nefsini körleten insan sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.
Formel ibadetlerdeki çeşitliliğin de herhalde bir sebebi (hikmet)
vardır. Müslümanın hayatında bunlar en genel anlamda bedensel bir
özellik taşırken, zekât ve kurban gibi ekonomik şartlarla ilgili olanlar
da önemli bir yer tutmaktadır. Hem biyolojik hem de psikolojik yönü
bulunan insanın gerçekleştirdiği ibadetlerin de benzer özellikler
taşıması doğaldır. İslâmiyet,“insan”ı esas alan ve onun ruhen
gelişmesini, olgunlaşmasını amaç edinen bir yolun adıdır.Tatmayanın
bilmemesi gibi herhangi bir şeyin birden olgunlaşması da tabii oluşuma
aykırıdır.
Eylemlerini ibadet bilincine yükseltmiş bir Müslümanın hayatının anlamlı
duruma gelebilmesi için elinde bulundurduğu / Allah’ın sınamak için ona
verdiği imkânlardan başkalarını da yararlandırması gerekir. Kurbanın
özellikle “kurban” olarak anılmasının sebebini, insanın anlamaya
çalışması inkârından daha kârlıdır. İlâhî terminolojide yardımın her
türlüsünün teşvik edilmesinin yanı sıra, bir kısmının da ismen anılması
boşuna olmasa gerekir. Aslında iyilik ve kötülüğün değişkenliği
düşünüldüğünde kurbanı anlamakta hiç güçlük çekmeyiz. İbadet niyetiyle
ve farklı amaçlarla yapılan yardımlardaki çeşitlilik iletişim mantığının
ve olgusunun doğal bir sonucudur.
d) Estetik Boyutu
1. Üslûp estetiği
Kurban kesmeyip onu yardıma dönüştürmek uygun olur mu? Söz gelimi onun
parasını Müslüman bir fakire vermek gibi. Kur’an’da kurbanla ilgili
yerlerde “kurban kesiniz veya yardım ediniz” gibi iki anlamlı bir ifade
söz konusu olmadığına göre bu soruya olumlu cevap vermek mümkün
değildir. Allah yapılmasını istediği ibadetin özellikle adını
belirtmiştir. Diğer yandan da insanların birbirlerine yardım yapmasına
engel bir durum söz konusu değildir. İstenilen zamanda istenildiği
miktarda yardım yapılabilir. Bu durum kişilerin bireysel tercihidir.
“Mümin olma” iddiasında olan ya da mümin olduğunu öncelikle Allah’a ve
sonra da insanlara deklare etmiş bir müminin yapması gereken, bu yöndeki
sözünün gereğini yerine getirmesidir. Her niyet ve onun bir sonucu olan
her eylem kendi bağlamında güzeldir. Dolayısıyla bir şey başka bir
şeyin yerine geçemez. Çorba içildiği zaman su içilmiş olmaz. Yapılan her
eyleme ibadet bilinci kazandırılır, hatta kazandırılması gerekir; ancak
işlerinizi bu şuurla yaptığınız zaman bir ibadeti gerçekleştirirsiniz,
fakat namaz kılmış olmazsınız. Çünkü namazın kılınmış olabilmesi için, o
eylemin gerçekleştirilmiş olması gerekir.
Sadece kurbanla ilgili değil hayatın her alanında kanun ve kural
koyucunun aksine, kuralları bireyler kendilerine göre belirlemeye
kalkışırlarsa orada kaos meydana gelir. Bu durum tabiattaki düzende,
devletlerin yapısında, çeşitli kurum ve kuruluşların işleyişinde olduğu
gibi, dinin gereklerini yerine getirmede de öyledir. Bir zaman gelir,
vergisini vermekle yükümlü olan vatandaş “Devletin vergiye ihtiyacı
kalmadı” ya da “Verdiğim vergiler isabetli yerlere gitmiyor, öyleyse
verilmesi gereken yerlere kendim vereyim” demeye başlar. Oysa hayatın
her alanında ince bir ayar vardır. Bunların anlaşılabilmesi için, tabii
oluşuma uygun olarak yorumlanması gerekir. Söz gelimi, insanlar yer altı
ve yer üstü araştırmaları yapmadan, görünümünü beğendikleri mekânlara
sorumsuzca yerleşmenin bedelini, doğanın dengesini bozmak suretiyle ağır
bir biçimde ödemektedir.
Kurban ibadeti, farz vâcip veya sünnet gibi kavramlarla ifade
edilmesiyle değerinden, öneminden bir şey kaybeder mi? İnsanın, Allah’ın
mesajına karşılık vermek istemesi, görünenin ötesindeki bir hadise
midir? Bir tarafta Hz. Peygamber’in hayatı, “Kur’an’ın ete kemiğe
bürünmüş şeklidir” diye ifade edilirken, diğer tarafta herhangi bir
Müslümanın gerçekleştireceği bir eylemin “sünnet” çerçevesinde
düşünülmesi onun önemini azaltır mı?
Model insan olan Hz. Peygamber’in, kurbanını bayram namazından önce
kesen birine, namazdan sonra kesmesi konusunda uyarısı söz konusuyken ve
kendisinin de kurban kestiğine dair bilgiler mevcutken, onun yolunu
benimsediğini söyleyen bir Müslümanın farklı bir biçimde davranması ne
kadar doğru bir davranış olur? Bu durum Allah’ın, “O her ne getirdiyse
alınız,uyunuz” ilkesine de aykırı olmaz mı? İletiye muhatap olan insanın
duraksaması, iletişim kopukluğuna sebep olduğu gibi sağlıklı bir
iletişim ortamının oluşmasına engel olur.
Müslüman, işini bilerek ve en iyi bir biçimde yapan, başkalarının
haklarına dikkat eden ve onları gözeten kimsedir. Hz. Peygamber’in
iman,İslâm ve ihsan kavramlarını birlikte anmasının Müslümanı tanımlama
açısından önemi büyüktür. Müslümanın gerçekleştirdiği eylemlerin, imanî
bir boyut kazanabilmesi için yapacağı işi iyi bilmesi kadar güzel
yapması da önemlidir. Çünkü Allah yarattığı her şeyin ihsan özelliğine
sahip olduğunu bildirmektedir. Bir eylemin farz olması onun yapılması
açısından asgari şartıdır. İnsan hayatının anlam kazanabilmesi için
de“zorunluluk” sınırının ötesine geçmesi gerekir.Böyle bir durum da
kültürü, anlayışı, sevgiyi ve aşkı beraberinde getirir.
Biyolojik bir varlık olarak insanın birtakım zorunlu ihtiyaçları vardır:
Yemek, içmek, giyinmek,çoğalmak gibi. Bunları karşılama konusunda
zorunluluk sınırı aşıldığında insan oluş süreci başlar, çünkü bu
anlamdaki ihtiyaçlar insanın biyolojik yönünün gereksinimleridir. Farz
diye nitelenen durum da bundan farklı değildir. İnsanî olguyu
gerçekleştirmiş bir Müslüman için farzlık,vâciplik bu bağlamda
değerlendirilir. Müslümanın estetik kaygısı bu sınırın aşılmasıyla
kendini belli eder, dolayısıyla her eylemi güzeldir, güzel olmak
durumundadır. Güzelliğin taklidi güzellik hazzını vermez. Farz, vâcip,
sünnet gibi kategorik ayırımlar ona ihtiyaç duyanlar içindir. Hz.Ali’nin
dediği gibi, “İnsanlar işlerini ihsan ile yapmalarına göre değer
kazanırlar.”
İster formel ister informel ibadet olsun bütün eylemlerde farz olan
asgari ölçünün ötesine geçilmesi gerekir. Bu durum bir sevgi işidir,
şevk işidir. Yapılan eylemin hazza dönüştürülmesi,heyecan duyulması
insan olmanın ve Müslüman olmanın önemli bir göstergesidir. Günah
işleyenin günahından haz aldığı bir realite iken, bir Müslümanın
yaptıklarından zevk almaması düşünülemez.
2. Yöntem Estetiği
Bugün Türkiye’de özellikle de büyük şehirlerde kurbanın kesim biçiminde
ciddi sorunlar vardır. Bu ibadetin yerine getirilmesi kadar yöntemleri
de önemlidir. İmanî bir görevin ifası özellikle edebi zorunlu kılar. Her
alandaki bozulmaya paralel olarak bu konuda da birtakım gevşemelerin
olduğu görülmektedir.
Türkiye’de özellikle dar çevrelerde kurbanlıklara karşı olağan üstü bir
duyarlılık söz konusudur. Kurban bayramından önce temin edilen ya da var
olanlar içerisinden ayrılan kurbanlığın evdeki bakımı apayrı bir
özellik taşır. Sabah kalkılır kalkılmaz onun ihtiyaçları karşılanır,
küçük çocuklar kendi yiyeceklerini onunla paylaşırlar. Hatta
annelerinden gizli olarak temin ettikleri yiyecekleri de götürüp ona
verirler. Ev halkından biri gibi kucaklanır, öpülür, sevilir. Kesim
vaktine kadar ona karşı ilgi bütün yoğunluğu ile devam eder. Kurban
kesime hazırlanırken de oyunun bir parçası gibi gözleri bağlanır ve
hüzünlü bir atmosfer içinde kesim gerçekleştirilir. Çocuk onun kesimini
vahşet olarak görmediği gibi korkmaz da. Kesilmeden önceki özen,
kesilirken de gösterir. O herhangi bir hayvan değildir,“mübarek bir
hayvandır.” Allah’ın onlara bir lütfudur, eti de komşularla, fakirlerle,
misafirlerle cömertçe paylaşılır. “İnsan olma” basamağını aşmış bir
Müslümanın kurbana bakışı işte bu duygusallık ortamında gerçekleşir.
Kurban merhametin, paylaşmanın, acımanın doruk noktasını oluşturur. Bu
ibadet sayesinde bütün insanî duygular iç içe yaşanır.
Son yıllarda şehirlerin büyümesi, kalabalıklaşması ve insanların eğitim
düzeylerinin yükselmesiyle geçmişten getirilen birtakım eylemlerin
sorgulanmaya başlandığını görüyoruz. Bunlardan birisi de özellikle büyük
şehirlerde kurbanlıkların kesim biçimidir. Küçük yerleşim birimlerinde
insanları rahatsız etmeyen bir hareket, büyük şehirlerde rahatsız edici
bir boyut kazanabilmektedir. Söz gelimi kurbanlıkların şehir
merkezlerinde dolaştırılması yüzünden onların kokuları ve rastgele
yerlere pislemeleri insanları rahatsız etmektedir. Hatta hiç de hoş
olmayan manzaralarla karşı karşıya kalınmaktadır.
Kurban ibadeti maddî ve mânevî bütün oluşum ve yönleriyle insanın Allah
ile, insanın insanla, insanın kurbanla, insanın kurbanlıkla iletişimini
sembolize eden bir ibadettir. Mümin ve Müslümanın yüzünün ak olabilmesi
için bu iletişimi akıllı ve şevkli bir hâle dönüştürmesi gerekir.