
Dövüş Sanatlarından judo Hakkında Bilgiler
JUDO NEDİR?
JUDO, yumuşaklık yoludur. JU’nun içinde teknik ve fizik eğitim vardır.
Binlerce kez tekrarlanan teknikler refleks hale gelmedikçe kolay
uygulanamaz. Judo’da kaba kuvvete yer yoktur. DO, eğitimin tamamen
felsefesidir. Ruh eğitimini içerir. Judo ustaları, öğrencilerine
eğitimin süreci içinde doğruluk, nezaket, sabır, sevgi ve saygı
kavramlarını öğretir. Sporcusunun zekasını geliştirir ve kendi başına
hareket etme yeteneğini kazandırır.
Böylece kendine güven, nefse hakimiyet ve konsantre olabilme duyguları
gelişir. Judo’da beden ve ruh gelişimi beraberce ele alınır. Teknik
çalışmalarda başlıca prensip “rakibe mukavemet etmeme” ve “kuvvete karşı
koymama”dır. Bu arada kaldıraç, merkezkaç, moment gibi az kuvvetle çok
iş yapma esasına dayanan fizik kurallarından ve en önemlisi “denge
bozma” ve “rakibin kuvvetinden yararlanma” kuralını uygulamaktır.
Judo’da kuvvet yoktur.Bütün şiddet hareketleri yasaktır. Judoka, hasmına
acı vererek değil, onu acı sınırının yanına getirerek üstünlük sağlar.
Judo’nun eğitimi belirli bir sıra takip eder. Önce, düşmeler ve alçak
seviyeli düşüşlere dayalı atış teknikleri öğretilir. Duruş, yakalama,
vücut dönüşleri ve hareketinden denge bozma ile 4 ana prensibe dayalı
atışın şekilleri tamamen bilimsel yöntemlere dayalıdır.
JUDO’NUN TARİHÇESİ
Judo, Jujutsu’dan doğan spor dallarından biridir. Jujutsu ve Judo Çin
karakteri ile yazılan kelimeler olup Juher ikisinde de ‘Yumuşaklık’ veya
‘Yolverme’, Jutsu ‘Sanat Çalışma’, ‘Do’ ise ‘Prensip’ veya ‘Yol’
anlamına gelmektedir. Jujutsu ‘Yumuşaklık Yolu’, Kodokan ise ‘Yolu
Çalışma Okulu’ demektir.
Judonun amacı, zihinsel ve ahlaki disiplin yoluyla sağlam karakterli
insan yetiştirirken vücudu kuvvetli, faydalı ve sağlıklı yapmaktır.
Judoda birinci kural, kuvvete karşı koymadan rakibin kuvvetinden
yararlanmak, ikinci kural ise şiddet kullanmamaktır. Judo bu tür
kuralları bedensel ve zihinsel enerjiden en üstün ve en uygun bir
şekilde kullanabilme yöntemini öğretirken, bunu yaşamın her döneminde de
kullanmasını sağlar.
Judo kökenleri 16 ila 17. yüzyıllar arasına dayanan çok eski bir Japon
sporudur. Dünya tarafından Japonların milli sporu olarak da bilinen judo
sadece bir savunma sporu değil aynı zamanda bir felsefe öğretisidir.
Esasında 1650’li yıllarda bir Çinli tarafından bulunmuş ve geliştirilmiş
olsa da Japonlar tarafından benimsenmiş ve bir gelenek olarak
yüzyıllardır sürdürülmüştür. Zaman içerisinde jujutsu öğretisinden
esinlenilerek daha da geliştirilen judo günümüzdeki halini almıştır.
Jujutsu eğitimi yıllarca süren bir savunma ve dövüş sporudur. Asıl amaç
rakibin hareketlerini önceden sezerek, savunma ile (bilek hareketleri,
çeviklik vb.) rakibe en iyi karşılığı verebilmektir. Bu öğretideki
hareket çeşitliliği hem judo hem de aikido sporuna esin kaynağı
olmuştur.
Judo, bir dövüş sporu değil bir dövüş sanatıdır. Zaten kelime anlamı
olarak bakıldığında da judo, nezaket yolu demektir. Kaba güç gösterisi
olarak değil bir sanat olarak algılanmasının altındaki en temel sebep
öğretinin dayandığı temellerdir.
Judonun sanat olarak adlandırılmasının en temel nedeni rakibe tekme ve
yumruk atmanın yasak olmasıdır. Rakibin, sıkarak, boğularak veya domine
edilerek yere serilmesi amaçlanır. Burada bahsedilen domine etmek işin
felsefi öğretisi ile ilgili olan kısımdır. Fiziki güçten ziyade ruhsal
bir güç devreye girer. Rakibe kendisinden daha güçsüz olduğu ve birazdan
kendi kontrolünü karşısındakine teslim edileceği empoze edilmeye
çalışılır. Çok üst seviye judo ilim alimlerinin tek bir bakışla
karşılarındaki üzerinde hüküm kurabildikleri rivayeti vardır.
Judo kenarı 8 metre veya 10 metre olan kare şeklindeki bir alan
içerisinde yapılır. Alan genellikle 3 – 4 metrekarelik koruyucu
döşemeler ile kaplandıktan sonra zemin hazır hale gelir. Sporcular spora
özel olarak hazırlanmış dayanıklı beyaz pantolon ve önü açık, beyaz bir
ceket giyerler. Bellerinde bulunan kuşakların her birinin farklı bir
anlamı vardır. Karşılaşma başladığında asıl amaç rakibe üstünlük kurmak
olduğu için omuzdan veya belden kavranarak yere düşürülmeye çalışılır.
Güreşten en büyük farkı judoda amaç, gelen hareketlere karşı cevap
vermektir. Yani kişi önce rakibin hamlesini bekler ve oyununu
karşısındakinin hamlesine göre kurar. Mantık olarak satranca benzetmek
çok yanlış olmayacaktır, ikisinde de öngörü ve zeka şarttır.
Judo sporu, 1600’lü yıllardaki halinden, günümüzde herkes tarafından
bilinen modern haline 1882 yılında Jigoro Kano tarafından getirilmiştir.
Geleneksel judonun temellerini atan Kano, Japonyalı öğretmendir. Jigoro
Kano jujutsuya 17 yaşındayken başladı. Edebiyat öğrenimi için gittiği
üniversitede dövüş sanatı hakkında bilgi edindi. Burada Hachinosuke
Fukuda’nın dövüş sanatıyla ilgili öğretilerini benimsedi. Yıllar
içerisinde gönül verdiği dövüş sanatında hem başkalarından etkilendi hem
de kendi stilini yansıttı. Judonun temel ilkelerini ve kurallarını
geliştiren de Kano olmuştur. Dr. Jigoro Kano, 1882 yılında jujutsadan
geliştirdiği judoyu hayata geçiren isimdir.
JUDO’NU ORTAYA ÇIKIŞI
Halihazırda Japonya’da ve dünya çapında uygulanan Judo türü ilk olarak
1882 yılında Tokyo’nun Kita inari-cho bölgesinde bulunan Eishoji
Tapınağı’nda Judo eğitmenliği yapan Jigoro Kano tarafından ortaya
konmuştur.
Jigoro Kano Judoyu geliştirirken işe Japonya’nın eski dövüş
sanatlarından Jujutsunun farklı tekniklerini çalışmakla başladı. Bu
araştırmanın ardından kendi yaptığı geniş çaplı iyileştirmelerin,
eklediği yeni tekniklerin ve öğretinin sonucunda “Judo” adını verdiği
kendi sistemini oluşturdu. Judonun temelinde sunduğu ruhani “yol” ve bu
yolun getirdiği fiziksel “teknik” yatar.
JUDO’NUN YAYGINLAŞMA SÜRECİ
Judocuların sayısı arttıkça ve bu yapı genişledikçe, yavaş yavaş resmi
etkinlikler düzenlenmeye başladı. 1887 yılı civarında Judo bazı
okullarda okul sonrası program dahilinde öğrencilere sunulmaktaydı. 1931
yılına gelindiğinde ise artık okul müfredatına dahil edilmişti. Judo
eğitimi, polis karakolları, askeriye, özel şirketler ve yerel spor
eğitimi merkezleri tarafından benimsenmeye başladı. Okullar arası Judo
müsabakaları gün geçtikçe popülerlik kazandı ve sonunda Japonya çapında
bir furyaya dönüştü.
2. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA JUDO NASIL YAYILDI?
2. Dünya Savaşı’nın bitişini takip eden yıllardaki işgal sırasında dövüş
sanatları yasaklanmıştı ve okullarda Judoya izin verilmiyordu. Bunlara
karşın 1948 yılında Japonya Judo Şampiyonası tekrardan hayat buldu.
Ertesi yıl Japon Judo Federasyonu kuruldu ve Judo eski itibarına
kavuşmaya başladı. 1950 yılında ise artık okullarda Judo eğitimine izin
veriliyordu. Bu durum Japonya çapında müsabakaların ortaya çıkmasını
sağladı ve Judoya duyulan ilgi savaş öncesini aratmayacak kadar
yüksekti.
Judonun savaş sonrasında denizaşırı yayılışına da değinmek önemli. 1956
yılında 1. Dünya Judo Şampiyonası düzenlendikten 8 yıl sonra 1964 Tokyo
Olimpiyatlarında yer alan Judo erkeklerde resmi bir olimpik branş haline
gelmiştir.
DÜNYA’DA JUDONUN GELİŞİMİ
Judonun Do’su, diğer Uzakdoğu sporlarındaki Do ile aynı anlamı taşır.
Örneğin Aiki-Do, Taekwon-Do gibi. Bu bakımdan Do, tarihsel süreç içinde
tek kökenden gelme felsefik bir sistemdir. Uzakdoğu’da Konfiçyüslük’e
karşı LAOTZU tarafından TAOİZM olarak oluşturuldu. Tüm Uzakdoğu sporları
kuşak renklerini, simgelerini, gelenek ve göreneklerini, disiplinini,
TAOİZM’den aldı. Örneğin kuşak renkleri katedilen yolu, kırmızı kuşak iç
aydınlatmayı, beyaz elbise saflığı ve dinginliği simgeler.
Judodaki katalar ise doğayı ve evreni yorumlar. Bu sistem Uzakdoğu’da
belirli yörelerin ve inanç sistemlerinin etkisi altında kalarak Çin’de,
Kore’de, Japonya’da değişikliğe uğradı. Örneğin Japonya’da Bushi-Do,
Zen-Do, Çin’de Kung-Do ya da Kung-Fu, Kore’de Taekwon-Do gibi.
O dönemlerde Japonya’da feodal bir düzen söz konusuydu. Feodalite hem
inançsal geleneğin sürdürülmesini isterken hem de hayatta kalabilme
mücadelesinde kılıcın, ayak ve ellerin farklı tekniklerle gelişimini
sağladı ve feodalitenin bu sisteminden SAMURAİ, Zen, Ken-Do gibi
savaşçılar felsefi yapılar, kılıç ve döğüş sanatları ortaya çıktı. Bu
sanatlardan biri de Jujutsu idi. Taijustu ve yawara olarak da bilinen
jujutsu atış, vuruş, tekme, hançerleme, boğma, kol veya bacağı kıvırma
gibi atak yapma ve bu ataklara karşı bir savunma sistemiydi.
Jujutsu teknikleri çok eski tarihlerde bilinmesine rağmen 16. yüzyılın
son yarısında sistemli olarak çalışıp Edo döneminde (1603-1868) bir
sanata dönüştü ve birçok okulda ustalar tarafından öğretildi. Ancak
1800’lü yıllarda Japonya’da feodalite yavaş yavaş ortadan kalkmaya
başlayınca, feodalitenin dövüş sanatlarından daha çok spora yönelik yeni
sistemli teknikler oluşturuldu. Örneğin Jigaro KANO, yalnız atış,
boğuş, kırış, tutuş, teknikleriyle JUDO’yu, VEŞİBA; hasmın oynak
yerlerinden yararlanarak, etkisiz hale getirme tekniğiyle AİKİDO’yu
kurdular. Böylece bu sistemden JUDO, AİKİDO, KARATE, SAWATE, KENDO,
AİKİDO gibi sporlar icat edildi.
Prof. Jigaro KANO gençliğinde hocalarıyla Jujutsu çalışırken onların
bilgilerinden yararlanıp, rakibine vururken ve onu atarken uygulanan
kuralı aradı ve sonunda ‘Zihni ve fiziksel enerjiyi en iyi şekilde
kullanmak’temel prensibi keşfederek 1884 yılında KODOKAN Okulu’nu kurdu.
1887’lerde de judonun teknik formüllerini oluşturdu. 1922 yılında
‘KODOKAN Kültür Toplumu Eğitim Cemiyeti’ kuruldu. Jigaro KANO,
yetiştirdiği öğrencilerini 1900’lü yıllarda Avrupa ve Amerika’ya
göndererek judonun dünyaya yayılmasını sağladı.
Avrupa’da ilk judo karşılaşması 1918’de İngiltere’de yapıldı. 1951
yılında merkezi Paris’te olan Uluslararası Judo Federasyonu (IJF)
kuruldu. 1956’da ilk Dünya Şampiyonası düzenlendikten sonra 1964 Tokyo
Olimpiyatları’nda olimpik spor olarak kabul edildi. 1956, 1958 ve 1961
yıllarında düzenlenen Dünya Şampiyonaları yalnız erkeklerde ve açık
sıklet olarak yapıldı. 1979’da Fransa’da yapılan Dünya Şampiyonası’nda
ise bugünkü sıkletler kullanılmaya başlandı. Bayanlarda Dünya
Şampiyonası ilk kez 1980 yılında New York’da düzenlenirken, 1992
Barcelona Olimpiyat Oyunları’nda müsabakalara ilk kez bayanlar da
katıldı.
Tüm dünyada hızla yayılan judo, bilim adamları, pedagoglar ve doktorlar
tarafından ailelere, çocuğun ruh ve fiziksel gelişimi açısından önemle
tavsiye edilmektedir. 7’den 70’e kadar, herkesin kendisine göre
oluşturulmuş teknik ve egzersizlerle yaptığı bu spor, olimpiyatlarda
ülkelerarasında en fazla katılımın sağlandığı bir spordur.
JUDO DALLARI
Judo, kibarlık, nezaket yumuşaklık anlamına gelen bir spordur.
Erkeklerde uluslararası judo karşılaşmaları 8 farklı kilo kategorisinde yapılır.
60 kg
65 kg
71 kg
78 kg
86 kg
95 kg
+ 95 kg
Herhangi bir kiloda açık sıklet
Bayanlarda ise 7 kilo kategorisinde maçlar yapılır.
48 kg
52 kg
56 kg
61 kg
66 kg
72 kg
+72 kg
Judocular bilgi ve becerilerine göre sınıflara ayrılır.
a- Kyu (Sınıf)
b- Dan (Ustalık sınıfı)
Avrupa ve Türkiye’de uygulanan sisteme göre Kyu’lar
6 – Rok – Kyu (Beyaz Kuşak)
5- Go – Kyu (Sarı Kuşak)
4- Shi -Kyu (Turuncu Kuşak)
3- San -Kyu (Yeşil Kuşak)
2- Ni – Kyu (Mavi kuşak)
1 – Ik -Kyu (Kahverengi Kuşak)
Dan dereceleri
1 – Sho – Dan (Kara Kuşak)
2- Ni -Dan (Kara Kuşak)
3- San -Dan (Kara Kuşak)
4- Yo -Dan (Kara Kuşak)
5- Go- Dan (Kara Kuşak)
6- Roku – Dan (Kırmızı-beyaz kuşak)
7- Shichi -Dan (Kırmızı-beyaz kuşak)
8- Hachi – Dan (Kırmızı-beyaz kuşak)
9- Ku -Dan (Kırmızı Kuşak)
10- Ju -Dan (Kırmızı kuşak)
Derecelerin kazanılmasında savunma, teknik, stil, mücadele hırsı ve karşılaşmalarda kazanılan puanlar
JUDO’DA TEKNİKLER:
Ayaktan atış, yerde mücadele ve vuruş teknikleri olmak üzere, üç büyük grupta toplanır.
Ayaktan atış teknikleri; elle, kalça ile ve ayakla olmak üzere üç
kısımdır. Bunun yanısıra, kendini yere atarak yapılan teknikler vardır.
Ayaktan atış teknikleri 40 adettir. 65adet olan yer teknikleri içinde
hareketsiz bırakma, boyun ve kol kilidi teknikleri bulunmaktadır Ate
Waza ismi verilen vuruş teknikleri içinde aşağı yukarı karate bünyesinde
yer alan tüm vuruşlar yer almaktadır. Bu son bölüm, yarışmalarda
kullanılmamaktadır.
Judo’nun kendini koruma kısmında ele alınmaktadır. Judo’nun bünyesinde
Aikido’nun tüm duruş, tutuş, vücut dönüşü ve atışları da yer almaktadır.
Ayrıca Jui Jutsu, Judo’nun bir nevi ilkel şekli olup, özellikle silahlı
kuvvetler ve emniyet güçleri bünyesinde göğüs göğüse mücadele kapsamı
içinde uygulanmaktadır.
Türk spor kültürünü inceleyecek olursak, Judo sporunun kökünü eski
Türkler’de buluruz. Orta Asya’da Türk Devletleri tarafından yaygın
olarak yapılan ve tüm dünyaya tanıtarak, artık dünya şampiyonaları
düzenlenen Kuraş, Judo’nun atasıdır. Bu spor da judo elbisesine benzer
bir elbise ile yapılır. Bunun örneklerini ülkemizin bazı yörelerinde de
görmek mümkündür.
Bugünün modern judo sporu, Japon Jigaro Kano tarafından kurulmuştur.
Kano, 1860 yılında Kobe kentinde doğmuş, siyasal bilgiler eğitimi almış,
milli eğitimde görev yapmış, Japon rahipleri başkanlığı ve senatörlük
gibi devlet işlerinde bulunmuş ve 1938 yılında ölmüştür. Jigaro Kano,
1882 yılına kadar uzun bir jui jutsu eğitimi almış, bu tarihten sonra
Jui Jutsu’nun zararlı bulduğu teknikleri ayıklayarak, kendi deyimi ile
JU JUTSU DO dediği JU DO’yu kurmuş, eğitim verdiği dojoya da KODOKAN
ismini vermiştir.
Bu Orta Asya mücadele sporunun, Jui jutsu adı altında Japonya’ya gelişi
ise 17. yüzyılda CHEN YUAN PİNG isimli bir Çinli usta eli ile olmuştur.
Judo felsefesi
Ju, yumuşaklık, esneklik, kibarlık, nezaket; Do, yol, prensip, düşünce
anlamlarını taşır. Judo, bu iki küçük kelimecikten meydana gelmiş
olup,esas karşılığı yumuşaklık yolu’dur. Ju’nun içindeki teknik ve fizik
eğitimi vardır. Binlerce kez tekrarlanan teknikler refleks hale
gelmedikçe kolay uygulanamaz. Kaba kuvvete yer yoktur.
Do, işin tamamen felsefesidir. Ruh eğitimini içerir. Judo ustaları
(SENSEI)öğrencilerine, eğitim süreci içinde doğruluk, nezaket, sabır,
sevgi ve saygı kavramlarını öğretir. Zekayı geliştirici eğitim verir,
ahlak hislerini kamçılar. Böylece kendine güven, nefse hakimiyet ve
konsantre olabilme (düşüncenin tek bir noktada toplanması) duyguları
geliştirir. Judo’da beden ve ruh gelişimi beraberce ele alınır.
Teknik çalışmalarda başlıca prensip; “rakibe mukavemet etmeme” ve
“kuvvete karşı koymama” dır. Bu arada kaldıraç, merkezkaç gibi az
kuvvetle çok iş yapma esaslarına dayanan fizik kurallardan ve en
önemlisi denge bozma işleminden yararlanılır.
Diğer önemli bir prensipde “şiddet kullanmama” dır. Bütün şiddet
hareketleri Judo’da yasaktır. Judoka (judo yapan kişi) hasmına acı
vererek değil, onu acı sınırının yanına getirecek üstünlük sağlar.
Uzakdoğu sporlarının içinde tek olimpik spor olması nedeniyle, ülkelerin
madalya stratejileri içinde önemli yer tutan Judo sporunda son yıllarda
sporcularımızın aldığı madalyalarla birlikte Türkiye de bu sporda söz
sahibi olması gurur kaynağımız olmuştur.
Judo sporunu ülkemizde ücretsiz ögrenme imkanı olduğundan, yaş sınırı
tanımadığından ve hemen hemen tüm illerde kapalı spor salonlarında
yapıldığından, yarışma ve hobi sporu olarak oldukça yaygındır. Bu sporu
yapmak isteyen yada veli durumunda olan kişiler bulunduğu ildeki Gençlik
ve Spor İl Müdürlükleri’ne başvurduklarında kendilerine gerekli izahat
yapılacaktır.
Yıllardır tüm filmlerden ve popüler kültür öğesi olmasından da bilindiği
gibi en yüksek mertebeli kuşak, siyah kuşaktır. Daha sonrasında ise en
yüksek dereceden en düşük dereceye doğru; kahverengi, mavi, yeşil,
turuncu, sarı ve beyaz olarak sıralanırlar. Öğrencilerin beyazdan
başlaması ve siyah ile usta olmaları felsefik olarak çok benimsenen ve
kültürlerde önemli yer tutan ying – yang öğretisi ile ilişkilidir.
Judo karşılaşmaları genellikle 3 ile 20 dakika arasında sürer. Eğer
taraflardan birisi, diğerini sırt üstü olarak yere yatırmayı başarırsa
rakibin yerden kalkmak için 30 saniyesi vardır, yoksa yenilmiş sayılır.
Bir diğer galibiyet yöntemi de rakibin kollarını ve dizini bükerek veya
boynunu kavrayıp boğarak rakibin pes etmesini sağlamaktır. Ate – Waza
isimli kol ve bacak kullanarak rakibin bazı bölgelerine vurma hareketi
tüm yarışmalarda yasaklanmıştır. Judo, boks gibi ağır yaralanmalı veya
bol kan olan bir spor değildir. Eğitimleri çok uzun yıllar süren,
öğretisi bir ömür boyunca tamamlanamayan bir sanattır.