
Cariyenin Efendisini Rabbini Doğurması Kıyamet Alameti midir?
Kıyamet alameti olarak hadislerde geçen, “Cariye yani köle kadın efendisini doğuracak.” ne demektir?
Bu konu meşhur Cibril hadisinde söz konusu edilmiş ve “kıyametin
alametlerinden biri de köle kadınların efendilerini doğurmaları olduğu”
vurgulanmıştır. (Buharî, Tefsiru Sureti 31,2).
Alimler bu konuyu değişik şekilde açıklamışlardır.
Bu Hadis hem günümüzde hem de geçmişte olan olaylara işaret etmektedir.
Özellikle günümüzde aile ilişkilerinde ve çocukların anne babalarına
karşı davranışlarını, anne babaların da çocuklarını terbiye ederken
dikkat edecekleri konuları hatırlatmaktadır denilebilir.
Hadis, verdiği bilgiler yönüyle Peygamber Efendimizin (asm) gelecekten haber veren mucizelerindendir:
a. Bu hadîsi şerîfin “cariyenin efendisini doğurması” cümlesi günümüzde
çok görülen olaylardandır. Çocukların anne ve babalarına koca herif ve
koca karı gibi ifadeleri; ahlakî yapıdaki bu çöküşün görüntüleridir.
Ayrıca anne dünyaya gelmesine neden olduğu çocuğundan gerekli hizmet,
hürmet ve saygıyı beklerken, aksine anne çocuğuna hizmet etmektedir.
Böylece anne hizmetkar, çocuğu ise efendi konumuna girmiş olmaktadır.
Ana-babaya itaat azalacak, kadının doğurduğu çocuk, kendisine köle
muamelesi yapacak; bir evlâd, kendi annesine karşı efendilik taslıyacak,
onu hor ve hakîr tutacaktır.
Bu açıdan hadis kıyamete yakın böyle bir tehlikenin ortaya çıkacağını,
büyüklere özellikle anne babaya hürmet ve saygının azalacağını haber
vermektedir. Ailelere önemli bir hatırlatmada bulunarak çocukların dini
ve ahlaki terbiyesine çok dikkat edilmesi gerektiğini önemle
vurgulanmaktadır.
b. Bunun manası, zamanla kadın köleler çoğalır, efendileri onlarla
evlenir ve çocukları olur. Kendi efendisinden olan çocuğu bir anlamda
kendisinin efendisidir. Alimlerin büyük çoğunluğunun kabul ettiği bu
görüşe göre, hadiste kadın kölelerin ve onların çocuklarının çoğalması
kıyametin bir alameti olarak gösterilmiştir. Tarihte bunun pek örnekleri
çoktur.
c. Bazı alimlere göre, burada ifade edilen şey; kadın kölelerin krallar,
padişahlar doğurmasıdır. Padişahlar herkesin efendisi olduğu gibi, bir
anlamda kendi annesinin de efendisidir denilebilir. Memlüklüler /
Kölemenler devleti bir örnek sayılabilir. (bk. Nevevî, Şerhu Müslim,
ilgili hadisin şerhi).
Cariyenin efendisini doğurması” : Hadisin aslında yer alan “rabbini
doğurması” ifadesindeki rab kelimesi, sahip ve efendi anlamına geîir.
Alimler bu ibarenin anlamı konusunda her zaman farklı görüşler
sergilemişlerdir.
İbnü’t-Tîn “Bu konuda yedi farklı görüş belirtilmiştir” demiş ve bunları
zikretmiştir. Ancak bunların bir kısmı diğerine dahildir. Ben (İbn
Hacer) bunları birbirinden ayırarak şu dört görüşte özetledim:
1. Hattâbî şöyle demiştir: “Bunun anlamı İslâm dininin genişlemesi,
Müslümanların şirkin hakim olduğu bölgeleri ele geçirmesi ve oradaki
halkı esir almasıdır. Müslümanlardan bir kimse bu esirlerden bir kadını
cariye edinip kendisinden çocuğu olduğunda, çocuk o kadının efendisi
konumunda olmaktadır. Çünkü o cariyenin efendisinin çocuğudur. “Nevevî
ve başka âlimler bunun çoğunluğun görüşü olduğunu söylemişlerdir. Ben
(İbn Hacer) de derim ki: Hadiste bunun kasdedilmesi tartışılır. Çünkü
bu sözün söylendiği sırada da cariyelerden çocuk edinme uygulaması
vardı. Şirkin hakim olduğu yerleri eîe geçirme, halkı esir alma,
kadınları cariye edinme İslâmm İlk yıllarında zaten gerçekleşmiştir.
Hadisteki sözün geçtiği bağlam, ileride kıyamete yakın zamanda
gerçekleşecek, ama henüz gerçekleşmemiş şeylere işaret etmeyi
gerektirmektedir.
İbn Mâce’nin rivayetinde Vekî’ bunu birinciden daha dar bir anîamda
yorumlamıştır. O buradaki kastın “Arap olmayanların Arapları doğurması”
olduğunu söylemiştir.
Diğer bir grup âlim bunun şu anlama geldiğini söylemişlerdir:
“Cariyeler, hükümdarları doğurur. Anne de hükümdarın hakimiyeti
altındaki kimselerden biri olur, hükümdar da vatandaşlarının
efendisidir.” Bu görüş İbrahim el-Harbî’ye aittir. O şöyle demiştir:
“İlk dönemde yöneticiler çoğunlukla cariyelerle cinsel ilişkide
bulunmaktan çekinir, hür kadınlar İçin birbiri ile mücadele ederdi.
Sonra iş tersine döndü. Özellikle de Abbasîler devrinde.” Ancak hadisin
“cariyenin kadın efendisini doğurması” şeklindeki rivayeti bu anlamı
desteklememektedir.
Bazılarına göre cariyenin doğurduğu çocuğa “efendi” denilmesi mecazdır.
ocuk, babasının ölümüyle cariyenin azat sebebi olduğu için ona mecazen
efendi denilmiştir.
Bazıları da bu ifadeyi şuna tahsis etmişlerdir: Önce çocuk esir alınır
ve bir müddet sonra da azat edilir. Büyüyerek önder hatta kral olur.
Sonra onun an-nesi esir alınır. O annesi olduğunu biierek onu satın
alır. Yahut da annesi oldu-Sunu bilmez de onu kendi hizmetinde kullanır,
onunla cinsel ilişkide bulunur, azat eder yahut evlenir. Bazı
rivayetlerde “cariyenin kocasını doğurması” ifadesi Ver almıştır. Bu
rivayet Müslim’de vardır. Bu rivayet bahsettiğimiz şekilde
yorumlanmıştır. Bu rivayette yer alan “bal” sözcüğünün koca değil de
mâlik anlamına Sidiği de söylenmiştir ki, manaların aynı noktada
buluşturulması bakımından to anlamı kabul etmek daha evladır.
2. Efendilerin, kendilerinden çocuk doğuran cariyelerini satması ve
bunun Çoğalması, öyle ki bu cariyelerin kralların elinde dolaşıp
durması, farkında olmaksizin cariyeyi çocuğunun satın alması. Buna göre
kıyamet alâmetlerinden olan şey, çocuk doğuran cariyenin satımının haram
olduğu konusunun hiç kimse tarafından bilinmemesi veya şer’î
hükümlerin hafife alınmasıdır.
Şu söylenebilir: Çocuk doğuran cariyenin satılıp-satılmaması konusunda
tarklı görüşler vardır. Bu yüzden hadisi bu anlama yormak uygun
değildir.
Deriz ki: Bu hadis, mezheplerin İttifak ettiği bir anlama yorulur ki bu
da hamilelik sırasında cariyenin satımıdır. Bunun haram olduğu konusunda
icma vardır.
3. Bu da bir önceki görüş İle aynı doğrultudadır. Nevevî şöyle demiştir:
Çocuğun annesini satın alması yalnızca ümmü veledlere [23] özgü
değildir. Başka şekiller de mümkündür. Örneğin cariye, efendisi
dışındaki bir adamdan şüphe yolu ile gerçekleşen birleşme sonucu hür bir
çocuk doğurur. Veya cariye nikah yahut zina sonucu bir köle doğurur
sonra her iki durumda da doğum yapan ana sahih bir akitle satılır. Elden
ele dolaşarak nihayet oğlunun veya kızının eline gelir. Muhammed b.
Beşir’in “bununla esir kadınlar kasdedilmektedir” sözü bunu zedelemez.
Çünkü bu delilsiz bir tahsistir.
4. Çocuklarda ana-babaya isyanın çoğalması, çocuğun anasına, efendinin
cariyesine yaptığı gibi sövmek, dövmek ve hizmet ettirmek suretiyle
alçaltıcı muamelede bulunması. Bu durumda çocuğa mecazen “efendi”
denilmiştir. Yahut da burada “rab” kelimesi ile mürebbî anlamı
kasdedilmiştir ki bu durumda sözcük hakiki anlamında kullanılmış olur.
Bana (İbn Hacer’e) göre genelliği sebebiyle bu, en güçlü görüştür.
Ayrıca sözün söylendiği makam, durumun ne ölçüde bozulacağının
kasdedildiğini göstermektedir. Şöyle ki: Kıyametin kopmaya yaklaştığı
sıralarda işlerin ne ölçüde tersine döneceği, terbiye edilenin terbiye
edici hale, düşük kişinin de yüksek hale geleceğini ifade etmektedir.
Bu Hz. Peygamber’in daha sonraki “çıplak ayaklı kişilerin yeryüzünün
hükümdarları olması” sözüne de uymaktadır.
Yüce Rabbimiz İsra suresinin 23 ve 24.Ayetlerinde şöyle buyuruyor:” Rabbin,
kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi
davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi
senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme;
onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek
tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup
yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”
İslam Dini her konuda Müslümanlara yol göstermektedir.Gerçek bir
müslümanın en önemli özelliklerinden birisi de anne babaya iyilik
etmesidir.Genellikle anne babaya için ‘itaat’ deniliyor ama Kur’an anne
baba için ‘iyilik’ kavramını kullanıyor.Çünkü Kur’an-i kavramlar Yüce
Rabbimizin sonsuz ilmi olduğu için her kelime müthiş ve etkileyicidir.
İtaat kavramı Kur’an’da sadece Allah,Resulu ve Müslüman olan Ulu’l
Emir için kullanılıyor:” Ey iman edenler! Allah’a itaat edin.
Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de itaat
edin”(Nisa,59).Çünkü itaat kelimesi anlamından da anlaşıldığı gibi
mutlak uymayı gerektirir.Anne babaya itaat kelimesi kullanılsaydı her
durumda onlara uymak gerekecekti.Örneğin, anne baba puta tapan biri
olsaydı ve Müslüman olan çocuğuna puta tapmayı emretseydi evladı da puta
tapmak zorunda kalacaktı.
Kur’an özellikle inanç konusunda anne babaya itaatı emretmiyor.Bu konuda ki bazı ayetler şöyledir:
-“Çünkü onlar babalarını sapık kimseler olarak buldular.”(Saffat,69),
-“(Ey Muhammed!) Şunların taptıkları şeylerin batıl olduğu konusunda
şüpheye düşme. Onlar sadece, daha önce babalarının taptığı gibi
tapıyorlar. Şüphesiz biz onlara (azaptan) paylarını eksiksiz olarak
tastamam vereceğiz.”(Hud,109)
-“ Eğer (anne ve baban), hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi
bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat
etme.”(Lokman,15)
Ama Rabbimiz her durumda onlara iyilik yapmayı emrediyor.Çünkü
anne baba Müslüman olmasalar bile onlara iyilik yapmak Allah’ın bizlere
emridir.
-“Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik.”(Ahkaf,15),
-“(Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri
okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi
davranın”(En’am,151),
-“İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik.”(Lokman,14).
Günümüzde özellikle yeni neslin anne babaya gerekli saygı ve
sevgiyi göstermediğini onlara sahip çıkmadıklarını görüyoruz.İnegöl
Huzurevini ziyarete gittiğimizde yaşlılardan birisi bizimle şöyle
dertleşmişti:”Hocam! Dört çocuğum var.Dördününde 150 metrekare evleri
var.Ama nedense benim için o dört evde de bir kişilik yer yokmuş”.Bu
cümleleri söyledikten sonra gözleri yaşarmıştı.
Acaba yeni nesil anne babayı bir yük olarak mı görüyor?
Gezmesine engel bir ayak bağı olarak mı düşünüyor? Onlara hizmet etmek
onları çok mu yoruyor? Oysa:
-Bir zamanlar sen onlara muhtaçtın.Şimdi onlar sana muhtaç,
-Sen küçük iken seni ateşten,çukurdan,duvardan ve her türlü tehlikelerden onlar korurdu.Şimdi ellerinden tutma sırası sende,
-Onlar sana çok şefkat ve merhamet gösterdiler.Şimdi sıra sende.Tıpkı
Rabbimizin şu Ayeti gibi onlara dua edip şefkat gösterelim:” Onlara
merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni
küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”.
Cibril Hadisini bilirsiniz.Hadisin son bölümünde şöyle
geçer:”Bana kıyametten haber ver?” dedi. Rasûlullah (s.a.s.) “Bu
meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir.”
buyurdular. “O halde bana alâmetlerinden haber ver.”dedi. Peygamber
(s.a.s.): “Câriyenin (kölenin) kendi sahibesini doğurması…”
Alimlerimiz derler ki bu hadisin bir yorumu da günümüzde ortaya
çıkmıştır.Anne baba çocuğunun elinde köle gibi sesini çıkartamıyor ve
çaresizdirler.Çocuklar anne babaya bağırıyor,emirler veriyor ve her
türlü hakareti yapıyorlar.Tıpkı kölenin efendisi gibi”.
Siz ne dersiniz?
Köle ve cariye nedir?
Sual: Cariye ve köle nedir?
CEVAP
Cariye, kadın köle demektir. Köle de cariye de alınıp satılırdı. Mesela
ilk müezzin Bilal-i Habeşi hazretleri de bir köleydi. Köle, azat
edilince hür insan olurdu. Köle kadınların hukukî durumu hür kadınlardan
farklıydı. Hür kadının yüzü ve elleri hariç her yeri kapalı iken,
cariyenin, kol ve başı, dizden altı açık dursa günah olmazdı. Kölelik
asırlardır olan bir şeydir. İslamiyet’in bu husustaki hükümleri, Yunan
ve Roma’da görülen kölelikten çok farklıdır. Köleliği İslamiyet
kurmamıştır. Üstelik her fırsatta kölelerin azat edilmesini ve onlara
iyi muamele yapılmasını emreder. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kölelere iyilik edin!) [Nisa 36]
(Yanlışlıkla bir adam öldürenin, bir köle azat etmesi gerekir.) [Nisa 92]
(Yemin kefareti için, on fakiri yedirmek veya giydirmek yahut bir köle azat etmek gerekir.) [Maide 89]
(Bedel vererek kölelikten kurtulmak isteyenlerin bedellerini kabul edin!) [Nur 33]
(Savaşta alınan esirlere iyilik edin veya fidye alarak bırakın!) [Muhammed 4]
Celaleyn tefsirinde, (İyilik edin demek, esirleri karşılıksız olarak
serbest bırakın demektir. Fidyeden maksat da, malla veya esirleri
değişmek sûretiyle serbest bırakın demektir) buyuruluyor. Savaşta alınan
esirler, fidyeyle de serbest bırakılmazsa, canımızı ve malımızı almaya
gelen bu düşmanlara, (İsterseniz köle olarak kalabilirsiniz) deniyordu.
Kabul edenler de köle oluyor. Böyle cana ve vatana kasteden bir düşmanı
öldürmeyip, kendi rızasıyla köle olarak kullanmak normal değil midir?
Şimdi ülkeleri işgal edilen, kültürleri erozyona uğratılan, yer üstü ve
yer altı kaynakları sömürülen milletler çoktur. Bugün ekmek parası için
kölelik yapanlar az mı?
İslamiyet, normal insanı köle yapmıyor. Vatana, cana, mala ve namusa
kasteden düşman esir alındığında, öldürülmeyip, o da razı olursa köle
oluyordu. Ayrıca dinimiz, köleyi azat etmek için çeşitli yollar koymuş
ve köle azat etmeyi ibadet olarak bildirmiştir. Mesela Ramazan orucunu
veya yeminini bozanın, bunun kefareti olarak, varsa bir köle azat etmesi
gerekir. Dinimizin köleye verdiği hakkı, gayrimüslimler kendi halkına
bile tanımıyor.
Zenci cariye Ümmi Eymen’in oğlu Üsame bin Zeyd, 18 yaşında, birlik
komutanı olmuştu. Babası Zeyd bin Harise de köleydi. Rum ordusuyla
savaşırken İslam ordusunun komutanıydı. Bu da, İslamiyet’in, ırk, renk,
zengin fakir, genç yaşlı ayırmayıp, liyakate önem verdiğini
göstermektedir.
Dinimizde kölenin hakkı çok mühimdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Azat edilen kölenin her uzvu için, azat edenin o uzvu cehennemden azat olur.) [Buhari]
(Kölelere yediğinizden yedirin, güç iş vermeyin ve onları hiç üzmeyin.) [Ebu Davud]
(Kölesine kötü davranan Cennete giremez.) [Tirmizi]
(Köle günde 70 hata işlese de affedin!) [Ebu Davud]
(Cennete ilk girecek olanlar, şehitler, efendisine hizmet ve Rabbine
ibadet eden köleler ile kalabalık aileye malik olan iffet sahibi
fakirlerdir.) [Tirmizi]
Bir batılı ilim adamının basında yer alan itirafı:
En önemli Ortadoğu uzmanlarından kabul edilen, Fransa’da Aix-en-Provence
Üniversitesi’nde Siyasi ve Kültürel Antropoloji dersi veren, Fransız
siyaset bilimcisi Bruno Etienne şöyle diyor:
“Osmanlı İmparatorluğundaki köleler, bugünün sözde özgür bireylerinden daha çok özgürlüğe sahiptiler.” (Yeni Şafak, 21.10.2002)
Cariye hukuku
Sual: Cariye hukuku hakkında yeterli bilgi verilebilir mi? Cariye nasıl oluyor? Cariye ile nikâhsız beraber olunabiliyor muydu?
CEVAP
Kadın köleye cariye denir. Bir âyet-i kerime meali:
(Eğer velisi olduğunuz mal sahibi yetim kızlarla evlenmekte, onlara
haksızlık yapmaktan korkarsanız, onlarla değil de hoşunuza giden başka
kadınlarla ikişer, üçer ve dörder evlenebilirsiniz. Eğer aralarında
adaletsizlik yapmaktan korkarsanız, bir tane almalısınız ya da sahibi
olduğunuz [cariyeler] ile yetinmelisiniz. Sapmamanız için en uygun olan
budur.) [Nisa 3]
Cariye, savaşta düşmandan esir alınıp, Dar-ül-İslam’a getirilmiş olan
kâfir kadını demektir. Savaşta esir alınmayan bir insanı satmak ve satın
almak caiz değildir. (S. Ebediyye)
Dar-ül-harbde cariye olmaz. Savaşta düşmandan esir alınırsa cariye olur. (Dürer ve Gurer)
Helal kılınmıştır
Cariye’ye mülk-i yemin denir ki, sağ elin mülkü demektir. (İslam Ahlakı)
Sağ elin mülkü demek, meşru hak sahibi demektir. Yani istediği gibi
kullanmaya yetkisi vardır. Satabilir, hediye edebilir. Hürriyetine
kavuşturabilir. Hürriyetine kavuşturduktan sonra ise ancak nikâhla
evlenebilir.
Köle ve cariye, mülk sahibi olamadığı için zekât ve hacdan muaftır. (Ş. İslam Ans.)
Nisa suresinin, (Evli kadınlar da size haram kılındı. Sahip olduğunuz
cariyeler müstesna) mealindeki 24. âyeti, Eshab-ı kiramın, kocaları
bulunan, esir alınmış kadınlarla ilişki kurmaktan çekinmeleri sebebiyle
nazil olmuştur. (Sağ elinin malik olduğu cariyeleri) ifadesi ile Allahü
teâlâ, Resulullahın ümmetine mutlak olarak cariyeleri helal kılmıştır.
(Kurtubi)
Davud aleyhisselam 100 nikâhlı hanımı ve 300 cariyesi vardı. Oğlu
Süleyman aleyhisselam ise, 300 nikâhlı hanımı ve 700 de cariyesi
olmuştur. (Kurtubi, Şir’at-ül-İslam şerhi)
Bir erkeğin dört karısı ve bin cariyesi olsa, başka bir cariye satın
almak dileğinde biri onu kınasa, o kimsenin küfründen korkulur, çünkü
yaptığı iş meşrudur. Ama hanımını gücendirmemek için vazgeçerse sevaba
girer. (Redd-ül-muhtar)
Osmanlı memleketlerinin büyük sülalelerinde, sultan hanımların çoğu
esirlerdendi. Kölesini kendine damat yapmış ve cariyesini nikâhla
kendine zevce edip, mal ve mülküne varis kılmış, binlerce Müslüman
vardır. Bir Müslüman, köle ve cariye satın aldığı zaman, onun yiyeceği,
giyeceği ve diğer ihtiyaçları ve muamelattaki hukukunun bütün
mesuliyetleri hep bu kimseye ait olur. Köle ve cariyesini yedirmek,
içirmek, giydirmek ve gönlünü hoş tutmak mecburiyetindedir. Onları asla
dövemez, yapamayacakları iş veremez ve hakaret edemez. İslamiyet’te,
köle azat etmek en büyük ibadettir. Öyle büyük günahlar vardır ki, ancak
köle azat etmekle affolunur. (C. Veremedi)
Geçici haram olan kadınların yedincisi, hür kadınla evliyken, cariyeyle
de nikâhlanmaktır. Cariyeyle nikâhlıyken, hür kadınla da evlenmek
caizdir. Hanımından ve cariyesinden başka bir kadınla beraber olmak caiz
değildir. (S. Ebediyye)
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ dörde kadar kadını nikâhla almayı ve sayısız cariye kullanmayı mubah etmiştir. (1/191)
Hadis imamlarından İmam-ı Taberani ve İmam-ı Beyheki şöyle
bildiriyorlar: Abdullah ibni Abbas hazretleri buyuruyor ki: Nisa
suresinin (Analarınız, kızlarınız… size haramdır) mealindeki 23. âyet-i
kerime geldikten sonra, müta nikâhı [para karşılığı geçici nikâh] haram
edildi. Müminun suresinin (Ancak hanımlarınız ve sahip olduğunuz
cariyeleriniz helaldir) mealindeki 6. âyet-i kerimesi, müta nikâhını
haram ediyor, çünkü bu âyet-i kerime, yalnız zevcelerle cariyelerin
helal olup, başkalarının haram olduğunu bildiriyor. (Hucec-i katiyye)
Dar-ül-harbde de, yani dünyanın her yerinde, Müslüman erkeğin,
hanımından ve kendi cariyesinden başka, Müslüman olsun veya kâfir olsun,
bir kadınla ilişkiye girmesi haramdır, büyük günahtır. Başkasının
cariyesinin başına, kollarına, ayaklarına bakmak caizse de, bunlarla da
zina haramdır. Bugün, dünyanın hiçbir yerinde, dine uygun cariye yoktur.
(İ. Ahlâkı)
Cariye çeşitleri:
Ümm-i veled: Çocuğunun kendi efendisinden olduğunu söyleyen, efendisinden çocuk doğurmuş cariye.
Müdebber: Hürriyetine kavuşması, efendisi tarafından kendisinin ölümü şartına bağlı kılınan köle.
Mükatebe: Bir bedel karşılığında azat edilmek üzere efendisiyle anlaşma yapmış olan köle.
Bir kimse, müdebbere cariyesini veya ümm-i veledini azat etmeden kendisine nikâhlasa, bu nikâh sahih olmaz. (Mecmua-i Zühdiye)
Müdebber cariye ile efendisinin cima etmesi caizdir. (Kurtubi)
Cariye gebe iken efendisi ölürse, doğurduğu azat olmaz. (Mebsut)
Bir kimse, kendi mükâtebe cariyesine defalarca cima etse, sadece bir mehir lâzım gelir. (Hindiyye)
Mükâteb cariye satın alıp bunu kendisine nikâhlasa, bu nikâh sahih olmaz. Eğer cima etmişse mehrini öder. (Kadıhan, Hindiyye)
Mükâteb, yani bir bedel karşılığında azat edilmek üzere efendisiyle
anlaşma yapmış olan köle veya cariyeyi, bir an önce hürriyetine
kavuşturmak için ona zekât verilebilir. Fakat bir kimse, kendi mükâteb
köle veya cariyesine zekât veremez, çünkü bunun faydası kendisine dönmüş
olur. (B. İslam İlm.)
Efendisinden çocuğu olan cariyeye ümm-i veled denir. Ümm-i veled olan
cariye diğer cariyeler gibi satılamaz ve hibe edilemez. Efendisi vefat
edince azat olur. (Nimet-i İslam)
Bir cariyeyi, hür olan bir kadının üzerine nikâhlamak caiz değildir.
Müdebbere ve ümm-i veled cariyenin nikâhları da, hür kadın üzerine caiz
değildir. (Hindiyye)
Bir hadis-i şerif meali:
(Efendisinden çocuğu olan cariye, efendisi ölünce hür olur.) [İ. Mace, Hâkim]
Cariyenin avret yeri
Erkek, kendi cariyesinin bütün bedenine bakabilirse de, başkasının
cariyesinin yalnız yüzlerine, başlarına, göğüslerine, kol ve
baldırlarına, saçlarına bakabilir. (Müslim şerhi)
Bir hadis-i şerif meali:
(Satın alacağı cariyenin avret yeri hariç, her yerine bakmak caizdir.) [Beyhekî]
Erkek, hanımına ve cariyesinin de baştan aşağı her yerine bakabilir. (Rıyad-ün-nasihin)
Bir hadis-i şerif meali:
(Hanımından ve cariyenden başkasına avret yerini gösterme!) [Tirmizî, Ebu Davud, İbni Mace]
Kadının kocasının, cariyenin de efendisinin avretine bakması aynı şekilde caizdir. (Kurtubi)
Cariyenin avret yeri, erkeğinki gibi olup, sırtı ve karnı da avrettir.
Cariyenin, kadın olan efendisinin göbeğiyle dizi arasına bakması ve
dokunması haramdır. (Tergib-üs-salat)
Bir hadis-i şerif meali:
(Cariyenin avret mahalli dizleri ile göbek arasıdır.) [Beyhekî]
Mümin bir kadının, kendisinin cariyesi olması hali müstesna müşrik bir
kadının önünde bedeninin herhangi bir tarafını açması helâl değildir.
(Kurtubi)
Bir hadis-i şerif meali:
(Şarkıcı cariye alıp satmayın, parası haramdır.) [Beyhekî]
Ebu Bekr bin el-Arabîye göre kişinin kendi cariyesinin söylediği şarkıyı dinlemesi caizdir. (Kurtubi)
Cariyelerin Resulullahın evinde şarkı söylemeleri, seslerinin avret olmadığını göstermektedir. (İhya)
Cariyenin sesinin, hür kadınlar gibi haram olduğunu bildiren âlimler de vardır. (İbni Abidin)
Cariye saçları ve kolları açık olarak namaz kılabilir. (Hindiyye)
Nikâhla ilgili hükümler
Haramdan kaçınmak nikâhsız da mümkün olur. Cariye alırsa nikâh gerekmez. (Redd-ül-muhtar)
Cariyelik bağı, nikâh bağından daha kuvvetlidir. Kuvvetli varken zayıfa bakılmaz. (El İhtiyar)
Nikâhla cariye bir araya gelemez. Nikâhlı olan bir kimse, karısını
cariye yani mülk edinemez. Aksi de böyledir. Yani bir kimse, cariyesini
nikâhlayamaz. (Redd-ül-muhtar)
(Sahip olduğunuz mümin cariyelerinizden) demek, başkasının cariyesi ile
evlenmek içindir. Kişinin kendisine ait cariye ile nikâhlanmasının caiz
olmadığı hususunda sözbirliği vardır. (Kurtubi)
Bir hadis-i şerif meali:
(Cariyesini azat ettikten sonra, onunla evlenen kimse için iki ecir vardır.) [Taberani]
Biriyle yapılan nikâh akdi, mülkiyeti altında bulunan cariye ile cima etmeyi haram kılar. (Kurtubi)
Hür kadın üzerine, cariyeyi nikâhlamak caiz değildir. Önce cariyeyi
nikâhlayıp, sonra da hür kadını nikâhlarsa, ikisinin de nikâhı sahih
olur. (Hindiyye, Nimet-i İslam)
Hür kadınla evlendikten sonra edinilen cariyeyle, onu nikâhlamadan cima
etmek caizdir, ama hür kadın üzerine nikâhla cariye almak caiz değildir.
(Redd-ül-muhtar)
Efendisi cariyesini başka bir erkekle evlendirse, efendisi artık
cariyesiyle birlikte olamaz. Bu hak, kocasına aittir. (Nimet-i İslam)
Eğer erkek, cima ettiği cariyenin kız kardeşini nikâhlasa nikâh sahih
olur, fakat nikâh edilenle cima edilenden birini kendisine haram
kılmadıkça, hiçbiriyle cinsi münasebette bulunamaz. (Dürer)
Kardeş olan iki cariyesiyle de cima etmiş olan şahıs, birini kendisine
haram etmedikçe, diğeriyle cima yapamaz. (Kadıhan, Hindiyye)
Bir kimse, cima etmiş olduğu cariyesinin kız kardeşini kendisine
nikâhlarsa, bu nikâh sahih olur, ancak artık cariyesi ile cima edemez.
(Hindiyye, Bahr-ür-râık)
Cariyesiyle cima edenin, cariyenin kız kardeşiyle evlenmesi caiz değildir. (Kurtubi)
Esir alınan cariye hamile ise, doğuruncaya kadar cima edilmez. (Şir’at-ül-İslam şerhi)
Azat etmedikçe, efendisinin cima ettiği cariyesini nikâhlaması caiz olmaz. (Mecmua-i zühdiye)
Bir kimse, nikâhladığı bir cariyeyi de, iki talâkla boşadıktan sonra
geri alamaz. Alırsa, bu cariyenin nikâhı helal olmadığı gibi, cariyesi
olduğu halde, cima etmesi de helal olmaz. (Kadıhan, Hindiyye)
Efendisinin izni olmadan evlenmiş bulunan bir cariyeyle, efendisi cima
etse veya onu şehvetle öpse, efendisi bu cariyenin nikâhlandığını bilsin
bilmesin, cariyenin nikâhı fesh olmuş olur. (Hindiyye)
Bir kimse, dört cariyesinden birini azat etse, hangisini azat ettiğini
bilemese, sonra bu cariyeyle nikâhlansa, onunla cima yapmasında bir
sakınca yoktur. Çünkü eğer o, azat edilmişse yani hür ise, aralarındaki
nikâh sahihtir. Eğer azat etmediği cariye ise, mülkü olması bakımından, o
yine kendisine helaldir. (Mebsut, Hindiyye)
Bir kişi bir cariye satın alır, ona dokunur yahut öperse, babasına da, oğluna da haram olur. (Kurtubi)
Efendisi köleye bir cariyeyi mülk olarak verecek olursa, köle de kendi
mülkü olduğu için, o cariye ile cima edebilir, çünkü kendi mülküdür.
(Kurtubi)
Dört mezhepte de, cariyeyi mülk edinenin, istibrâdan yani bir hayz
görmesinden önce cima etmiş olsa da, satması caizdir. (Mizan-ül-kübra)
Ganimet ehlinin, paylaşmadan önce, esir alınan cariyelerden birine cima etmesi caiz olmaz. (Mizan-ül-kübra)
Üç imama göre, satanın, muhayyerlik müddeti içinde cariyeyle cima etmesi
caiz olup, satın alanınki caiz değildir. İmam-ı Ahmed’e göre ise,
satanın da, alanın da cima etmesi caiz değildir. (Mizan-ül-kübra)
Müslümanın, mülkünde olan Yahudi ve Hristiyan cariyeyle cima etmesi caizdir. (Rıyad-ün-nasihin)
Mecusi ve putperest olan cariyeyi nikâh etmek caiz olmaz. (Hindiyye)
Erkek köle
Sual: Eskiden erkeklerin kadın kölesi olduğu gibi, kadınların da erkek
kölesi oluyormuş. Peki, dul bir kadının, erkek kölesiyle evlenebilme
imkânı var mıydı?
CEVAP
Hayır, kölelikten azat etmeden onunla evlenemez. Kölesi bulunduğu sürece
efendisi olan hanımla evlenmesi, aynen enişteyle evlenmesi gibi
haramdır. Efendisi olan kadın, onu azat ederse, evlenebilir. Enişte de,
baldızın ablasını boşarsa veya hanımı ölürse, baldızıyla evlenebilir.
Açık kadın cariye değildir
Sual: (Açık gezen kadın, cariye hükmündedir) diyenler oluyor. Cariye
hükmünde olmak, cariyenin hakkına sahip olmak demek değil midir? O
zaman, açık gezen kadınların, tesettüre riayet etmemeleri günah olmuyor
mu?
CEVAP
İmanı varsa elbette günah olur. İkincisi, günümüzde cariye yoktur.
Müslüman bir kadın, (Ben cariye hükmündeymişim, açık giyinebilirim)
diyemez. Saç, kol ve bacaklarını açarsa günaha girer. Cariye,
namazlarını başı, kolu açık kılabildiği hâlde, günümüzdeki hür kadınlar,
namazlarını böyle açık kılamaz.
Mürted veya kâfir bir kadının, açık saçık gezmesi günah değildir. Hattâ
onlara hiçbir şey günah değildir. Âhirette onlar, günahlarından dolayı
değil, inanmadıklarından dolayı sorguya çekilir. İmansızlığın cezası da,
sonsuz Cehennemdir. İman sahibi Müslümanlara ise, iğneden ipliğe her
şey sorulur.
Her Müslümanın fıkhın dört kısmını, dar-ül-harbde de ahkâm-ı
İslamiyye’ye uygun yapması lazımdır. Mesela, kâfir ve mürted kadınların
avret yerlerine, başlarına, kollarına, bacaklarına bakmak, dar-ül-harbde
de haramdır. (S. Ebediyye)
S. Ebediyye’deki bu hüküm, kâfir ve mürted kadınlarla, açık saçık gezen
kadınların, cariye hükmünde olmadıklarını açıkça bildirmektedir. Çünkü
cariyenin saçlarına, kollarına bakmak günah değildir. Bunlara bakmak
günah olduğuna göre, onların cariye hükmünde olmadıkları pek açıktır.
Yine S. Ebediyye’de zayıf bir kavil olarak şunlar bildirilmektedir:
Halife Hazret-i Ömer, bir çalgıcı, şarkıcı kadına kırbaçla vurdu.
Başörtüsü açıldı. (Allahü teâlânın haram ettiği şeye önem vermeyen
kimse, İslam şerefini kaybetmiştir) buyurdu. Kadı Ebu Bekr-i Belhî,
nehir kenarında başları ve kolları açık kadınların yanından geçerken,
(Onlar kıymetsiz, hürmetsiz kadınlardır. İmanları olduğu şüphelidir.
Dâr-ül-harb’deki kâfir kadınları gibidir) buyurdu. Kâfir gibi olan,
mürted kadınlar, zâhir haberlere göre, dâr-ül-İslâm’da cariye olarak
kullanılmaz. Nevadir haberlerine göre, dar-ül-İslam’da cariye olurlarsa
da, mürted kadının, kocasına verilmesi için böyle yapılabilir. Çünkü
nevadir haberleri zayıftır, güvenilemez. Ancak faydalı olduğu hâllerde
kullanılabilir. Nevadir haberleri kullanılsa bile, İslamiyet’e önem
vermeyen kadınların, İslam şerefini kaybedeceklerini, bunların
dar-ül-İslam’da [İslamî hükümlerle idare edilen ve halifesi olan
Müslüman ülkelerde] cariye gibi hürmetsiz, aşağı olup başlarına,
kollarına şehvetsiz bakmanın caiz olacağını gösterir. (S. Ebediyye)
Şimdi dünyada dâr-ül İslam olan ülke yoktur. Bu bakımdan kâfir kadınları
İslam ülkesine cariye olarak getirilemez. Sonuç olarak açık kadınlara
dünyanın her yerinde ihtiyaçsız bakmak günahtır.
Nevadir haberleri zayıftır. Zaruret olmadıkça, bunlarla fetva verilmez.
Bundan başka mürted kadın, nevadir haberlerine göre, dâr-ül-İslam’da
cariye olacağı için, bunun kollarına, başına bakmanın caiz olması, bunun
mülk edilerek vaty edilmesine sebep olmaz. Dâr-ül-İslam’daki genel ev
kadınları da, böyle hürmetsiz iseler de, mülk olmaz, vatyleri zina olur.
Dâr-ül-harbdeki kâfir bir kadın, dâr-ül-İslam’a [esir olarak]
getirilmedikçe, cariye olamaz. (İslam Ahlakı)
Dünyada dar-ül-İslâm ülkesi olsa da, kâfir kadını oraya esir olarak
getirmek gerekir. Böyle bir şey dünyada olmadığına göre, (Açık gezen
kadın cariye hükmündedir, o kadına bakmak günah olmaz) demenin çok
yanlış olduğu meydandadır. Bilerek veya bilmeyerek insanları günaha
sokmak için söylenmiş bir sözdür.
Kaynaklar :
Sorularla İslamiyet
Kuran ve Hadis
gencgazete
Dinimiz islam