
Oruçlu Biri Nasıl Davranmalı
Sorular; Kadınlarda orucu bozan şeyler, oruç tutarken dikkat edilmesi
gereken hususlar, maddeler halinde oruçlu iken yapılmaması gereken
davranışlar, oruç tutarken yapılması gerekenler, orucu bozmayan
durumlar, oruç tutarken nelere dikkat etmeliyiz ve orucu bozan durumlar,
orucu bozan şeyler madde, oruçlu bir kimsenin yapması ve yapmaması
gerekenler nelerdir?
Oruç tutan biri oruç tutmayan birine “neden oruç tutmuyorsun?, neden
karşımda yemek yiyorsun, neden karşımda sigara içiyorsun?, neden biz
oruçluyken sen açık saçık giyiniyorsun?, oruçlu musun?” gibi sorular
soramaz çünkü bu soruları sadece ALLAH sorabilir, bu sorulara maruz
kalan kişilerde karşısındakine açıklama yapmak veya hesap vermek zorunda
değildir, bu kişi yalnızca Allaha hesap vermekle yükümlüdür.
Oruçlu bir insan, insanlara ve hayvanlara karşı merhametli davranmalı
ihtiyaç sahiplerine maddi ve manevi yardımı esirgememelidir.
“Oruç tutan bir kimse yalancılığı, yalan yere şahitliği ve cahilce
davranışları bırakmaz, böyle günahları işlerse, yemesini içmesini terk
etmesine Allah bir değer vermez.” (İbni Mâce, Sıyam: 21)
Oruca niyet eden mü’min sadece yeyip içmeye ara vermez. Ağzına, midesine
oruç tutturduğu gibi, diğer duygularını da onların yardımına gönderir.
Zaten mükemmel oruç da bu şekilde tutulan değil midir? Yani mide ile
birlikte göz, kulak, kalp, hayal ve düşünce gibi diğer duygular da bir
çeşit oruç tutarlar. Her birisi kendisine göre bir ibadete başlar.
Dilin orucu, yalandan, gıybetten ve çirkin sözlerden uzak durmasıdır.
Bunların yerine Kur’ân, zikir, tesbih, salavat ve istiğfar gibi
ibadetlerle meşgul olmasıdır.
Gözün orucu, harama bakmamaktır. Kulağın orucu, lüzumsuz sözleri
işitmemektir. Bunların yerine göz ibretle bakmaya, kulak hak sözleri,
Kur’ân’ı dinlemeye çalışır. Kalp, hayal ve fikir gibi duygular da güzel
şeyleri düşünür.
Böylece mide ile birlikte bütün duygular da oruç tuttuğu için, boş yere
aç susuz kalmamış olur, neticede mükemmel bir oruca yaklaşır.
Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anhın rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz
Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Öyle oruç tutanlar vardır
ki, tuttukları oruçtan görecekleri fayda, aç ve susuz kalmaktır.
Gece kalkıp da öyle namaz kılanlar bulunur ki, uykusuz kalmaktan başka bir şey elde edemezler.” (İbni Mâce, Sıyam: 21)
Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anhın rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
“Biriniz oruçlu bulunduğu gün çirkin söz söylemesin, cahilce
davranışlarda bulunmasın. Şayet bir başkası kendisine sataşır veya
dövüşmeye kalkarsa, ‘Ben oruçluyum, ben oruçluyum’ diyerek ondan uzak
dursun.” (İbni Mâce, Sıyam: 21)
1. Oruca Başlama ve Bitirme
Sahur; Bir lokma dahi olsa sahurda birşeyler yemek. Sahur, gece yarısı
ile tan yerinin ağarışı arasında yenen yemeğin adıdır. Allah Rasulü
(aleyhissalatu vesselâm), bir lokma dahi olsa sahura kalkıp yemek yemeyi
tavsiye etmiş, sahurda bereketin olduğunu ve sahura kalkanlara
meleklerin duada bulunacağını bildirmiştir. Ebu Said el-Hudri (r.a.)’den
rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm)
şöyle buyurmuştur: “Sahurda bereket vardır. Bir yudum su içmek dahi olsa
sakın onu terk etmeyin. Zira sahura kalkanlara Allah (c.c) rahmet eder,
melekler de istiğfar ederler.”
Bu vakitler, en bereketli ve en verimli zamanlardır. Bu bereket değişik
cihetlerden olabilir; bunları Efendimizin sünnetine uyma, sahurla oruç
ve diğer ibadetler için güç ve kuvvet kazanma, dinç olma, dua ve Allah’ı
anmaya vesile olma şeklinde sayabiliriz. Yine sahur, yapılan duaların,
kılınan namazların, okunan Kur’ân’ların Cenab-ı Hakk’a ulaşacağı
anlardır.
– Sahuru Geciktirme
Oruçlunun dikkat etmesi istenen davranışlardan birisi de, sahuru son
vaktine kadar tehir etmesidir. Bu tehirde, Peygamber Efendimizin
ümmetine karşı gösterdiği şefkat ve merhamet vardır. Zira bazı bünyeler
uzun süre açlıktan fazlaca muzdarip olabilirler. Dolayısıyla sahurun son
vaktine kadar geciktirilmesi, oruç süresinin az da olsa kısalmasını
sağlar. Ayrıca sahura gecenin başlangıcında veya biraz daha sonraki
vakitlerde kalkılması, sabah namazının kaçırılmasına sebep olabilir. Son
vaktine tehirinde ise, sabah namazının vakti yakın olduğundan
kaçırılmaması ihtimali daha büyüktür. Bu mevzuyla alâkalı olarak
Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm): “İftarı acele yapıp, sahuru te’hir
ettikleri müddetçe ümmetim hayır üzerindedir.”buyurmuşlardır.
b- İftar
– İftarı Hemen Yapma
Akşam vakti girdiği zaman oruçlunun hemen iftar etmesi sünnettir. Resulü
Ekrem önce iftar yapar daha sonra akşam namazını kılardı. İftarı vakti
gelince hemen yapmada insanlara karşı gösterilen şefkat ve merhamet
vardır. Sabahtan akşama kadar aç duran insanları, vakti girdiği halde,
iftarı tehir ederek zor duruma sokmayı, İslâm’ın engin şefkatiyle telif
etmek zordur. Ayrıca bunda, Cenab-ı Allah’ın davetine icabette acele
etme, müstağni davranmama manası da vardır. Bunun için Peygamber
Efendimiz, ümmetini iftarda acele etmeye teşvik etmiş, onu gözünün nuru
olan namazın dahi önüne almıştır. Ve bir hadislerinde: “İnsanlar iftarı
acele yapmaya devam ettikleri sürece, hayır
üzerindedirler.”buyurmuşlardır.
İftarı Su veya Hurma ile Açma
Oruçlu bir kimsenin iftarını hurma veya su ile açması sünnettir. Allah
Rasûlu iftarını varsa hurma ile, o da yoksa su ile açardı. Daha sonra da
akşam namazını eda ederdi. Hz. Enes (r.a.)’in naklettiğine göre:
“Rasûlullah (aleyhissalatu vesselâm) namaz kılmadan önce birkaç tane yaş
hurma ile iftar ederdi. Eğer yaş hurma bulunmazsa kuru hurma ile iftar
ederdi. Eğer kuru hurma da yoksa birkaç yudum su içerdi.”
Süleyman b. Amir’in rivayetine göre ise Allah Rasûlû şu tavsiyede
bulunmuştur: “Sizden biriniz oruçlu olduğunda hurma ile iftar etsin.
Şayet hurma bulamaz ise, su ile iftar etsin. Zira su çok
temizleyicidir.”
– İftar Vaktinde Dua
Birtakım kimseler vardır ki, dualarına icabet edilir, elleri geriye boş
olarak dönmez. İşte bunlardan birisi de iftar vaktinde ellerini Cenab-ı
Allah’a açıp yalvaran insandır. Zira Peygamberimiz (aleyhissalatu
vesselâm): “Üç kişi vardır ki, bunların duaları reddolunmaz. Bunlar,
oruçlunun iftar vaktindeki duası, adil olan imamın duası ve bir de
mazlumun duasıdır.”buyurmuşlardır. Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm)’in
iftar vaktinde okuduğu dua ise şöyledir: “Allah’ım; senin rızan için
oruç tuttum, senin rızkınla orucumu açtım. Susuzluk gitti, damarlar
ıslandı. İnşaallah ecir ve sevap da sabit oldu.”
2. Kötülüklerden Uzak Durma
Oruçlu, kötülüklerin bütününe karşı kapılarını sonuna kadar kapatmalı, onlara geçit vermemelidir.
Gözü Muhafaza Etme
Göz, Allah’ın insana verdiği en kıymetli azalardan biridir. Görmesini,
tefekkür etmesini, dış dünya ile olan alâkasını sağlayan şey insanın
gözüdür. Kafaya ve kalbe giden şeyler gözlerden süzülerek giderler.
Âdeta onların ilk kapısıdır göz. İnsan, hususiyle de oruçlu olduğu zaman
gözünü zehirli ok hükmünde olan haramlardan, kalbi meşgul edebilecek
mâlâyani şeylerden muhafaza etmelidir. Allah Rasûlu: “Harama bakmak,
lanetlenmiş şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim Allah’tan
korktuğu için onu terk ederse, Allah (c.c.) o kuluna kalbinde
tatlılığını hissedebileceği bir iman ihsan eder.”buyurarak gözle girilecek günahlara dikkatleri çekmiştir.
Dili Muhafaza Etme
Dili; yalandan, gıybetten, haram şeyleri konuşmaktan, başkalarının
eksiklerini söylemekten, kavga ve gürültüden koruyup zabt-u rapt altına
almaktır. Bunun yanında Kur’ân’la, evrad u ezkarla meşgul olma, uhrevî
âlemi hatırlatacak, tefekküre sebep olacak eserleri okumaktır. Oruçlu
kavga-gürültü çıkarmayacak, sövene mukabelede bulunmayacak, cahilâne
tutum ve davranışlar içine girmeyecektir. Kendisine bu mevzuda herhangi
bir sataşma olursa, oruçlu olduğunu, mukabele etmeyeceğini, bu mevzuda
ona karışmayacağını söylemelidir. Zira Rasûlü Ekrem: “Oruç, mü’min için
bir kalkandır. Binaenaleyh sizden biriniz oruçlu iken, kötü şeyler
konuşmasın, cahilane hareket etmesin. Eğer bir kimse kendisine sövecek
olur veya çatacak olursa ‘Ben oruçluyum desin” buyurmaktadır.
Oruçlu olduğu halde, bir sürü dedikoduya dalan, diline hâkim olmayan,
sadece midesine bir şey koymamakla iktifa eden, oruçtan hâsıl olacak
mükâfattan mahrum kalır. Kâr olarak yanına sadece susuzluk ve açlık
kalmış olur. Bunu da Allah Rasûlü (aleyhissalatu vesselâm) şu
beyanlarıyla ifade etmişlerdir: “Yalan konuşmayı, yalan sözlerle amel
etmeyi terk etmeyen kimsenin, yemesini, içmesini terk etmesine Allah’ın
ihtiyacı yoktur.” Başka bir yerde de şöyle buyururlar: “Nice oruç
tutanlar vardır ki, orucundan, susuzluk çekme ve açlıktan başka bir
kazancı yoktur. Nice geceleyin kalkıp nafile ibadet yapanlar vardır ki,
bu kalkmasından ötürü, uykusuzluktan başka bir kazancı yoktur.”
Kulağı Muhafaza Etme
Allah’ın insanlara değerli bir emanet olarak verdiği kulağın da, yalan,
gıybet, dedikodu gibi çirkin şeylere karşı kapalı tutulması, onların
konuşulduğu yerlerden uzaklaşılması, mü’min için yapılması gerekli olan
bir davranıştır. Çünkü konuşulması çirkin olan bir şeyin, dinlenilmesi
de o kadar çirkindir. Kur’ân şu kudsî beyanıyla, yalan dinlemeyi, ona
kulak kesilmeyi çok çirkin görmüştür: “Onlar devamlı yalan dinler ve haram yerler.”
Diğer Organları Muhafaza Etme
İnsanın, hususiyle de oruçlunun bütün azalarını günahlardan koruması ve
bunları koruma adına âdeta mayınlı bir tarlada geziyormuş gibi dikkatli
olması gerekir. Kısacası o, elini, ayağını, başını, kulağını şeytandan
gelecek oklara karşı, zırha sokmalı ve onlardan müteessir olmamaya
çalışmalıdır. İslâm büyükleri de orucu, üç mertebeye ayırmışlardır.
Bunlar:
1- Avamın orucu: Bu oruç, mide ve tenasül uzvunu şehvetlerden
sakındırmadır. Yani, yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmaktan
kendini korumaktır.
2- Havassın orucu: Kulak, göz, dil, el, ayak ve sair azaları günahlardan muhafaza etmektir.
3- Ahassü’l-havassın orucu: Kalbi, dini maksat ve dünyevî düşüncelerden
men edip Allah’tan başkasını kalpten tamamen uzaklaştırmaktır. Böyle bir
oruç, Allah’tan ve kıyamet gününden başkasını düşünmekle bozulmuş olur.
Din için kasd olunmayan dünyayı düşünmek de bu orucu bozan. (Bu seviyedeki insanlara göre)
Kur’ân Okumak
Mü’minlerin hidayet menbaı olan Kur’ân, her zaman için okunup
düşünülmesi, tefekkür edilmesi gereken bir kitaptır. Mü’min Kur’ân’a,
hava, su ve ekmek kadar muhtaçtır. Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu
vesselâm) bütün hayatını, insanların dikkat ve nazarını Kur’ân’a
çekmekle geçirmiştir. O’nu, vird-i zeban edinmiş, bununla da kalmayıp
zaman zaman bazı sahabilere okutup onlardan dinlemiştir. Oruçlu olduğu
zamanlarda, hususiyle Ramazanda Kur’ân’a daha bir özen göstermiş, O’nu
çokça okumuştur. Mü’minler de Peygamber Efendimizin ümmeti olarak,
özellikle Ramazanda Kur’ân’la içli dışlı olmalı, O’nun aydınlık
ikliminden nurlanmalıdırlar. Kur’ân’ı hususiyle Ramazan ayında okumanın
ayrı bir önemi vardır.
Allah Rasulü (aleyhissalatu vesselâm) Ramazan’da her zamankinden daha
fazla Kur’ân’la meşgul olur, onu okur ve tefekkür ederdi. Zira Allah
O’nu, bu ayda inzal etmişti. Ramazan’ın her gecesinde
Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm) Cibril-i Emin’le birlikte
aralarında Kur’ân talimi yaparlardı. Ve her Ramazanda baştan sona O’nu
Cibril’le mukabele ederdi. Vefat ettiği yılda da bu arz iki defa cereyan
etmişti. İbn-i Abbas rivayet ettiği bir hadiste bunu ifade etmektedir:
“Allah Resulü (aleyhissalatu vesselâm), insanların en cömerdi idi.
Cömertliğinin doruğa ulaştığı zaman ise, Ramazan’da Cibril ile
karşılaştığı an idi. O, Ramazanın her gecesinde Cibril ile karşılaşır,
Kur’ân’ı aralarında mütalâa ederlerdi. Yemin olsun ki öylesine hayır
yaparak cömertlikle coşardı ki, rüzgâr bile hızına yetişemezdi.”