
Karikatür nedir? Karikatürün Tarihçesi
Karikatür bir kişinin bir şeyin ya da bir olayin tuhaf ve gülünç
taraflarini meydana koyacak şekilde yapilan resim. karikatürler, güdülen
amaçlara göre, şaka etmek, alay etmek ya da küçük düşürmek için
yapilmiş olabilir. kuvvetli bir anlatim kudretini gerektirdiği için ince
ve önemli bir sanat şubesidir. edebiyattaki mizah ve yerginin resimdeki
şeklidir.
bugünkü anlamiyla karikatürün meydana gelişi rönesans devrine rastlar
bizde xiv. yüzyilda başlayan karagöz oyunu bir çeşit karikatürdür. fakat
karikatürlerin bulunduğu mizah dergileri ancak xix. yüzyilin sonlarina
doğru çikmağa başlamiştir. son yillarda da karikatür sanati bizde, dünya
ölçüsünde bir gelişme kazanmiştir.
Karikatür, herhangi bir insanın, fikrin veya bir olayın
resimlendirilerek gülünç şekilde anlatılması. bir insanın veya bir
olayın ayrıntılarına girmeksizin, kısa, düşündürücü ve özlü bir fikir
vermek veya genellikle güldürmek için bazı özelliklerinin göze çarpıcı
bir şekilde resimlendirilmesi. karikatür, bir resim sanatıdır. bu
resimleri çizenlere karikatürcü veya karikatürist denir.
karikatür, özelliği itibarıyla tanınan, bilinen orijinalinden farklıdır.
karikatür, konu olan bir kişinin veya bir olayın dikkati çekici
özelliklerini ortaya koyar. çoğu zaman kişinin bazı özelliklerinin
abartılmasını konu eden karikatür, o kişiyi hicvetmek, küçültmek ve
onunla alay etmek vasıtası olarak da kullanılmaktadır. alay etmek,
insanların birbirlerini hafife alması, rencide etmesi, onu küçük ve
gülünç duruma düşürmesi demektir. bu hususta avrupalı filozof bergson
insanlar, yalnız insanları veya insanlarla ilgili olayları
gülünçleştirmeyi düşünmüşlerdir. demiştir.
Yazılı karikatürler , genellikle güncel veya bölgesel sorunları ele alan daha çok yergi ve gülmece etki taşıyan eserlerdir.
Portre karikatürler , çoğunlukla insanın yüz kısmı (tüm beden de
alınabilir) karikatürize edilerek , (yüzdeki temel öğelerin , çarpıcı
unsurların aşırı abartıya kaçmadan deforme edilmesi) çizilen eserlerdir.
Bant karikatürler , birden çok kareden oluşan , verilmek istenilen
mizahi duygu son karede yer alan yazılı veya yazısız çizimlerdir.
Karikatür görsel iletişim sanatıdır.Psikoloji ve sosyoloji ile de
yakından ilgilidir. Karikatür çizen bir kişinin duygu ve düşüncelerini
özgürce yansıtabilmesi gerekmektedir. Bu özgürlüğün ; duygu ve
düşüncelerin irdelenmesi , çarpık , komik , tutarsız yanların meydana
çıkarılması olduğunu unutup “karikatür sanatı” alet edilerek yapılan
hakaret içerikli çalışmaların da karikatür sanatına dahil edilmesi
toplumlarda karikatüre karşı beğeni olduğu kadar tepkinin de oluşmasına
neden olmaktadır.
Karikatürün kışkırtıcı olması önemli özelliklerinden biridir.Buradaki
kışkırtıcılık ile hakaret aynı anlama gelmemektedir. Her ne kadar
kışkırtıcılığın içinde hakaretin varlığı aransa bile , hoşgörü ve mizah
sınırları içinde kalındığı sürece ortaya güzel mizahi eserler
çıkabilmektedir.
Stil :
Karikatürün çiziminde , fırça , tarama ucu , dijital (bilgisayar) gibi
araçlar kullanılır. Sanatçının kimliğini oluşturmasında kullandığı çizim
araçları da belirleyici olmaktadır.
Çizgi stili sanatçıyı en çok belirleyen özelliktir.Adeta onun imzası
gibidir.Karakterini ; üç parmaklı , kel vs. stillerde çizmesi onu
tanımamızda yardımcı olur. Çizimlerde plastik sanatlardan (resim ,
grafik) faydalanılmaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki ; karikatür
sanatı sanat disiplinlerinin bazen katı gelen kurallarına da karşı
durduğu için çizimlerde deformasyon , perpektif bozuklukları kullanmakta
hiç bir sakınca yoktur. İnsanı , doğayı dilediğiniz gibi
çizebilirsiniz. Burada dikkat edilmesi gereken önemli unsur ;
deformasyonun da görsel rahatsız ediciliği olmamasıdır.Aksi takdirde
ortaya mizahi yönden yeterli de olsa bir yanı eksik eser
çıkabilmektedir.
Benzerlik:
Karikatüristlerin Kabusu ! Bir sanatçı için olabilecek en kötü
durumların başında yer alır. Yarışmadan ödül almanın keyfini sürerken
bir anda karşınıza eserinizin pekçok benzerini koyuverirler.Yapılacak
şey ya durumu görmezden gelmek ya da sessiz sedasız (biraz da kızarak)
ödülü iade etmektir.
Bu durum genellikle ödüllü eserlerin başına geliyor gibi sanılmaktadır.
Oysa ben dahil her çizerin benzer çalışmaları vardır. Kopya çalışmalara
burada hiç değinmeyeceğim , çünkü onların sanat adına hiç bir değeri
yoktur.Adı üstünde kopyadır ! Karikatür Sanatçısı doğası gereği kopya
çekmez. Kopya çeken zaten karikatürist değildir. Bu kişinin öncelikle
kendi değerlerini sorgulaması faydalı olacaktır.
İnternetin hızlı gelişimi bize bu konuda avantajlar da
sunmaktadır.Binlerce çizerin eserine ulaşmak , iletişim kurmak
kolaylaşmıştır.
Akla gelen ilk temayı çizmek karikatüristin düşeceği ilk tuzaktır.Benzer
bir çizimi gördüğünüzde hiç kızmayın.Sizin gibi düşünen yüzlerce çizer
var.
Benzersiz bir çalışma ortaya koyduğunuzu varsayalım.Benzersiz çalışmanız
bir anda pek çok çizer tarafından kullanılmakta , esasen onlar da
“benzer” çalışma yaptıklarının farkına varamamaktadırlar. Örneğin kum
saati çalışması yaptınız.Başka bir çizer kum saatini alıp içine beyin
yerleştirir , akışını gösterir , bir diğeri ağaç … Rodin’in Düşünen
Adam heykelini bilmeyen yoktur.Bununla değişik versiyonlarda her konuya
uyumlu karikatür çizmek mümkündür. Oysa bunların tümü
benzerdir.Beslendiği kaynakta temayı aldığı eserdir.
Çok eski devirlerden beri karikatürün yapıldığı bilinmektedir. pompei ve
herculanın kazılarında, duvar ve vazolarda çeşitli karikatür
örneklerine rastlanmıştır. esas karikatür sanatı, rönesans devrinde
başlamıştır. fakat champfleury, eskiden yapılan resimleri karikatürden
saymamaktadır. resme konu olan kişilerin özellikleri aydınlatılmadığı
için karikatür sayılmaz. bunlara bürlesk denir.
taş, tuğla, vazo ve duvar gibi yerlere yapılan karikatür, baskı makinesi
bulunup da kitaplar ve gazeteler yayınlanmaya başlayınca daha da
gelişti.
18. yüzyılda yaşamış ispanyol ressamı goya, siyasi karikatürleriyle ün
yaptı. aynı çağda yaşamış ingiliz ressamı william hogarth’da eserlerinde
bu özelliğe çok yer verdi.
gazeteciliğe karikatürü ilk defa fransız ressamı charles philipon
getirdi. hatta 1831’de paris’te la caricature gazetesini kurdu. ondan
sonra ingilizler ve almanlar da karikatürü gazetecilikte kullanmaya
başladı. ingiltere’deki ünlü siyasi mizah dergisi punch bu çığırın kısa
zamanda gelişmesine yol açtı.
karikatür, kendine özgü sadeliği ve didaktik (öğretici) tarafı sebebiyle
herkes tarafından benimsendi. karikatürde insanları veya tipleri
hicivli olarak canlandırma şekli ilk olarak 16. yüzyılda olmuştur.
mesela, agostino carracci ve giovanni bernini tarafından ele alınmıştır.
16. yüzyılın tanınmış karikatürlerinden birisi, küçük bir el arabasında
midesini taşıyan ve bir yandan da kusan bir oburu tasvir eden alman
karikatürüdür.
siyasi konuları gaye edinen karikatürler, 18. yüzyılda çoğaldı.
luterciliğin ortaya çıkışı ingiltere’de hannover hanedanıyla jakobitler
arasında meydana gelen olayları anlatan çizgiler önemli siyasi
karikatürler arasında sayılmaktadır. son zamanlarda milletlerarası
karikatürcüler arasında fransa’da sempe,ronald searle, guérin ve effel;
ingiltere’de sir david low; almanya’da da p. simmel bilinmektedir. şair
ve edipliklerinin yanında victor hugo ile alfred de musset birer
karikatürcüydüler.
türkiye’de ilk karikatür; teodor kasap’ın 1870’te çıkardığı diyojen
dergisi’nde görüldü. bilinen ilk türk karikatürcüsü ali fuat
bey’dir.sultan abdülhamit döneminde kesintiye uğrayan mizah
dergiciliğinde ikinci meşrutiyet’in ilanıyla birlikte bir patlama
olur.bu dönemin en önemli karikatürcüsü cem’dir. damgasını vurduğu kalem
ve çıkardığı cem dergilerinde batı anlayışına uygun olarak osmanlı
devletini ve idarecilerini hicvetmiştir.bu dönemde birbiri ardına çıkan
karagöz, geveze, dalkavuk, davul gibi dergilerde siyasi karikatürün ilk
örnekleri verilmiştir. kurtuluş savaşı’na karşı aydede’de rıfkı ve
kurtuluş savaşı yanlısı güleryüz’de sedat simavi de dönemin önemli
imzalarıdır. cumhuriyet döneminin karikatürcü simgeleri olarak cemal
nadir ve ramiz gökçe’yi görürüz. bu iki karikatürcü, çizdikleri sosyal
ağırlıklı karikatürlerle türkiye’de bu sanatın geniş kitleler tarafından
benimsenip sevilmesini sağlamışlardır.aynı dönemin çizerleri olarak
münif fehim, sedat nuri, şevki çankaya, necmi rıza ayça, orhan ural,
sururi gümen, salih erimez,ihap hulusi adları da anılmaya değerdir…
1940’ların sonlarına doğru çıkmaya başlayan marko paşa dergisinde mim
uykusuz toplumcu gerçekçi karikatürün başyapıtlarını vermiştir. aynı
dönemde ratip tahir de chp çizgisinde kalem oynatarak politik
karikatürlerin başarılı örnekleriyle okuyucuyu buluşturmuştur. daha
sonraki döneme damgasını vuran 1950 kuşağı karikatürcüleri ise batıdaki
değişime paralel olarak karikatürde kara mizaha kayan ve yazısız olmaya
özen gösteren bir anlayışla eserler verdiler…eflatun nuri,semih
balcıoğlu, turhan selçuk, nehar tüblek, ferruh doğan,ali ulvi, güngör
kabakçıoğlu, tonguç yaşar, yalçın çetin, altan erbulak,bedri koraman,
mıstık, cafer zorlu gibi karikatürcüler bu dönemde ve daha sonra önemli
yapıtlara imzalarını atmışlardır. aynı karikatürcü kuşağının en genç
üyesi oğuz aral, 1972’de yayınlamaya başladığı gırgır dergisiyle,
1960’lar boyunca düşüş gösteren mizah dergiciliğine büyük bir ivme
kazandırmış ve 1970’lerin sonunda 300 bin, 80’lerde 500 binin üzeri
tirajları yakalamıştır.hayatın her alanını kucaklamaya çalışan gırgır
karikatürcüleri arasında ilban ertem, nuri kurtcebe, irfan sayar, hasan
kaçan, behiç pek, latif demirci, necdet şen, engin ergönültaş, mehmet
çağçağ, tuncay akgün,ergün gündüz, zafer temoçin,birol bayram, metin
üstündağ sayılabilir.aynı dönemde tan oral,sami caner, atilla kanbir,
emre senan, kemal gökhan, behiç ak , musa kart, salih memecan gibi
karikatürcüler de daha farklı tarzlarda gazete ve sergi karikatürleri
çizmişlerdir…90’lı yılların sonlarına doğru yeni karikatür anlayışları
filizlenmeye başlamış ve undergraund tarzda yaklaşımlar öne çıkmaya
başlamıştır.bu son dönemin önde gelen adları arasında selçuk erdem,
erdil yaşaroğlu, bahadır baruter, bülent üstün sayılabilir…
bugüne kadar bulunmuş ilk resimler, mağara duvarlarına çizilmiş hayvan
resimleri, av sahneleri ve gene mağara duvarlarına basılmış el
izleridir. bunlar, insanoğlunun soyut düşünme yeteneğini bu dönemlerde
bile geliştirmiş olduğunu ispatladıkları için ayrıca değer
taşırlar.teknoloji geliştikçe resim yapmakta kullanılan malzemeler de
gelişmiş, bitki yağlarıyla elde edilen ve öylece kullanılan pigmentlerin
yerini sentetik pigmentlerle yapılmış, sağlığa daha az zararlı, daha
kalıcı, kullanımı daha kolay boyalar almıştır. tarih boyunca duvarlara,
taşa, tahtaya, deriye, metallere, kumaşlara, kanvasa, kağıda (ve
çeşitlerine), cama, sentetik malzemelere resim yapılmıştır.
içerik açısından bilinen ilk resim örneklerinin kötü ruhları uzak
tutmak, bereket getirmek gibi dini inançlarla yapılmış oldukları tahmin
edilir. mısır, çin ve hindistan’da m.ö. yapılmış resimler, gündelik
hayatı betimlerler, hikayeler anlatırlar ve kılavuz nitelikleri
taşırlar.
batı resmi, milattan sonra dini konuları sembolik bir şekilde resmetmeye
odaklanmıştır ancak figürler hareketsiz, kompozisyonlar ise kuralcıdır.
rönesanstan sonra dini konuların dışına çıkılmaya başlanmış, ressamlar
eserlerine vermek istedikleri anlamlara göre nüanslar katmaya
başlamışlardır. rönesans ile canlanan ve doğayı inceleyerek, detaylı
şekilde, olduğu gibi resmetme arzusu perspektif tekniğinin
geliştirilmesine yol açmıştır. leonardo da vinci’nin anatomi analizleri
eşsizdir.
islam dini, allah yaratılarını taklit etmeyi insanoğluna yasakladığı
için islami resimler 18. yüzyılın ortalarına kadar, daha çok soyut
desenler ve yazının şekillendirilmesi hat sanatı, ebru ve minyatür ile
sınırlı kalmıştır.
1860-1869 döneminde, pariste geromeun öğrencisi olan osman hamdi bey,
ülkesine döndükten sonra gerçekleştirdiği yapıtlar ve sanayii nefise
mektebi’ni kurmasıyla birlikte, resim sanatı doğu toplumlarında
yaygınlaşmaya başlamıştır. günümüzde, dünya resim tarihinin önemli bir
parçası olarak kabul edilen pek çok türk ressam bulunmaktadır.
1880’lerde, kimine göre tonalizm, kimine göre sembolizm akımlarıyla
başlayan modern resim, konusunu avam insanda, onun gündelik yaşamında,
psikolojisinde bulur. kompozisyon, ışık, renk, çizgi, perspektif
konularında konmus kurallari yıkma, özgürleşme arzusu öne çıkar.
Karikatür Tarihi
Karikatür tarihi Paleolitik Çağa kadar götürülebilir. Ancak bugünkü
anlamıyla ortaya çıkan karikatürlerin başlangıcını 17. yüzyıl olarak
ifade etmek olasıdır. Önceleri sadece kişilerin portreleriyle
ilgilenirken daha sonra olayları, sosyal konuları ele almış ve bu
gelişmeler sırasında çizgi anlayışı ve teknik açısından da değişimler
göstermiştir. Baskı makinasının gelişimine parelel olarak karikatür daha
da yaygınlaşmıştır. Karikatür gazetelerle, dergilerle, sergilerle hedef
kitlesine ulaşmaya çalışırken, daha sonra TV ye girmiş, bilgisayara
girmiş internet ağı ile yepyeni bir iletişim olanağına kavuşmuştur.
Karikatür; insanların, varlıkların, olayların hatta duygu ve
düşüncelerin doğala ters düşen, olağanla çelişen, gülünç yanlarını
yakalayıp bunları kimi zaman da yazıyla desteklenmiş abartılı çizimlerle
bir gülmece anlatımına dönüştürme sanatıdır.
Karikatür bir tek kare ile görsel anlatım aracı iken, bant karikatürler
kullanılmaya başlanmış, çizgi öykü, çizgi roman gibi çeşitlenmeler
ortaya çıkmıştır. Karikatürün altın çağı 20. yüzyıldır. Bu dönemde
karikatürün sıkça kullanıldığı bir başka alan da sinema olmuştur. Çizgi
öykülerin hareketlendirilmesiyle kısa ve uzun metrajlı filmler
yapılmaktadır. Bilgisayar kullanımı ile çizgi film çalışmalarında hem
görüntü zenginliğinden yararlanılmakta hem de zaman ve emek tasarrufu
yapılmaktadırTüm bu gelişmelerle karikatür ne yapmak istiyor? Elbette
basının birincil işlevi olan haber vermek anlamında karikatür de haber
vermek istiyor. Bu haber verme karikatürün kendi kurgusu, kendi
anlayışı çerçevesinde ve kendi üslubu ile oluşturuluyor. Siyasal,
sosyal, kültürel, ekonomik, sanatsal, felsefi, edebi ve psikolojik
aktüaliteyle ilgilenen karikatür bunu okuyucuya iletiyorsa kuşkusuz bu
bir haberdir.
Karikatür sanatı, özellikle gazete karikatürü gündelik politika ile
ilgilenmiş ve ilgisini sürdürmektedir. Bir bakıma çizgiyle tutulmuş
günlük tarih olarak ta değerlendirilmektedir. Bu hem ülkemizde hem de
Batıda böyle süregelmektedir. Gazete karikatürleri kronolojik olarak
izlendiğinde ülkenin tarihini, siyasal ve sosyal yaşamdaki
değişimlerini, toplumsal aksaklık ve aykırılıklarını gözlemek olasıdır.
Karikatür, ders kitaplarında bir eğitim aracı olarak
kullanılabilmektedir. Uzaktan öğretim yöntemiyle ders işlemede
anlaşılmayı kolaylaştıran öge olarak yazılar, şemalar ve grafiklerin
yanı sıra karikatürden de yararlanılmaktadır.
Karikatür bir grafik sanatı, bir görsel iletişim sanatıdır. O yüzden
semantik ve estetik olarak incelenmelidir. Semantik yanı düşünce ve
içeriği temsil eder, estetik yanı ise görsel iletinin sanatsal yanını
oluşturur. Buradan yola çıkılarak karikatürün hem sanat tarihinde, hem
de düşünce tarihinde yeri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ünlü Türk
karikatürcüsü Ali Ulvi ERSOY; karikatürcünün, özellikle günlük gazete
karikatürcüsünün estetik yönünü geliştirirken ekonomi, bilim, politika,
felsefe, tarih ve edebiyat konularında bol kitap okumalı ki
karikatürünü çizerken bütün bu alanlara başvurma olasılığı hep vardır
demiştir.
Karikatür; sosyal bir gösterge, bir yansıtıcıdır. Psikoloji ile yakından
ilgilidir. Bir kişiliğin, bir sosyal sınıfın, bir rolün belirgin
çizgilerini açığa çıkarmak hem karikatürcünün, hem psikologun görevidir.
Öyleyse karikatür sanatı ile psikoloji bilimi arasında önemli bir bağ
vardır.
Daha önceki dönemlerde de örnekleri olmasına karşın, çağdaş karikatür
19. yüzyılda kitle iletişim aracı olarak gazete ve dergilerin yaygınlık
kazanmasıyla gelismiştir. Türkiye’de ortaya çıkışı da bu alandaki
gelişmelerle hemen hemen aynı döneme rastlar. Tanzimat döneminden sonra
gazete ve dergilerin çoğalması ve baskı tekniklerindeki ilerleme anlatım
aracı olarak grafik sanatlarından yararlanmayı da birlikte getirmiş,
gazetelerde, dergilerde haberleri anlatan ya da destekleyen çizimler,
resimleme çalismaları görülmeye baslamıştır. Bir süre sonra bu anlatım
biçimlerinden batıda olduğu gibi eleştiri ve gülmece amacıyla yararlanma
düşüncesi ortaya çıkmış ve uygulanmıştır.
Giderek bu işin uzmanı sanatcılar yetişmiş, hatta yalnız bu tür
çizimlere dayanan gülmece gazete ve dergileri yayımlanmıştır. Türkiyede
Karikatür: Karikatür Türkiye’de batı etkisi altında gelişmiş sanatlar
arasındadır. Ama bize özgü sanatlar arasında karikatürün özelliklerini
taşıyan yaratı alanları da bulunmaktadır. Sözgelimi, minyatürde çizimin
önemli bir yeri vardır. Bazı minyatürlerde oldukça abartılmış figürlere
rastlanır. Karagöz oyununda kullanılan figürler de fazlasıyla kendine
özgü, abartılmış çizgilerle gülünç tipler çizerler. Karikatürün en
önemli öğesi olan gülmece ise cok eskiçağlardan beri Anadolu insanının
kullandığı bir dişavurum biçimidir. Hitit kabartmaları incelendiğinde,
işlevi eğlencelerde insanları güldürmek olduğu anlaşılan kişileri
canlandıran kabartmalara rastlanır. Nasreddin Hoca ve Bektaşi fikaraları
ise daha yakın çağlardan örneklerdir. Ortaoyunu gibi gösteri sanatları
özgün ve abartılı tiplerle gülmeceyi kullanan anlatım araclarıdır.
Bütün bu birikimler Türkiye’de karikatüre hazır bir ortam yaratmıştır
diyebiliriz. Başlangıç Dönemi: Osmanlı döneminde ilk karikatür 1867’de
yayımlanmıştır. 1870’te Teodor Kasap’ın yayımladığı Diyojen ise ilk Türk
gülmece dergisidir. Bu dergiyi başkaları izlemekle birlikte, ilk
karikatürlerin yayımlanmasından sonra uzunca bir süre karikatürsüz bir
dönem yaşandı. II. Abdülhamid’in baskıcı yönetimi gazete ve dergilerin
çıkmasını engellemiş, çıkabilenlerde de eleştiri amaçlı gülmeceye izin
verilmemiştir. Bu dönemde Türk karikatürü Türkiye dışında yayımlanan
gazete ve dergilerde yer alarak sürdü. 1908’de II. Meşrutiyet’ten hemen
sonra bu tür yerli yayınlar yeniden çoğaldı, bu da karikatürde bir
canlanmaya neden oldu. İlk dönem Türk karikatürünün özelliklerinden biri
çizimlerin resim gibi oluşudur. Başka bir deyişle, karikatürler
gerçekçi çizimler üstüne kuruluydu.
Abartıyı sağlamak için düzenleme ve çizim özelliklerine önem veriliyor,
gülmece daha çok yazıya dayanıyordu. Altyazılarda açıklamalar,
karşılıklı konuşmalar yer aliyor, ayrıca çizimde gösterilen figürlerin
üstüne de kim ya da ne oldukları yazılarak açıklanıyordu. Türkler’in
dışındakı Osmanlı uyrukları batılılasma hareketine önemli katkıda
bulunmuşlardır. Özellikle Ermeni kökenli sanatçılar, tiyatro ve mimarlık
alanında olduğu gibi, karikatür alanında da batı etkilerine açık
çalişmalarıyla tanınırlar. İlk dönem karikatürcüleri, arasında Nişan
Berberyan, Santr, Opçandassis’in yanı sıra Ali Fuat Bey gibi adlar
vardır. Bu dönemde pek çok karikatür de imzasız olarak yayımlanmıştır.
II. Meşrutiyet’i izleyen dönemde ise Sedat Nuri İleri, Scarselli, A.
Rigopulos, Mehmed Baha, Halit Naci, Münir Osman yer alir. Dönemin en
önde gelen sanatçısı ise Cemil Cem’dir. Klasik Karikatür Dönemi : Türk
karikatürünün ikinci dönemi cumhuriyetin kurulmasını izleyen yıllarda
ortaya çıkmıştır. 1928’de yeni Türk alfabesinin benimsenmesi okuryazar
sayısını çoğalttığı gibi basın yayın alanında da önemli bir canlanmaya
yol açtı. Bu değişme ve gelişmeleri izleyen yıllarda karikatürün günlük
gazetelerin ayrılmaz bir parçası olmuş ve klasik Türk karikatürünün en
büyük ustaları yetişmiştir.
Bu dönemin karikatürünün en belirgin özelliği çizimdeki değişmedir. Bir
önceki dönemin sonlarına doğru başlayan çizimlerdeki yalınlaşma süreci
bu dönemde de sürmüştür. Çizimlerde artik en ince ayrıntılardan
vazgeçilmiştir. Karikatürün gündelik olması bu ayrıntı düzeyinde
çalışmayı olanaksız kılmaktaydı. Dönemin bir başka çizim özelliği de
insanların dışındaki varlık ve olguların da karikatür kalıpları içinde
çizilmeye başlanmasıdır. Çizim düzeyindeki üçüncü gelişme ise bazısı
batıdan alınmış simgelerin ve kalıpların kullanılmasıdır. Örneğin
şaşıran birinin şapkası uçar, birinin başının üstünde uçuşan yıldızlar
onun canının yanmış olduğunu anlatır. Yazı bu dönemde de gülmeceyi
iletmede enn önemli öğe olmayı sürdürmüştür. Karikatürler
resimlendirilmiş birer fıkra gibidirler. Bir önceki döneme göre bu
alanda da bir yalınlaşma gözlenmektedir. Artık olayın hangi ortamda
geçtiği, konuşmaların kimler arasında olduğu gibi, çizimin açık seçik
gösterdiği şeyler yazıyla açıklanmaz olmuştur.
Eskiden olduğu gibi bu dönemde de tümüyle yazısız anlatımların
kullanıldığı olmaktadır, ama bunların sayısı çok değildir. Yeni yazıyla
yayımlanan ilk karikatür albümlerinin çıkması, ilk karikatür
sergilerinin açılması, ilk kadın karikatürcünün yetişmesi yaklaşık
1950’ye kadar süre bu dönem içinde olmuştur. Dönemin en önemli sanatçısı
Cemal Nadir Güler’dir. Bu dönemin özelliği olarak söylenenlerin
hepsinde katkısı olan bu sanatçı çizgide sağlam bir anlatım dili
kurmuştur. İlk çizgi roman sayılabilecek Amcabey’i yaratmış, onun
öykülerini çizgi film biçimine getirmeye çalışarak bu alandaki ilk
denemeleri yapmıştır. İlk kadın karikatürcü olan Selma Emiroğlu’nun da
öğretmenidir. Cemal Nadir karikatür sanatının sevilmesinin,
benimsenmesini sağlamış, genç karikatürcüleri özendirmiştir.
Dönemin önde gelen öteki adları arasında Münif Fehim Özarman, Ramiz
Gökçe, Ratip Tahir Burak, Kozma Togo, Salih Erimez, Orhan Ural, Necmi
Rıza Ayça bulunmaktadır. Bu sanatçılardan birçoğu sonraki dönemlerde de
karikatürcülüğü sürdürmüştür. Çağdaş Karikatür Dönemi : Türk
karikatürünün üçüncü dönemi 1950’de başlar. II. Dünya Savaşı’nın
bitmesinden sonra Türkiye’nin dış dünyaya açılmasına, siyasal ve
ekonomik alanda liberalleşmesine paralel olarak basın-yayın yaşamında
gözlenen canlanma ve çeşitlenme karikatüre de yansımış, Türk karikatürü
yenilenip çağdaşlaşmaya başlamış, çalışmalarını uluslararası düzeyde
kabul ettiren sanatçılar yetişmiştir.
Yeni karikatür anlayışının en etkin olduğu dönem 1950-1960 arasıdır.
Önde gelen temsilcileri günümüzde de yapıt vermeyi sürdürmekte, ayrıca
pek çok genç karikatürcü günümüzde de bu dönemin ustalarının ilkelerini
uygulayan yapıtlar vermektedir. Üçüncü dönemdeki en önemli değişiklik
çizimde görülmektedir. Belli bir yalınlaşma sürecinden geçmiş de olsa,
ikinci dönem karikatürü anlatımı doğrudan desteklemeyen ayrıntılarla
doludur. 1950 kuşağı adıyla da bilinen yeni karikatür neredeyse bir
çırpıda denecek kadar hızla kendini bunlardan arındırmış, gereksiz her
türlü ayrıntıyı çizimden çıkarmıştır.
Çağdaş eğilimlere paralel bu gelişme bir süre sonra karikatürün çizgiyle
gülmece yapma sanatı olarak tanımlanmasına yol açmıştır. Çizgide
görülen tutumluluğun benzeri yazıda da görülmektedir. Gülmeceyi ileten
yazı artık kendi başına bir fıkra olmaktan çıkmış, çizimi bütünleyen,
ancak onunla anlam kazanan bir öğe durumuna gelmiş, yazısız karikatür
öne çıkmıştır. Bu anlayışı uygulayan en önemli sanatçılar Turhan Selçuk,
Ali Ulvi Ersoy ve Ferruh Doğan olmuşlardır. Nehar Tüblek, Semih
Balcıoğlu, Altan Erbulak, Mustafa Eremektar (Mıstık) ve Oğuz Aral da bu
dönemin karikatürcüleri arasındadır. Onları Yalçın Çetin, Tonguç Yaşar,
Tan Oral ve Tekin Aral izlemişlerdir. Suat Yalaz daha sonra çizgi romana
yönelmiştir. Bu dönemde Türk karikatürcüleri yurtdışındaki yarşmalarda
ödüller kazanmış, yapıtları yabancı gazete ve dergilerde yayımlanmış,
karikatürleri albümlere, müzelere alınmıştır.
Türkiye’de de ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenlenmeye
başlanmıştır. Karikatürcülerin çizgi roman, canlandırma sineması diye de
anılan çizgi film, kitap resimleme, afiş gibi sanat alanlarında da
çalışmalar yapmışlardır. Karikatürün ne olduğu ve ne olması gerektiğine
ilişkin ilk kurumsal çalışmalara da gene bu dönemde rastlanır. Türk
karikatürü 1960’tan sonra bir duraklama dönemine girdi. Sanatçıların
anlatım açısından yenilikler getirmeyişinin yanı sıra okuyucu ve
izleyici de karikatüre daha az ilgi göstermeye başladı.
Gazete ve dergiler yalnız yurtdışından alınan karikatürleri ve adını
duyurmuş Türk sanatçılarının yapıtlarını yayımlıyor, genç sanatçıların
çalışmalarına fazla şans tanımıyordu. Duraklamaya neden olan etkenlerden
biri karikatürün giderek soyut bir grafik sanat düzeyine gelmesi,
anlatımını karmaşık simgeler ve çizim teknikleriyle iletir olmasıdır.
Karikatür çizgiyle gülmece yapma sanatıdır düşüncesi yerini, karikatür
güldürmez düşundürür düşüncesine bıraktı, gülmecesi sınırlı bu yaklaşım
da geniş izleyici kitlesi tarafından benimsenmedi. Konu ya da anlatım
yolu bulamayan karikatürcüler güncel olayları resimlemekten ileri
geçemeyen yapıtlar üretir oldular.
Bu dönemin sonlarında, 1969’da Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk ve Ferit
Öngören’le birlikte Karikatürcüler Derneği’ni kurdu. Yeni Karikatür
Dönemi : 1970’lerin başında karikatür bir kendini yenileme sürecine
girdi, böylece de günümüze kadar süren dördüncü ve sonuncu dönem
başlamış oldu. Bu dönemde karikatür büyük yaygınlık kaznarak pek çok
kişi, özellikle de gençler için bir anlatım, bir dışavurum aracı oldu.
1975’te de İstanbul’da, Tepebaşı’nda Türkiye’nin ilk Karikatür Müzesi
kuruldu. Dönemin özelliklerinden biri soyut anlatımlarından uzaklaşmak
olmuştur. Bir başka çizim özelliği de karikatürün çizgi romana özgü
anlatım tekniklerinden yararlanmaya başlamasıdır. Altyazılar ortadan
kalkarak, sözlerin konuşma balonları içine alınması, çizgi romana özgü
ünlem, sözcük ve işaretlerin karikatürde de kullanılması, daha devingen,
canlı, çarpıcı çizimlerin araştırılması, yazarı ile çizeri ayrı ortak
yapımların çoğalması karikatüre yeni bir soluk kazandırmış, karikatürün
yeniden yaygın bir anlatım aracı olarak kullanılmasını sağlamıştır.
Dönemin gülmece açısından özelliği yazıdan kaçınmaması, dahası
yüzyıllardır kullanılan bazı sözlü gülmece özelliklerine dayanarak bunu
karikatüre aktarmasıdır. Ayrıca gülmece açısından bir başka önemli adım
daha atmış, bilinmeyen üçüncü kişilere yönelik iğnelemeler yerine
doğrudan sokaktaki insanı konu alan bir gülmeceye yönelinmiştir. Yazında
gülmece yazarı Aziz Nesin’le başlayan, Türk insanının kendi kendisinin
alaya alan gülmece yaklaşımının karikatüre katılması da bu sanata yeni
bir canlılık veren en önemli etkenlerden biridir.
Bu dönemin önde gelen adı, 1950 kuşağının en genç karikatürcülerinden
biri olan Oğuz Aral’dır. Onun yönetimini üstlendiği Gırgır adlı gülmece
dergisi yeni anlayışa öncülük etmiş, pek çok genç sanatçının yetişmesini
sağlamıştır. 1971’den beri çıkan ve adı 1989’da Oğuz Aral’ın yarattığı
bir çizgi roman kahramanı olan Avni’ye dönüştürülen bu dergi görülmedik
bir başarı kazanarak, bütün dünyada yayımlanan üçüncü büyük gülmece
dergisi durumuna gelmiştir. Dönemin öteki karikatürcüleri arasında Hasan
Kaçan, Behiç Pek, Latif Demirci gibi adlar vardır. Engin Ergönültaş,
Can Barslan, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün de aynı anlayışı
sürdürmüşlerdir. Yeni anlayışa ayak uydurabilen, Oğuz Aral’ın kardeşi
Tekin Aral bir yandan başarılı portre karikatürleriyle tanınırken bir
yandan da Türkiye’nin büyük gülmece dergilerinden Fırt’ı yönetmektedir.
Kemal Aratan, Serhat Gürpınar, Yavuz Taran ise bir sonraki çizer
kuşağının temsilcileridir. Bu dönemde kadın çizerlerin de sayısı
çoğalmıştır. En başarılı olanlarından biri Çılgın Bediş adlı çizgi
romanın yaratıcısı Özden Ögrük’tür.
Bu arada bu dönemde karikatürcülüğünün yanı sıra mizah yazarlığı yapan
isimler de görülür. Cihan Demirci, Gani Müjde ve Metin Üstündağ gibi
isiler hem çizer hem de yazar olarak diğer mizahçılardan ayrılırlar.
Karikatür günümüz Türkiye’sinde yaygınlık açısından en önde gelen sanat
dalı durumuna gelmiştir. Sanatsal yaratıcılık alanı olarak geniş
kitleler tarafından ilgiyle izlenmekte ve sevilmektedir. Gülmece
dergilerinin sayısı çoğalmış, ayrıca gazete ve dergiler de gülmece
ekleri vermeye, amatör çizer köşeleri düzenlemeye başlamişlardır. Büyük
kentlerin dışında da sergiler, yarışmalar düzenlenmektedir. Bunlara
paralel olarak karikatürün tarihini, kuramını konu alan yazılar,
kitaplar yayımlanmaktadır.
Türk Karikatür Tarihi
Başlangıç Dönemi
Osmanlı döneminde ilk karikatür 1867’de yayımlanmıştır. 1870’te Teodor
Kasap’ın yayımladığı Diyojen ise ilk Türk gülmece dergisidir. Bu dergiyi
başkaları izlemekle birlikte, ilk karikatürlerin yayımlanmasından sonra
uzunca bir süre karikatürsüz bir dönem yaşandı. II. Abdülhamid’in
baskıcı yönetimi gazete ve dergilerin çıkmasını engellemiş,
çıkabilenlerde de eleştiri amaçlı gülmeceye izin verilmemiştir.
Bu dönemde Türk karikatürü Türkiye dışında yayımlanan gazete ve
dergilerde yer alarak sürdü. 1908’de II. Meşrutiyet’ten hemen sonra bu
tür yerli yayınlar yeniden çoğaldı, bu da karikatürde bir canlanmaya
neden oldu.
İlk dönem Türk karikatürünün özelliklerinden biri çizimlerin resim gibi
oluşudur. Başka bir deyişle, karikatürler gerçekçi çizimler üstüne
kuruluydu. Abartıyı sağlamak için düzenleme ve çizim özelliklerine önem
veriliyor, gülmece daha çok yazıya dayanıyordu. Altyazılarda
açıklamalar, karşılıklı konuşmalar yer aliyor, ayrıca çizimde gösterilen
figürlerin üstüne de kim ya da ne oldukları yazılarak açıklanıyordu.
Türkler’in dışındakı Osmanlı uyrukları batılılasma hareketine önemli
katkıda bulunmuşlardır. Özellikle Ermeni kökenli sanatçılar, tiyatro ve
mimarlık alanında olduğu gibi, karikatür alanında da batı etkilerine
açık çalişmalarıyla tanınırlar. İlk dönem karikatürcüleri, arasında
Nişan Berberyan, Santr, Opçandassis’in yanı sıra Ali Fuat Bey gibi adlar
vardır. Bu dönemde pek çok karikatür de imzasız olarak yayımlanmıştır.
II. Meşrutiyet’i izleyen dönemde ise Sedat Nuri İleri, Scarselli, A.
Rigopulos, Mehmed Baha, Halit Naci, Münir Osman yer alir. Dönemin en
önde gelen sanatçısı ise Cemil Cem’dir.
Klasik Karikatür Dönemi
Türk karikatürünün ikinci dönemi cumhuriyetin kurulmasını izleyen
yıllarda ortaya çıkmıştır. 1928’de yeni Türk alfabesinin benimsenmesi
okuryazar sayısını çoğalttığı gibi basın yayın alanında da önemli bir
canlanmaya yol açtı. Bu değişme ve gelişmeleri izleyen yıllarda
karikatürün günlük gazetelerin ayrılmaz bir parçası olmuş ve klasik Türk
karikatürünün en büyük ustaları yetişmiştir.
Bu dönemin karikatürünün en belirgin özelliği çizimdeki değişmedir. Bir
önceki dönemin sonlarına doğru başlayan çizimlerdeki yalınlaşma süreci
bu dönemde de sürmüştür. Çizimlerde artik en ince ayrıntılardan
vazgeçilmiştir. Karikatürün gündelik olması bu ayrıntı düzeyinde
çalışmayı olanaksız kılmaktaydı. Dönemin bir başka çizim özelliği de
insanların dışındaki varlık ve olguların da karikatür kalıpları içinde
çizilmeye başlanmasıdır. Çizim düzeyindeki üçüncü gelişme ise bazısı
batıdan alınmış simgelerin ve kalıpların kullanılmasıdır. Örneğin
şaşıran birinin şapkası uçar, birinin başının üstünde uçuşan yıldızlar
onun canının yanmış olduğunu anlatır. Yazı bu dönemde de gülmeceyi
iletmede en önemli öğe olmayı sürdürmüştür. Karikatürler
resimlendirilmiş birer fıkra gibidirler. Bir önceki döneme göre bu
alanda da bir yalınlaşma gözlenmektedir. Artık olayın hangi ortamda
geçtiği, konuşmaların kimler arasında olduğu gibi, çizimin açık seçik
gösterdiği şeyler yazıyla açıklanmaz olmuştur. Eskiden olduğu gibi bu
dönemde de tümüyle yazısız anlatımların kullanıldığı olmaktadır, ama
bunların sayısı çok değildir. Yeni yazıyla yayımlanan ilk karikatür
albümlerinin çıkması, ilk karikatür sergilerinin açılması, ilk kadın
karikatürcünün yetişmesi yaklaşık 1950’ye kadar süre bu dönem içinde
olmuştur.
Dönemin en önemli sanatçısı Cemal Nadir Güler’dir. Bu dönemin özelliği
olarak söylenenlerin hepsinde katkısı olan bu sanatçı çizgide sağlam bir
anlatım dili kurmuştur. İlk çizgi roman sayılabilecek Amcabey’i
yaratmış, onun öykülerini çizgi film biçimine getirmeye çalışarak bu
alandaki ilk denemeleri yapmıştır. İlk kadın karikatürcü olan Selma
Emiroğlu’nun da öğretmenidir. Cemal Nadir karikatür sanatının
sevilmesinin, benimsenmesini sağlamış, genç karikatürcüleri
özendirmiştir. Dönemin önde gelen öteki adları arasında Münif Fehim
Özarman, Ramiz Gökçe, Ratip Tahir Burak, Kozma Togo, Salih Erimez, Orhan
Ural, Necmi Rıza Ayça bulunmaktadır. Bu sanatçılardan birçoğu sonraki
dönemlerde de karikatürcülüğü sürdürmüştür.
Çağdaş Karikatür Dönemi
Türk karikatürünün üçüncü dönemi 1950’de başlar. II. Dünya Savaşı’nın
bitmesinden sonra Türkiye’nin dış dünyaya açılmasına, siyasal ve
ekonomik alanda liberalleşmesine paralel olarak basın-yayın yaşamında
gözlenen canlanma ve çeşitlenme karikatüre de yansımış, Türk karikatürü
yenilenip çağdaşlaşmaya başlamış, çalışmalarını uluslararası düzeyde
kabul ettiren sanatçılar yetişmiştir. Yeni karikatür anlayışının en
etkin olduğu dönem 1950-1960 arasıdır. Önde gelen temsilcileri günümüzde
de yapıt vermeyi sürdürmekte, ayrıca pek çok genç karikatürcü günümüzde
de bu dönemin ustalarının ilkelerini uygulayan yapıtlar vermektedir.
Üçüncü dönemdeki en önemli değişiklik çizimde görülmektedir. Belli bir
yalınlaşma sürecinden geçmiş de olsa, ikinci dönem karikatürü anlatımı
doğrudan desteklemeyen ayrıntılarla doludur. 1950 kuşağı adıyla da
bilinen yeni karikatür neredeyse bir çırpıda denecek kadar hızla kendini
bunlardan arındırmış, gereksiz her türlü ayrıntıyı çizimden
çıkarmıştır. Çağdaş eğilimlere paralel bu gelişme bir süre sonra
karikatürün çizgiyle gülmece yapma sanatı olarak tanımlanmasına yol
açmıştır.
Çizgide görülen tutumluluğun benzeri yazıda da görülmektedir. Gülmeceyi
ileten yazı artık kendi başına bir fıkra olmaktan çıkmış, çizimi
bütünleyen, ancak onunla anlam kazanan bir öğe durumuna gelmiş, yazısız
karikatür öne çıkmıştır. Bu anlayışı uygulayan en önemli sanatçılar
Turhan Selçuk, Ali Ulvi Ersoy ve Ferruh Doğan olmuşlardır. Nehar Tüblek,
Semih Balcıoğlu, Altan Erbulak, Mustafa Eremektar (Mıstık) ve Oğuz Aral
da bu dönemin karikatürcüleri arasındadır. Onları Yalçın Çetin, Tonguç
Yaşar, Tan Oral ve Tekin Aral izlemişlerdir. Suat Yalaz daha sonra çizgi
romana yönelmiştir.
Bu dönemde Türk karikatürcüleri yurtdışındaki yarşmalarda ödüller
kazanmış, yapıtları yabancı gazete ve dergilerde yayımlanmış,
karikatürleri albümlere, müzelere alınmıştır. Türkiye’de de ulusal ve
uluslararası yarışmalar düzenlenmeye başlanmıştır. Karikatürcülerin
çizgi roman, canlandırma sineması diye de anılan çizgi film, kitap
resimleme, afiş gibi sanat alanlarında da çalışmalar yapmışlardır.
Karikatürün ne olduğu ve ne olması gerektiğine ilişkin ilk kurumsal
çalışmalara da gene bu dönemde rastlanır.
Türk karikatürü 1960’tan sonra bir duraklama dönemine girdi.
Sanatçıların anlatım açısından yenilikler getirmeyişinin yanı sıra
okuyucu ve izleyici de karikatüre daha az ilgi göstermeye başladı.
Gazete ve dergiler yalnız yurtdışından alınan karikatürleri ve adını
duyurmuş Türk sanatçılarının yapıtlarını yayımlıyor, genç sanatçıların
çalışmalarına fazla şans tanımıyordu. Duraklamaya neden olan etkenlerden
biri karikatürün giderek soyut bir grafik sanat düzeyine gelmesi,
anlatımını karmaşık simgeler ve çizim teknikleriyle iletir olmasıdır.
Karikatür çizgiyle gülmece yapma sanatıdır düşüncesi yerini, karikatür
güldürmez düşundürür düşüncesine bıraktı, gülmecesi sınırlı bu yaklaşım
da geniş izleyici kitlesi tarafından benimsenmedi. Konu ya da anlatım
yolu bulamayan karikatürcüler güncel olayları resimlemekten ileri
geçemeyen yapıtlar üretir oldular. Bu dönemin sonlarında, 1969’da Semih
Balcıoğlu, Turhan Selçuk ve Ferit Öngören’le birlikte Karikatürcüler
Derneği’ni kurdu.
Yeni Karikatür Dönemi
1970’lerin başında karikatür bir kendini yenileme sürecine girdi,
böylece de günümüze kadar süren dördüncü ve sonuncu dönem başlamış oldu.
Bu dönemde karikatür büyük yaygınlık kaznarak pek çok kişi, özellikle
de gençler için bir anlatım, bir dışavurum aracı oldu. 1975’te de
İstanbul’da, Tepebaşı’nda Türkiye’nin ilk Karikatür Müzesi kuruldu.
Dönemin özelliklerinden biri soyut anlatımlarından uzaklaşmak olmuştur.
Bir başka çizim özelliği de karikatürün çizgi romana özgü anlatım
tekniklerinden yararlanmaya başlamasıdır. Altyazılar ortadan kalkarak,
sözlerin konuşma balonları içine alınması, çizgi romana özgü ünlem,
sözcük ve işaretlerin karikatürde de kullanılması, daha devingen, canlı,
çarpıcı çizimlerin araştırılması, yazarı ile çizeri ayrı ortak
yapımların çoğalması karikatüre yeni bir soluk kazandırmış, karikatürün
yeniden yaygın bir anlatım aracı olarak kullanılmasını sağlamıştır.
Dönemin gülmece açısından özelliği yazıdan kaçınmaması, dahası
yüzyıllardır kullanılan bazı sözlü gülmece özelliklerine dayanarak bunu
karikatüre aktarmasıdır. Ayrıca gülmece açısından bir başka önemli adım
daha atmış, bilinmeyen üçüncü kişilere yönelik iğnelemeler yerine
doğrudan sokaktaki insanı konu alan bir gülmeceye yönelinmiştir. Yazında
gülmece yazarı Aziz Nesin’le başlayan, Türk insanının kendi kendisinin
alaya alan gülmece yaklaşımının karikatüre katılması da bu sanata yeni
bir canlılık veren en önemli etkenlerden biridir. Bu dönemin önde gelen
adı, 1950 kuşağının en genç karikatürcülerinden biri olan Oğuz Aral’dır.
Onun yönetimini üstlendiği Gırgır adlı gülmece dergisi yeni anlayışa
öncülük etmiş, pek çok genç sanatçının yetişmesini sağlamıştır. 1971’den
beri çıkan ve adı 1989’da Oğuz Aral’ın yarattığı bir çizgi roman
kahramanı olan Avni’ye dönüştürülen bu dergi görülmedik bir başarı
kazanarak, bütün dünyada yayımlanan üçüncü büyük gülmece dergisi
durumuna gelmiştir. Dönemin öteki karikatürcüleri arasında Hasan Kaçan,
Behiç Pek, Latif Demirci gibi adlar vardır. Engin Ergönültaş, Can
Barslan, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün de aynı anlayışı sürdürmüşlerdir.
Yeni anlayışa ayak uydurabilen, Oğuz Aral’ın kardeşi Tekin Aral bir
yandan başarılı portre karikatürleriyle tanınırken bir yandan da
Türkiye’nin büyük gülmece dergilerinden Fırt’ı yönetmektedir. Kemal
Aratan, Serhat Gürpınar, Yavuz Taran ise bir sonraki çizer kuşağının
temsilcileridir. Bu dönemde kadın çizerlerin de sayısı çoğalmıştır. En
başarılı olanlarından biri Çılgın Bediş adlı çizgi romanın yaratıcısı
Özden Ögrük’tür. Bu arada bu dönemde karikatürcülüğünün yanı sıra mizah
yazarlığı yapan isimler de görülür. Cihan Demirci, Gani Müjde ve Metin
Üstündağ gibi isiler hem çizer hem de yazar olarak diğer mizahçılardan
ayrılırlar.
Karikatür günümüz Türkiye’sinde yaygınlık açısından en önde gelen sanat
dalı durumuna gelmiştir. Sanatsal yaratıcılık alanı olarak geniş
kitleler tarafından ilgiyle izlenmekte ve sevilmektedir. Gülmece
dergilerinin sayısı çoğalmış, ayrıca gazete ve dergiler de gülmece
ekleri vermeye, amatör çizer köşeleri düzenlemeye başlamişlardır. Büyük
kentlerin dışında da sergiler, yarışmalar düzenlenmektedir. Bunlara
paralel olarak karikatürün tarihini, kuramını konu alan yazılar,
kitaplar yayımlanmaktadır.